Murat Güven ile Derin Diyaloğun Konuğu: Ramazan Ulu…
Röportör: Murat GÜVEN
Yer: Esenler Giyimkent’teki İstanbul Ticaret Sarayı…
Tarih: 26 Kasım Pazartesi…
Devasa kompleksin Ulu Kardeşler Snowy Marketleri Genel Müdürlüğünün bulunduğu 7. katındayız.
Genel yayın yönetmenimizle birlikte lobide bize gösterilen yere oturup randevu sıramızı beklerken etrafa göz gezdiriyoruz. Gelen giden yoğunluğuyla bir market idari müdürlüğünden çok, banka genel müdürlüğünü andırıyor. Çağrı merkezinde yüzüyle birlikte sesi de gülen görevlilerin telefon konuşmalarının neşe cıvıltıları duvarda asılı olan TV’deki haber bülteninin duymak istemediğimiz anonslarına karışıyor. Yaman bir çelişkiyle karşı karşıyayız; bankolardan yana baksak hayatın gülen yüzü, TV’ye baksak iç karartıcı bir manzara.
Bir görevlinin ‘Ramazan bey sizi bekliyor’ nidasıyla geliyoruz kendimize… Elektronik kartı okutarak kapıyı açan görevlinin ardından geçtiğimiz koridorun solundaki kapıdan içeriye girdiğimizde Ramazan bey bizi ayakta karşılıyor. İlk dikkatimizi çeken, kapının solundaki duvarın boydan boya plaketlere ayrıldığı oluyor.
Gazeteciliğin getirdiği merak duygusuyla bu manzaradan çıkarımlar yapmaya başlamışken, masamıza gelen çaylarla kendimizi hoş ve sürükleyici bir söyleşinin içinde buluyoruz.
“Önemli olan plaket değil, içten bir teşekkürdür”
Ramazan bey, öncelikle yoğun iş temponuzun arasında bize zaman ayırdığınız için teşekkür ediyoruz.
Ben teşekkür ederim; buraya kadar zahmet verdiğiniz için. Ama daha çok, hizmet etme ve memleket adına bir şeyler yapma azminiz için teşekkür ediyorum.
Kendinizi kısaca nasıl tanımlarsınız?
Ben 56 yaşındayım… Kocaman dolu dolu bir 56 yıl sevinçlerle, üzüntülerle geçti. 11 yaşında babamı 33 yaşında annemi kaybettim, dolayısıyla ailenin büyüğü olarak sorumluluklar edinip nice meşakkatlerle yüzleştim. Üniversite mezunuyum, asıl mesleğim öğretmenlik, uzun yıllar bu mesleği yaptım. Burada bir şey öğrendim; insanlara faydalı olabilmek, bir şeyler öğretebilmek, sosyal-kültürel, ticari alanda değerlendirilebilir.
Eğer samimi iseniz, duyarlı iseniz, görev anlayışınız dürüstçe yürüyorsa, bunları yapmakla mükellefsiniz. Hayatın beni mükellef kıldığı sorumluluklarımı her alanda en iyi şekilde yerine getirmeye çalıştım. Sorumluluktan kaçmadım. Kul hakkına riayet ettim.
Ofisinize ilk girdiğimizde ilk dikkatimizi çeken bir tam duvarın plaketlere ayrıldığını görmek oldu. Bu sizin başarılarınızın bir göstergesi, sevilen kişiliğinizin de bir yansıması olsa gerek.
Ben plaketleri, şiltleri, başarı belgelerini fazla önemsemem doğrusu. Asıl önemli olan yaptığınız işlerin başarıya, yardım etme gayretlerinizin amacına ulaşmasıdır bana göre.
Siz her ne kadar tevazudan böyle söylüyor olsanız da, bu plaketler sizin kişiliğiniz konusunda ip uçları veriyor bize göre.
Biz insanlarla bir araya gelmekten, onlarla sohbet etmekten mutluyuz. Benim yaradılışım bu; insanlarla camia içerisinde olmak. Çalışanlarımızla bir arada olmak, onlarla bir ekmeği bölüşmektir beni asıl mutlu eden. Gerçek mükafat, plaket, şilt budur. Onların gözünde parlayan mutluluk ışığıdır. Bu duygular olmasa yaşamın ne anlamı var.
“Kastamonu’yu Sinop’tan ayırmam”
Sizin memleket sevginizin geniş ve kucaklayıcı olmasını manidar bulduk, Sinoplu’sunuz ama Kastamonu’ya da özel bir ilgi ve sevginiz var. Nereden geliyor bu sevgi?
Ben memleketimi topyekûn seviyorum, bölgemi seviyorum, ülkemi seviyorum. Dediğiniz gibi Kastamonu’yu Sinop’tan ayırmam. Memleketime sene de 10-15 kere gitmezsem huzursuz olurum, rahat edemem. Sinop’a giderken Kastamonu’da mutlaka durur mola veririm. Hatta orada bizim sürekli uğradığımız bir çorbacı vardır; yaklaşık 20 çeşit çorba yapar ve 24 saat açıktır. Sinop’la Kastamonu’nun bir farkı yoktur. Aynı topraklar, aynı vatanseverlik, aynı yapıda insanlar.
Memleketinize yatırım yapmayı düşünüyor musunuz?
Evet, Sinop merkezde ve Boyabat’ta büyük AVM projemiz var. Sinop’taki projemizin altyapısını oluşturduk, en kısa zamanda temelini atacağız, Boyabat’taki projemiz için ise yer bakıyoruz.
Bazı işadamlarında üzülerek gördüğümüz para kazanma hırsını, kazanmayı her şeyin üstünde tutma tavrını sizden çok uzak bir davranış biçimi olarak gözlemliyoruz. Sizin bu konulardaki kriteriniz, bakış açınız nedir?
“Kardeşlerime babalık etmeye çalıştım”
Netice itibariyle ticaret yapıyoruz ve ticarette maksat para kazanmaktır, ama kazandığınız parayı tekrar sadece işe yatırım yapmak değil, insana da yatırım yapmak gerekir. Biz insana yatırım yapamazsak o yatırımın sonucu bize yararlı dönmez, ama insana yatırım yaparsak bu iş daha iyi, daha bereketli bize döner. İnsana yatırım her şeyden önemli, her şeyin önünde gelir. Ben eğitimciyim, 7 yıl yaptığım öğretmenlik mesleğinin bana kazandırdığı; eğitimin ve insana yatırımın önemini kavrama kabiliyetidir.
Aslen öğretmen olduğunuzu söylediniz. Öğretmenliği bırakıp ticarete yönelme süreciniz nasıl gelişti?
Rahmetli babamı kaybettiğimde 11 yaşındaydım…
1979 – 1987 yılları arasında öğretmenlik yaptım, ancak o yıllarda annemi de kaybedince kardeşlerin de en büyüğü olunca; İstanbul gibi bir yerde eşimle birlikte onlara anne babalık yapma görevini bir sorumluluk olarak aldık ve ben çok sevdiğim mesleğimden feragat ederek o yılların şartları ile öğretmenliği bıraktım. Bu işe ilk olarak 1985 yılında Kâğıthane Gültepe Mahallesindeki bir bakkal dükkânını devralarak başladık. Allah rahmet eylesin bakkalın sahibi amca bize yol gösterdi, kolaylık sağladı. Borçlandık, gecemizi gündüzümüze katıp çalıştık ve çok şükür bugünlere kadar geldik. Yani özetle çok sevdiğim öğretmenlik mesleğinden ayrılma sebebim benden küçük olan kardeşlerime babalık yapma duygusudur.
Gelinen noktada İstanbul’da 14 şubeye sahipsiniz. Kadronuzdaki personel sayınız kaç?
Evet, 14 mağazamız ve mağazalarımızı artırma projelerimiz var. Ağabey-kardeş ilişkisi içinde olduğumuz, iş ortağımız olarak gördüğümüz 500’e yakın çalışanımız var.
Marketler zinciri işletmenin zorlukları ve başarının sırrı sizce nedir?
Her işin zorluğu vardır. Dışarıdan bakıldığında ne çok para kazanıyor diye düşünülebilir. Başarının sırrı sevdiğiniz işi yapmakta, işinizi severek yapmakta gizlidir. Herkes her işte başarılı olacak diye bir kural yoktur. Ben çok iyi gazeteci veya her hangi başka bir şeyin uzmanı olamayabilirim ama iyi bir işletmeci olabiliri. aynı şekilde bir başkası da başka bir işte yeteneklerini geliştirerek ve çok çalışarak başarılı olabilir.
“Yabancı sermayenin ülke ekonomisine katkısı yok”
Perakendecilik sektörünün ağırlıklı olarak yabancı sermayenin elinde olması haksız rekabet oluşturuyor mu, ülke ekonomisine katkıları oluyor mu?
Evet, haksız rekabet oluşturuyor. Ülke ekonomisine de pek katkıları yok. ‘Bir faydaları oldu mu’ derseniz altyapı kurma ve kurumsallaşma konusunda sektörün yerli oyuncularına rol-model oldular diyebilirim.
Yerliyle yabancı marketler arasındaki fark nedir?
Bizim müşteriyle iletişimimiz çok faklıdır. Biz müşterimize güler yüzle hoş geldiniz derken elimizi uzatırız; onlar da muhatap olarak müşteri temsilcisinin donuk yüz ifadesi karşılar sizi. Bizim gönül zenginliğimiz, onların para zenginliği ön plandadır.
Bir dönem İstanbul’un her yerinde İSMAR’lar vardı ve Türkiye’de yerli sermaye ortaklarının oluşturduğu bir birliktelikti. Sizin de içinde yer aldığınız bu oluşumla ilgili ‘yeşil sermaye’ iddiaları ortaya atılmıştı. Sonrasında İSMAR’lar kayboldu. Neydi o sürecin bilmediğimiz yönleri?
Yabancı sermayeye karşı birlikteliğin, dik duruşun adıydı İSMAR. Açılımı; İstanbul Marketleriydi. Bunu çarpıtan bazı çevreler yeşil sermaye ürünü gibi gösterdiler; İslami Marketler dediler. Müslüman ülkesinde adı İslami Marketler olsa ne olur, ama gel de anlat. Ben o oluşumun içinde, kurucuları arasında yer alan, ilk imza atanlardanım. Sonra oluşum içindeki bazı yöneticilerin kendi çıkarlarını ön plana almasıyla o oluşumdan ayrıldım. Şimdi yine kurucuları arasında yer aldığım, başkanı Kastamonulu olan (Selamet Aygün) PERDER (Perakendeciler Derneği) ile perakendeciler olarak bir oluşumun içindeyiz.
Hizmet edebilmenin ve hizmete aracılık edebilmenin bir ayağı olan dernekçilikte uzun yıllar aktif görevler aldınız. Hizmet etmenin en üst noktası görülen siyasete atılma gibi bir düşünceniz var mı?
Evet, yıllarca STK’larda aktif görevler aldım. Sosyal sorumluluk projelerimiz de hala devam ediyor. Örneğin öğrencilere eğitim bursu sağlıyoruz. Çalışanlarımızı Türk Kızılay’ına örgütleyerek 480 ünite kan verdik.
Siyasetle ilgili sorunuza gelince; benim hemen hemen bütün siyasi partilerin genel başkanlarıyla dostluklarım oldu. Onları konuk edip ağırladım. Bu anlamıyla siyasete bu kadar yakınken aktif siyaset konusunda aldığım onca teklife rağmen hiç olumlu bakmadım. Siyaseti sevmiyorum, işleyişini sevmiyorum. Eğer aktif siyasetin içinde yer alma düşüncem olsaydı şimdi çok iyi konumlarda olabilirdim. Ama dediğim gibi, şimdiye kadar hiç istemedim, bundan sonrası içinde düşünmüyorum.
Zorlu bir hayat yaşamış ve başarıya ulaşmış bir büyükleri olarak gençlere neler tavsiye edersiniz?
Her şeyden önce ne iş yaparlarsa yapsınlar dürüst olmalarını tavsiye ederim. Sorumluluklarını bilmelerini, yaşamlarını çok iyi planlamalarını tavsiye ederim. Yani adam geliyor diyor ki ‘Benim idealim çok lüks bir arabaya binmek.’ Bırak lüks arabayı, sıradan bir arabaya bin, zamanı geldiğinde lüks arabaya da binersin, ayaklarını yorganlarına göre uzatmalarını tavsiye derim.
“Gazetenizi tebrik ediyorum”
Son olarak gazetemizle ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?
Gazetenizin varlığından birkaç hafta önce haberdar oldum. Esenler ’de arkadaşlarımızla bir araya gelip stres attığımız bir mekân var işletmecisi de Kastamonulu bir arkadaşım. (EKM Ekrem Acar) bir gün orada adının Ahmet olduğunu öğrendiğim, tesadüfe bakın ki soyadı da bizimki gibi Ulu olan bir kardeşimiz (Ahmet Ulu) masamıza gelerek gazeteyi tanıttı. Doğrusu gerek tasarım gerekse içerik olarak gazetenizi beğendim. Sonrasında genel yayın yönetmeniniz Hüseyin Karadeniz ile tanıştık, Bölgemize hizmet etmek üzere atılan her adımı desteklediğimiz gibi, İSTAMONU’ya da elimizden gelen desteği vermek isteriz, çorbada tuzumuz olsun isteriz. Sizin şahsınızda tüm ekibinizi tebrik ediyor, yayın hayatınızda başarılar diliyorum.