İlim, Müslümanın Kaybolmuş Malıdır
Bir ulusun mutlu olması, başarılı olması, sağlıklı olması, saygın olması hali, bana hep o milletin hoş görülü ve bilgili olduğunu çağrıştırır. Neden mi? Çünkü hoşgörü ve bilgi, eşyanın düzeninde var olan iki kavramdır. Eşyanın tabiatına uymak ise beraberinde, yukarıda arz ettiğimiz bilgi ve hoşgörü kavramları getirir. Bu iki kavram arasında yakın ilişki vardır.
Bir imparatorluğu oluşturan milletlerin ve bir ulusu oluşturan farklı etnik yapıların bir arada yaşamalarını sağlayan unsur, hoşgörü değil midir? Veya yine kültürler arası kelime, bilgi, davranış, alışveriş, komşular arası yanlışlıkla ortaya çıkan kusurların kırgınlıkla sonuçlanmayışı, zenci ile beyazın, Yahudi ile Müslüman’ın, Ermeni ile Türk’ün bir arada vurma kırma olmaksızın tarihin sahnesinde yaşamaları, hoşgörünün ve birbirini anlamanın sonucu değil midir? Elbette hoşgörünün sonucudur. Sıra bilgiye gelince; İnsanoğlunun kendisini diğer zararlı varlıkların şerrinden koruyan akıl ve onun ürünü olan bilgi değil midir? Bugün açıkça görülüyor ki bilgi, yeni bir çağa adını vermiştir. Bilgi çağı denilen bu çağda doğru bilgi üretimi, bilginin sentezlenmesi ve onun çabuk akışını sağlayacak toplumlar şüphe yok ki dünyaya mührünü vuracaklardır. Bunun içindir ki bize, çalışkan, zeki, insanlara faydalı olmaya çalışan bilgi üreticileri lazımdır. Bu tip insanlar olmayınca bilgiyi başkalarından almak zaruri bir hâl oluyor. Zaten bilginin bir tek millete, bir tek medeniyete ait olduğunu söyleyemeyiz. Bilgi insanların ortak malı ve mübadele ettiği değişim eşyasıdır.
Bilgi ile hoşgörü birbirini davet eden iki kavramdır. Bilgili olmayan bir kişi cahilliğinden dolayı hoşgörü faziletini taşıyamaz. Çünkü “ Hep benim dediğim doğrudur, öyleyse benim dediğim olsun” düşüncesi vardır. Ama bilgili insan “ Ne kadar bilsem de yanılma ihtimalim vardır” görüşüne sahiptir. Bilgi hoşgörüyü getirir. Hoşgörülü insan farklı kültürlere açık olur, kendi kültüründe var olmayan olumlu davranış ve bilgileri alır. Örneğin biz II. Bayezid devrinde İspanya’dan kovulan Yahudileri hoşgörüyle kabul ettik ve birçok teknik, ticari, sanatsal bilgilerini aldık. Doğru olan da bu değil midir? Bu sorunun cevabını Peygamberimiz (S.A.V.) “ İlim Müslümanın kaybolmuş malıdır. Nerde bulursa alsın” hadisiyle vermiştir.
İlmi nerde bulursak alalım ama ilmin getirdiği ahlak ve fazilet anlayışını da özümseyelim. Talep ettiğimiz ilmi, ilmin getirdiği ahlak anlayışından ayrı tutarsak hoşgörüyü alamayız. Hoşgörü getirmeyen bir ilim, insanlara eziyet yapmak için elimizde bir araç olarak bulunur. Hoşgörüye sahip olmayan şeytanın da ilim sahibi olduğunu unutmayalım.
Saygılarımla…