Murat Güven ile Derin Diyaloğun Konuğu: Yavuz Bahadıroğlu…
Bugün ve bu gece Regaib Kandili… Karşılıklı olarak bu mübarek geceyi kutlayarak röportaja başlıyoruz…
“Kur’an da sadece Kadir Gecesi anlatılır”
Regaip Kandilinin çıkış noktası nedir? Türk kültürüne, ne zaman, ne şekilde girmiştir, Önemi nedir?
Bu topraklarda sünnet farz gibi algılanır çünkü bir peygamber hadisinin peşine takılarak devlet kurmuş ve bu devleti imparatorluk mertebesine yükseltmiş bir toplumun devamıyız. Peygamber efendimizin o meşhur Konstantin bir gün mutlaka fethedilecektir hadisini hayata geçirmek için, bir sünnet devleti ve bir sünnet medeniyeti kurdular. Ben bu kandil ifadesini kullanmıyorum, o çünkü eskiden İstanbul’da elektrik olmadığı dönemlerde minareler kandillerle aydınlatılırdı. Bu mübarek gecelerde kandiller yanınca da halk kandil yandı falan diye diye adı kandil gecesi kaldı. Doğrusu; Regaib gecesi, Mevlid gecesi, Berat gecesi Miraç gecesi, Kadir gecesidir. Bunlar, Mübarek geceler manzumesindendir. Kadir gecesi dışındaki mübarek geceler, Kur’an da yer almaz, sadece geleneksel olarak devam ettirilir.
Bu mübarek geceler nasıl idrak edilmelidir?
Hocalara bakarsanız şu kadar rekât namaz, şu kadar selat-ü selam… Elbette ki ibadet güzeldir, hoştur ama onun ötesinde derinlik inşa etmek lazım, ibadetin kültür boyutunu inşa etmek lazım mübarek gecelerde ve 3 aylarda. Yani tefekkür boyutunu, düşünme boyutunu. Yürekle beyni buluşturma gecesidir mübarek geceler. Yani yüreğiniz ibadetle zikirle tatmin olacak, beyninizde birtakım soruların uçuşması lazım. Bir avuç İsrail neden bir buçuk milyarlık İslam dünyasını mağlup ediyor sorusuna bu gece cevap aramalı. Yani mübarek gecelerde ve üç ayların tamamında her gün ama hele hele bu mübarek geceler vesilesiyle. Dinin tefekkür boyutunu inşa etmek için mübarek geceler fırsattır. Kendi vicdan muhasebemizi yapmak için mübarek geceler fırsattır. Müslümanların neden estetik anlayıştan yoksun olduğunu, edebi algıdan mahrum olduğunu, neden sanattan uzak durduğunu da bu gece münasebetiyle tefekkür etmek lazım.
“Fatih Sultan Mehmet müjde insandır”
İstanbul’un fethinin 559. yıl dönümündeyiz… Fatih Sultan Mehmet’i nasıl anlatırsınız?
Müjde insan. Bunu böyle algılamak lazım. Peygamber müjdesine ve övgüsüne mazhar olmuş bir insan olarak algılamak lazım ama bu kadarla bitmiyor. Bizim dindarlar hep Peygamber övdü cennete gitsin demekle yetinir. Bize ne verdi? Bize ilk anayasayı verdi. Fatih kanunnamesi bu toprakların gördüğü ilk anayasadır. Her şey, Osmanlı sarayındaki ritüeller, Dışişleri Bakanlığı protokolü hala Fatih Kanunnamesi’ne göredir. Çünkü kim nerede duracak, o kadar ince teferruatıyla, yemek adabına kadar bir kanunname. İkincisi, devleti sistematik hale getiren adamdır. Devletin bekasını öne çıkaran bir insan. Osmanlı Devleti’ni kurumsallaştıran, çünkü fetihle birlikte imparatorluk burcuna yükselme başlıyor ve öncelikle insana insan olduğu için değer veren ve asıl Müslümanlığın bu olduğunu söyleyen insan. Fetihten sonra 20 yaşında bir adam… Böyle seke seke geliyor Bakanlar kuruluna, ilk divan toplantısına. Birkaç gün sonra Zağanos Paşa kapıda karşılıyor ve diyor ki: “Alınmaz kal’âyı aldınız mesrursunuz hünkârım.( Alınmaz İstanbul’u fethettiniz, onun için mutlusunuz.)” Cevap veriyor : “Zağanos bu ferah ki ben de görürsün, kal’a fethüne değildir, Akşemsettin gibi bir Pir’i Aziz zamanında yaşadığıma sevinirim. ( Kale almak falan değil, İstanbul’u fethettiğimden dolayı değil neşem, ben Akşemseddin ile birlikte bu çağı paylaştığıma sevinirim.)” Dönemin en değerli insanı, diğer bir değerli insanla övünüyor. Bugün övünebileceğiniz kaç insan var Allah’ınızı severseniz? Televizyon şaklabanlarıyla mı övüneceğiz?
“Kastamonu, Doğuyla Karadeniz arasında önemli bir geçiştir’’
Fatih Sultan Mehmet’in anne tarafından Kastamonulu olduğu bilinen bir geçektir. Osmanlı padişahlarının çoğunun hocasının da Kastamonulu olduğu bilgisi var, öyle midir?
Doğrudur Kastamonu’nun yetiştirdiği önemli âlimler vardır. Şapka inkılabının niye Kastamonu’dan başlatıldığını çözersen, bunu da çözersin. En güçlü yer orası. En fazla âlim yetiştirmiş, en fazla doğru insan üretmiş. Kastamonu; Karadeniz’le Doğu arasında bir geçiştir. İnsan yapısı olarak da muhafazakârdır. Ve direnci olan bir beldedir aslında. Orayı kırabilirsek, her tarafı çözebiliriz. Yani matematik problemi çözerken biz ne yapardık? En zordan kolaya doğru giderdik. Zihin tazeyken başlangıç noktası en güçlü noktadır. En zordan başlarsın. Kastamonu’nun seçilmesi bu zorluktan dolayıdır. Çözmeseler ne olacaktı, bombalayacaklardı işte. Rize’yi, Of’u bombaladılar.
Şeyh Şaban-ı Veli Hazretleri hakkında neler söylersiniz?
Şeyh Şaban-ı Veli Hazretleri ve diğerleri… Bunlar gönül erlerimiz. Hikayelerine baktığınız zaman sıradan bir hayat yaşamadıklarını görürsünüz. Kendilerini vakfetmiş, insan üretmeye kendilerini vakfetmiş insanlardır. Öteki için kendi keyfinden vazgeçebilmiş insan önemli insandır, değerli insandır. Ötekilerin selameti uğruna kendi zevkusefasından vazgeçebilmiş bir insan Şeyh Şaban-ı Hazretleri ve ötekiler tabii ki. Gerek Kastamonu’nun yetiştirdiği gerek başka beldelerin yetiştirdiği değerli insanlar.
“Said-i Nursi, Şaban-ı Veli’nin devamıdır”
Bediüzzaman Said-i Nursi’nin Kastamonu’da yaşaması ve ilişkisi nedir?
Bediüzzaman, Şeyh Şaban-ı Veli Hazretleri’nin bıraktığı noktadan başlayan insandır. Yani İslam’a tefekkür boyutu tasavvuf boyutu kazandırmak isteyen i alimlerimizin silsilenin kesilmesinden sonra, o düşünce sistemini ihya edip hayata geçirmek için hayata meydan okuyan insandır. O bakımdan zulme uğradı çok fazla. Mesela cami imamlarına, namaz kıldıranlara çok müdahale edilmedi. Çünkü camiye giden insan sayısını azaltmak için tedbirler alınmış, git gide imam yalnız kalacaktı. Ve cemaat yok diye cami kapatılacaktı. Bizde 2 bin-3 bin civarında camii satılmıştır, cemaati yok diye.
Ne anlamda satılmıştır?
Evet satılmıştır. Bazıları CHP lokali yapıldı, CHP merkezi yapıldı, ev yapıldı Urfa’da. Oturan adamın haberi yok. Tövbe estağfurullah çarpılacağız falan filan…
“Türkiye’de cami çok değil, yok!”
Camilerin çok olduğu söyleniyor, sizce cami sayısı yeterli midir, fazla mı?
Valla benim kanaatimi sorarsanız cami çok değil, yok. Eski camileri çıkarırsanız, onların kopyası bir sürü şey dikmişler. Estetik anlayıştan yoksun, mimari değerden mahrum bir sürü bina dikmişler. Ne var, alametifarikası minare. Ben dört şerefeli minare gördüm Samsun’un Bafra’sından sahile doğru inerken, hiçbir yerde görmediğim bir şey bu dört şerefeli. Kanuni gibi bir padişah geldi. Üç şerefeden fazlasına izin vermedi, zaten tutmaz, ilk sallantıda gider. Merak ettim kahvelere sordum, niye dört şerefeli? Cevap: Karşı köy üç şerefeli yapmıştı biz dört yaptık(!)
“Geçen ay Kastamonu’daydım”
Geçtiğimiz ay Kastamonu Üniversitesinin davetlisi olarak bir konferans için Kastamonu’daydınız. Kastamonu geziniz nasıl geçti, nerelere gittiniz?
Üniversiteye gittim. Şimdi pek hatırlayamıyorum. Öyle çok geziyorum ki, insanlar hep şikâyet noktalarını hatırlar ya. Öyle bir şey hatırlamadığıma göre güzel geçmiştir. Kalabalık ve yoğun olduğunu biliyorum. Üniversite öğrencileri vardı. Kastamonu’nun bir iki ilçesine de gittim. Safranbolu’da kaldım. Otantik yerler falan ama işletme açısından baktığınızda çok da o işi bilen insanların yapmadığını, öğrencilere kiraya veriyorum dediğini falan gördüm.
Neler gözlemlediniz, nasıl bir dinleyici kitleniz vardı?
Söz konusu öğrenciler olduğu zaman anlattıklarınızın işe yaradığını görüyorsunuz, fark ediyorsunuz. Benim de anlatımım fena değildir.(!) Tepkiler aldığımız, sualler aldığımız özel görüşmelerimizde sorulan sorular seviyeli bir kitleyi gösteriyor. Hatta hocalar şaşırdı, ya bunları bize sormuyorlar. Siz dedim, böyle sabırla cevap veriyor musunuz yoksa geçiştiriyor musunuz sorun burada. Anne babalar da çocuklarını geçiştirir, hocalar da… Hocayla yürek iletişimi kuramıyor ki çocuk gitsin de soru sorsun. Sevmediği hocaya soru sormaz. Önce kendinizi sevdireceksiniz.
“Rizeliler beni sevmez”
Siz Rizelisiniz ama sanki Kastamonulular sizi daha çok seviyorlar farkında mısınız?
Rizeliler beni sevmez. 50 senedir Türkiye’yi geziyorum. Konferansa en az gittiğim yer Rize’dir. Kendi ilçemde ilk defa bir sohbete çağrıldım önceki sene. Karadeniz Bölgesi bir duyarsızlık içinde. Epey bir duyarsızlığı var. Orta Anadolu daha duyarlı mesela bu konuda.
“Halk için yazıyorum diyenler doğru söylemiyor”
Velûd dendi sizin için. Çok eser veren, doğurgan yazar dendi. Yazmak sizin için ne ifade ediyor?
Mutluluk. Tamamıyla mutluluk. Çünkü her yazan kendini yazar ve kendine yazar. Bunu böyle tanımlamak doğrudur. İri iri laflar etmeyi sevmiyorum ben. Halk için yazıyorum diyenler vardır, halk için başka bir şey yapmıyorsun da niye yazıyorsun? Kendisi için yazar. Üreten kendisi için üretir. Yazar mutlu oluyor yazdıkça. Mutlu oldukça da yazıyor. Nazım Hikmet gibi düşünürler de Mehmet Akif gibi düşünürler de kendini ifade edebilmelidir. Ne Nazım Hikmet gibi düşünenleri ülke dışına sürülmeli ne Mehmet Akif gibi düşünenleri Mısır’a gitmek zorunda kalmalı. Burada ifade etmeliler, burada konuşmalılar, burada tartışmalılar ve o renklilik o çeşitlilik içinde Türkiye daha engin ufuklara açılmalı.
“Nazım Hikmet iyi şairdir”
Nazım Hikmet’i nasıl buluyorsunuz şair olarak, düşünür olarak?
Şair olarak iyi buluyorum, güzel şiirleri var. Peygamber efendimize naatı olduğunu biliyor muydunuz? Peygamber efendimize övgü yazmıştır Nazım Hikmet. Çünkü Osmanlı çocuğudur. Daha sonraları da zengin çocuğu olmanın da dürtüsüyle farklı alanlarda kendini ifade etmeye çalışması. Moskova Üniversitesi’nde okuması, beyninin yıkanması, kaçmak zorunda kalması… İnsana kendi ülkesinde yaşama hakkı vermezseniz bir şekilde gitmek zorunda kalır. Akif’te gitti (Mehmet Akif Ersoy). Uç iki örnek bunlar. Nazım’ın şiirlerinin bazılarını çok güzel buluyorum. İdeolojik şiirleri çok sarmıyor, zaten onu da sardığını düşünmüyorum. Bazılarının yazdığı şiirler böyledir. Orhan Seyfi’nin, bu hece vezninde yazdığı çok güzel şiirler var ama Atatürk’e övgü yapmaya çalıştığında ayaklarına dolaşıyor. Çünkü çok belli zoraki yazıyor. İnsana methiye için şiir sadece peygamberlere mahsus bir olgudur. Türkiye’de Atatürk mevlidi bile yazmış Behçet Kemal. Bunlar uç şeyler tabii.
“Atatürk zaten önemli bir insan, putlaştırmak niye”
Sizin değerlendirmenizle Atatürk’ün Türkiye için önemi nedir?
Atatürk risk almış, yerine göre ölümü göze almış. Tabii İstiklal Savaşı hakkında benim değerlendirmelerim farklıdır. Ama risk aldığı kesin, yani risk aldıysa onun tabiatıyla semeresini de alacaktır. Risk aldı, cumhurbaşkanlığı yaptı. Heykellerini diktik, çelenklerimizi koyuyoruz. Atatürk zaten yaptıklarıyla önemli bir insan. Onu peygamber ilan etmeye gerek yok. Bunu onun istediğini de zannetmiyorum üstelik.
Türkiye’de kıyafet özgürlüğü konusunda neler düşünüyorsunuz?
Benim gazeteciliğe başladığım yıllarda vardı bu sorun ben emekli oldum hala var. Fatih Sultan Mehmet’in 559 sene önce hallettiği kıyafet sorununu hala çözememiş olmamız inanılır gibi değil, bırakın artık kızların etek boyunu ölçmeyi.
“İSTAMONU’ya başarılar diliyorum”
Son olarak yazarlığının yanında değerli bir gazeteci olan sizden İSTAMONU hakkındaki görüşlerinizi almak isteriz,
Milletin değerlerine ve inançlarına saygı gösterdiğiniz ve halktan kopuk olmadığınız sürece başarılı olmanızın önünde bir engel olacağını zannetmiyorum. İncelediğim kadarıyla gayet güzel ve elle tutulur bir iş çıkarmışsınız muvaffakiyetler diliyorum.
Bu yazı içeriğinin tüm hakları www.istamonu.com ve GAZETE İSTAMONU’ya aittir. İzinsiz yayınlayanlar hakkında hukuki işlem başlatılacaktır.