Topraklarımıza kastedenler, askerimize, polisimize, diğer güvenlik güçlerimize, köy korucularımıza saldıranlar, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da cevap vermekte tereddüt edilmeyecektir. Ancak, tahribat kangrene dönüşmeden, kardeşler arasına husumet girmeden, nifak tohumları yeşermeden, barış sağlanmalıdır. Söz konusu bu barış, bazı insanlarımızı da kırmamalıdır. Meşru bir zeminde, meşru şartlarda, milletimizin değerlerine saygı göstermek suretiyle; milletimizin güvenliğini sağlamak için nifak ve fitnenin yok edilmesi, kardeşliğin mutlaka ama mutlaka galip gelmesi gerekir. Bu vesile ile herkesin, elini taşın altına koyması gerekir.
Çünkü uluslararası örgütlerin oyuncağı haline gelen terörü silah ile yok etmenin mümkün olamayacağını çok bariz bir şekilde gördük. Sadece sahnede PKK terörü olsa idi terörünün iki günlük ömrü olurdu. 1990, 1991, 1992, 1993’teki silahlı mücadelede ve 1999’da Öcalan yakalandığında veya sınır ötesi yapılan denetimler sonucunda bu mesele çözülmesi gerekirdi.
Demek ki bölgede barışın, sağlanması için terörün, uluslararası boyutunu düşünmeliyiz. Bunun yanında terörün finans kaynakları tespit edilmeli ve önlem alınmalıdır. Ekonomik, siyasi, toplumsal gibi yatırımlar ile Kürt vatandaşlarımızdan PKK’yı tecrit etmeliyiz. Yoksa bölgede barışı sağlamak mümkün değildir.
Neden mutlaka barış sağlanmalıdır. Önce terörün ülkemize, verdiği zararlardan bahsedelim.
“Güvenilir bir araştırmaya göre malum terör örgütünün 1984’ten 2008 sonuna kadar ülkeye verdiği doğrudan mali zarar 209 milyar dolar. Fazla asker istihdamından kaynaklanan masraflarla, şehit yakınları ve gazilere verilen paralar da eklendiğinde harcanan toplam para, 360 milyar doları geçiyor.
Ne kadar şehit verdik?
Milli Savunma Bakanlığı’nın hazırladığı verilere göre Türkiye, bugüne kadar asker, polis ve korucu dahil, ülke genelinde 7 bin 946 şehit vermiş. 7 bin 946 şehidimizin 5 bin 821’i TSK mensubuydu. Emniyet teşkilatı 775, geçici köy korucuları da bin 350 şehit verdi. 4 bin 828 sivil de terör nedeniyle hayatını kaybetti. Son üç yılın kayıpları ilave edildiğinde bu rakamların daha da arttığı görülecektir. Öte yandan ben bu rakamın daha fazla olduğunu düşünüyorum. Dahası, 1990’dan sonra karanlıkta kalan 17 bin 500’den fazla faili meçhulü de hesabın bir yerine ilave etmek gerekiyor. Toplam ölenlerin sayısı 25 bin 446 kişidir.
Güneydoğu illerinde terörist olarak dağa çıkıp çatışmalarda öldürülen Kürt çocuklarını da hesaba kattığınız zaman bölgede bu çatışma ortamından etkilenmeyen aile kalmamış durumda.
Bugüne kadar 30 bine yakın insan ölmüştür. Geleceğimizi tehdit eden uluslararası istihbarat örgütlerinin, ülkemizin üzerindeki kötü emellerini göz ardı edemeyeceğimize göre Türk-Kürt düşmanlığını yok edecek barışın mutlaka sağlanması gerekir. Bu barış teröristler ile müzakere anlamında değerlendirilirse kanın akması hiçbir zaman durmaz.
Terörü maşa olarak kullanan uluslararası istihbarat örgütlerini bir masa etrafında toplayarak terörü devre dışı bırakarak barış sağlanmalıdır. Bu barış, Türk ulusunu meydana getiren etnik kökenler arasında sağlanmalıdır. Ama terörünün yok edilmesi ve barışın sağlanması, İktidar ve muhalefet partilerinin ortaya koyacağı projeleri ile tartışılmasıdır. Siyasi partiler, tabanlarına mesaj vermeden tartışılmalıdır. Televizyon ekranlarında birbirine çamur atmadan ve şov yapmadan terör konusu tartışılmalı ve çözüm aranmalıdır.
Terör konusu çözülmez ise, bugüne kadar 30 bin kişi öldüğünü düşündüğümüzde bundan sonra da 30 bin kişinin ölümüne razı olmak demektir. Bugüne kadar 360 milyar doların terör için harcandığını var sayarsak bundan sonra da 360 milyon dolar daha harcanmaya izin vereceğiz demektir. Yani 360 milyar dolarımızın silah tüccarlarına armağan edilmesi demektir.
Nisa Suresi’nin 135. ayetinde mealen şöyle deniliyor: “Ey iman edenler! Haktan yana olup var gücünüzle ve bütün işlerinizde adaleti gerçekleştirin.” Ölülerin ve dökülen kanların üzerine siyaset yapılırsa çözümsüzlük kalıcı olur. Belki bizi kandırırsınız ama Allah’ı kandıramazsınız.
Saygılarımla…