Siyasal erginliği yeterince gelişkin olmayan bizim gibi ülkelerde gelişmelerin değerlendirilmesinde de bir ucuzluk vardır.
Sorumlu olanlar sorumluluklarını yerine getirememenin, yetkili olanlar da yetkilerini halktan yana ve hakça kullanmamalarının hesabını vermek yerine, bin bir sözcük dansıyla kafa bulandırmaya kalkışırlar.
Gezi olayları da bu yönteme kurban edilerek okunamadı. Oldukça ucuz ve miadı dolmuş; biraz da içi küflü yağ kokan söylemlerle kafalar karıştırılmaya çalışıldı ve çalışılıyor. Dış güçler, marjinaller, lobiler, sandıklar, demokrasi, bayrak, ahlak, din, yüzde vs. vs…
Olaya şöyle bakalım: Bu olaylar bir gençlik hareketi olarak kendini gösterdi. Öyleyse genelde gençliği ve özelde de Türkiye gençliğini tartışalım. Tabii ki bunu tartışmayı anlamlı bulacaklarla tartışalım. Ön yargıları olanları da hoş görelim…
Gençlik, önündeki yaşam sürecinin farkındadır ve geleceği ile ilgili kimi istekleri vardır. Gençlik çağını geçmiş olanlar lütfederek kendi gençlik çağlarını anımsasınlar.
Genç, yaşamının gelecekteki süreci için bir güvence ister. Bu güvencenin adı “iş ve aş”tır. Ne yazık ki Türkiye, dünya sermayesinin işsizliği ve özellikle de genç işsizliği hovardaca dayattığı ülkelerden biridir. Üstelik genç nüfusun Avrupa ortalamasının üzerinde olmasına karşın.
Genç, kendi geleceğinin belirlenmesine ve yönetimine katılmak, söz sahibi olmak ister. Kendi geleceğinin, kendisine rağmen, kendi kuşağının dışındakiler tarafından belirlenmesini hazmedemez. Doğası ve dinamizmi bunu emreder. Gençlik dönemimizde ebeveynimizin tepeden inmeci yaklaşımlarına hangimiz isyan etmedik ki !…
Genç, iyi bir eğitim ister. Çağın, iyi eğitim alan başka ülkelerinin gençlerinden bir eksiğinin olmadığını düşünür ve haklıdır.
Beklentileri ciddiye alınmayan, umutlarını yitirmiş, sınav kuyruklarında ömrünü tüketmiş, “sen anlamazsın”, “Sus, uslu uslu otur oturduğun yerde !” dayatmalarıyla dışlanmış bir gençliğin uysal kedi olamayacağını bilmek için bilge olmaya gerek yok.
Ve genç, özgür olmak ister…
Ve bir genç için onur, herkesten ve her şeyden daha öndedir…
Eğitimsiz (üniversitelere doluşturulmuş olmayı eğitiliyor olmaktan ne yazık ki sayamıyoruz), işsiz, yirmili yaşları aşmış olmasına karşın ana babasından harçlık istemek zorunda kalan, iki arkadaşıyla birlikte sokağa çıkmaktan çekinen, kendini kanıtlama fırsatı tanınmayan, kimliği ciddiye alınmayan; kaygıları, heyecanları, umutları ötelenmiş bir gençliğin patlamaya hazır bir bomba olacağını en iyi, o çağı yaşamış olan yöneticilerin bilmesi gerekmez mi ?
Bu doğal, tarihsel gerçeğin üzerini sözcük oyunlarıyla kapatmak, gençliğin masumiyetini görmezden gelip onların gençliğini suçlamak ve yok saymak, onu küçümsemek ve kendi geleceklerinin belirlenmesinde etkisiz kılmak, onun pençelerini keskinleştirmekten başka bir işe yaramayacaktır.
Büyükler daha çok büyüsün diye gençler, kendi geleceklerinden vaz geçmeyeceklerdir. Bu, bugün böyledir, binlerce yıl önce olduğu gibi binlerce yıl sonra da böyle olacaktır.
Herkes, hiç değilse yaşamının birkaç dakikasında kendisini yukarıdaki gençliğin yerine koysun ve “ben ne yapardım acaba ?” diye düşünsün.
Bakın, birçok şey nasıl da kolay değişiverecek…