Nevşehir Vali Yardımcısı Nevzat Sinan çocukluğunda kaymakamlık lojmanında gördüğü salıncağa binme hayalinin kendini mülki idare amiri olmaya ittiğini söyledi.
Nevşehir Vali Yardımcısı Nevzat Sinan çocukluğunda kaymakamlık lojmanında gördüğü salıncağa binme hayalinin kendini mülki idare amiri olmaya ittiğini söyledi.
Mesleki kariyerini bu yıl Temmuz ayında emekli olarak sonlandıracak olan Nevzat Sinan, üniversite yıllarında okul harçlığını kazanmak için başladığı ahşap yakma sanatıyla adım attığı ressamlığa ise devam edecek.
Nevşehir Vali Yardımcısı Nevzat Sinan Kastamonu Kadın Derneği tarafından düzenlenen söyleşi programında Gazetemiz Yazı İşleri Müdürü Gözde Yüksel’in sorularını cevapladı.
Özel ve mesleki hayatından kesitler paylaşan Nevzat Sinan şu açıklamalarda bulundu:
İlk okulu okuduğunuz Nevşehir’de vali yardımcısı olmak nasıl bir duygu?
Ben 2 yaşında annemi 3 yaşında babamı kaybettim. Çocukluğumun yetim döneminde teyzemin sayesinde yaşama ve okuma fırsatı buldum. Rahmetli babamın (eniştesi) öğretmen olması dolayısıyla Nevşehir’e tayini çıktı. Cumhuriyet İlk Okulu’nda okudum. Okuduğumuz okul cumhuriyet döneminde inşa edilen ilk okullardan biriydi. O dönemde tüm zorlu şartlara rağmen eğitime önem verilerek yapılan okulun, ülkemizin kalkınmasındaki temel taşlardan biri olarak görüyorum. Okulumuzun önünde 2 tane çeşme vardı; İstiklal ve Gazi Mustafa Kemal Paşa adında. O yüzden istiklalimize düşkünüzdür ve Mustafa Kemal Paşa’yı herkesten çok severiz. Okulumuzun duvarında ‘Cumhuriyet ilk mektebi’ yazardı. Bizim kuşağın hepsi Cumhuriyetin çocuklarıdır. O dönemden bu zamana çok sayıda arkadaşım var Nevşehir’de, hepsine de kapım tülden.
Mülki idari amirliğini tercih sebebiniz ne oldu?
Bir salıncak buna neden oldu. Çankırı Ilgaz’da ilk okulda öğrenciydim, okulumuzun karşısında kaymakamlık lojmanı vardı, lojmanın bahçesinde de salıncak. O salıncak rüzgarda devamlı sallanırdı. Bütün okul çocukları o salıncak yüzünden kaymakam olmak isterdi. Ben de aynı şekilde kaymakam olmayı istedim. Aralarından bir tek ben sıyrıldım.
Bindiniz mi peki salıncağa?
Çankırı’da kaymakam adayıyken Ilgaz’da bir kaymakam abi vardı ona sordum salıncağın durup durmadığını. Benim salıncağı nerden bildiğimi sordu, anlattım çocukluk hayalimi, bir gün geleceğimi söyledim. Gittiğimde salıncak paslanmıştı, kopacak gibi olsa da bindim. Geçmişteki hayallerimiz geleceğimizin temelidir; yıllar sonra o salıncağa oturdum, içimde ukde kalmadı.
Ressamlık serüveniniz nasıl başladı?
1970’li yıllarda Ankara Üniversitesinde Siyasal Bilgiler Fakültesinde öğrenciyken rahmetli babam çok düşük bir maaş alan öğretmendi. İmkanlar sınırlı beni okutmak için bütçesinin bir kısmını ayırıyor geri kalanıyla da ailesine bakmaya çalışıyordu. Ankara Saman Pazarında bir arkadaşım dükkanlarda açık kapalı yazan çift yönlü tabela yazdırdı. İlk işim sonrası 5 tane daha sipariş verdi, sonrası da geldi. Saman Pazarındaki tüm dükkanlar benim yaptığım tabelayı kullanır oldu. Bu girişimim rahmetli babamın bütçesine ciddi bir destek oldu. Sonra resimle uygulamaya karar verdim. Fakülte ikinci sınıfta, o dönemde çok meşhur olan Yılmaz Güney’in resmini ahşap levhaya yapıp, kitap çarşısındaki bir kitapçıya götürdüm. Kitapçı resmi satmayı düşünüp düşünmediğimi sordu. Alıcı çıkarsa satmayı düşündüğümü söyledim. Yapacağım tüm resimlere talip olduğunu belirterek bana çekmeceden tomarla para uzattı. Şaşırmıştım bir paraya baktım bir de adama. “Bu para bir resim için çok değil mi?” dedim. “Delikanlı bu bir resim için fazla değil, senin özel bir yeteneğin var ilerde daha büyük işler yapacağına inanıyorum” dedi. Ressamlığa adım atmam böyle oldu. Şu anda Ankara’nın eski evlerinde hala benim yaptığım resimler yaşar.
Size ışık olan isimler var mıdır?
Büyük önder Atatürk benim ışığımdır.
“Atatürk’ün izinde Adım Adım Anadolu” sergisinde görev aldığınız yerleri konu aldığınız çok sayıda resim var onlardan biri de 1999 yılında Düzce Kriz Merkezi Başkanlığı yaptığınız döneme ait. O süreci bize anlatır mısınız?
Büyük bir acıydı. Çocuklar öldü, anneler öldü, evler yakıldı, geçmiş kayboldu. Ama biz insanoğlu çok çabuk unutuyoruz her şeyi. Hala yanlış yapıyoruz, yanlışların arkasından gidiyoruz. Klasik Türk umursamazlığı; bize bir şey olmaz. Hala ders almadık dip dibe evler yapıyoruz, güvenlik sıfır. Tehlike kaçınılmaz.
Görev aldığınız iller arasında kıyas yapsak…
Çok şanslıydım gerçekten Türkiye’nin çoğu bölgesinde görev yaptım. Hep sevdiğim yelerde, beni seven insanlar arasındaydım. O yüzden kötü yer neresi bilmiyorum.
Kastamonu ve Çankırı’nın sizdeki yeri nedir?
Bizim aile prensibimiz vardır her sene tatile çıkarken önce Ilgaz ardından Tosya’daki ebeveynlerimizin mezarını ziyaret ederiz. Önce ölülerimizi sonra dirilerimizi ziyaret ile geçer zamanımız. Bu iki topraktan kopmam mümkün değil.
Mesleki hayatınızda sizi en çok ne kızdırır, bununla ilgili bir anınız var mı?
Bardağı hep sonradan taştırırım. Yozgat’ta ihtilal döneminde kaymakamlık yaparken aynı zamanda belediye başkanıydım. Dükkânlarla yollar iç içeydi, tozlar dükkanlara giriyordu. Genç ve heyecanlı bir kaymakam olarak caddenin tüm esnaflarını topladım, tabi herkesin seve seve katılım yapacağını düşünüyorum. Biri söz aldı “Kaymakam bey bu iş vicdan değil cüzdan meselesi. Her dükkanı ölçersiniz, ondan sonra parayı almaya başlarsınız. Alamazsanız da onu Allah bilir” dedi. Bu tür insanlar her şehirde vardır. Dürüst vatandaşlar payına düşeni öderken, onlar aradan sıyrılırlar. Benim de bu duruma göz yumacağım düşündü. Ben de “Arkamda koskoca hem ordu hem devlet var. Alıp alamayacağımızdan endişen olmasın, onu kesin alırız. Vicdan meselesi değil cüzdan meselesi olduğunu sayende öğrendim. Toplantı bitmiştir biz bunları yapacağız, siz de payınıza düşenleri tıkır tıkır ödeyeceksiniz.” dedim. Tretuvarları yaptırdım ardından katılım payı olarak 3’te birini dükkan sahiplerinin ödemesi gerekiyordu. İhale etsek müteahhit işçi, su ve kum parasını alacaktı. Ben de öyle yaptım. İşlem bittikten sonra tüm dükkan sahiplerinden parayı peşin aldık ama ilk tahsilatı itiraz edenden gerçekleştirdik.
Daha sonra hiç yanlış olduğunu düşündüğünüz bir davranışınız oldu mu peki?
Yanlış değil ama bugün olsa yapmazdım dediğim bir davranış oldu. Rahmetli babam Çankırı Milli Eğitim Müdürüyken ben de Şabanözü Kaymakamıydım. Bir köye okul yapacağız ancak çimento bitmiş, o dönemde Türkiye’de çimento zor bulunuyor. Babama telefon açtım okulun inşaatının durmaması için Milli Eğitim Müdürlüğüne gelecek çimentoyu köye göndermesini talep ettim. Okula gelecek çimentoyu da halka dağıtacaktık. Biz konuştuğumuz gibi yaptık. Ancak babam görevini yaparken ufak bir aksamaya sebep olmuş, birkaç gün sonra kamyon tekrar köye indirmiş çimentoyu. Çimentoyu aldırdım halka dağıtım. Kısa bir süre sonra il koordinasyon toplantısı oldu. Babam da milli eğitim müdürü olarak raporunu sundu. Ben de ona soru sormak üzere elimi kaldırdım. Vali bey bir bana baktı bir de babama. Sonra “Arkadaşlar belki de mesleki kariyerinizde bir daha göremeyeceğiniz bir olay var, isterseniz baba oğul ilişkisini bozmamak adına bunu görmezden gelelim” dedi. Babama dönerek cevap vermek zorunda olmadığını söyledi. Babam ise “Ben 40 yıl öğretmenlikten sonra milli eğitim müdürlüğüne geldim. Esasen kaymakam beyin soracağı soruyu da biliyorum o mesele de haklı bir okulun inşaatı yarım kalmadı ama müsaade edin kaymakam bey kaymakamlığını ben de milli eğitim müdürlüğümü yapayım” dedi. Ağır bir şekilde soruyu sordum, rahmetli babam da cevabını verdi. Toplantıdan kol kola çıktık. Yıllar sonra düşündüm bugün olsa aynı şeyi yapmazdım. Aradan 40 yıl geçmiş, biz babamın dönemindeki gibi iyi öğretmenler yetiştiremiyoruz.
Nasıl bir eş ve babasınız?
Kastamonu’nun erkekleri kadınına saygılıdır. Çankırı’da çocukluğum eşimle birlikte geçti, onu sayar ve severim. Kızımın önünü hiç kesmedim o da beni hiç üzmedi. Onu çok seviyorum. Lütfen anne ve babalar çocuklarınızın önünü kesmeyin. Onların gidebildiği yere kadar destek olun. En zor işlerden birisi çocuk yetiştirmektir. Çocuğu kendiniz için yetiştirmezsiniz. O çocuk sizin ülkenizin de geleceği. Yaptığınız sert davranış ülkeye yapmış olduğunuz en kötü davranıştır. Eğer çocuğunuzu asi yetiştirirseniz yarın ülkenizin asi bir çocuğu olur. Eğer insan seven bir çocuk yetiştirirseniz. Yarın sizi seven bir insan yetişmiş olur. Ne ekersen onu biçersin. Eğer çocuklarınızın önünü kesmeden onun duygularını önemseyerek, heyecanlandırarak onlara destek olarak gelecek kurabilirsek geleceğimizin çok daha iyi olacağını düşünüyorum.
Mesleki kariyeriniz temmuz ayında yaş haddinden dolayı sonlanacak bu noktada duygularınız nedir?
Nevşehir’de başladığım adım adım gezime Nevşehir’de son vereceğim. Resmi olarak 45 yıl; bir fiil bir ömrümü bu meslek içinde kullandım. İnsan sevgisini, doğa sevgini bu meslekte öğrendim. Bazen eşim diyor ki “Sen emekli olunca ne yapacaksın?” Gideceğim yine belediyenin işine karışacağım, yanlış yapılanlara müdahale edeceğim. Bu bir yaşam modelidir, devam edecektir.
Kaynak:İSTAMONU