İstamonu Yazarlar
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. BİZ KİMİZ?

BİZ KİMİZ?

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

Aynamızı doğru okumayı beceremediğimiz zaman, kendimize ilişkin kararlarımızı da doğru veremeyiz.  Doğru kararlar veremeyince de kendimize yakışan uygun yaşamı ıskalarız. Bize ilişkin kararları bizden olmayan birileri verir ve biz, kendi yaşamımızın ardından baka kalırız.

Burada yazacaklarımın bir ayrımla, bir farklılaşma hevesi ile ilgisi yok. Yalnızca, ortak yönlerimizi anlatmak ve anımsatmak istiyorum. ‘Kendimizin farkına varabilir miyiz acaba?’ diye.

Doğup büyüdüğümüz ve kentlere savrulduğumuz coğrafyamız, tarihsel birikim ve zenginlik açısından ülke coğrafyasının büyük bir bölümünün önünde gelir. Binlerce yıllık bu yerleşim alanı birçok kültürü doğurmuş, ev sahipliği yapmıştır.

Şimdi, haritadaki yeri zor bulunur bir kentin çocukları olarak metropollerde yaşamla didişiyoruz.

Ruhun, aklın, inancın ve emeğin müthiş ahenginin, yüzlerce yıl yan yana kol kola yaşadığı bir kentin çocuklarıyız. Şimdi bunları ancak hamaset nutuklarında söylüyor ya da duyuyoruz.

Çanakkale’de tüketemediler vura vura. Bağımsızlık savaşında ön saflardaydık. Bir Şerife Bacı şehit olduysa bin Şerife Bacı, Nasrullah Meydanı’ndan dünyaya meydan okudu. Şimdi kadınımızın adı yok.

Doğanın tüm cömertliği avuçlarımızın içinde. Deniz, göl, orman… Ama şimdi köylerimizde insanlar susuz. Deniz kenarlarımız boş. Ayılarımız, çakallarımız, kurtlarımız, porsuklarımız, kuşlarımız, atlarımız, eşeklerimiz, en sevimli isimler koyduğumuz ineklerimiz, öküzlerimiz vardı. Şimdi, ayının adını anmaktan çekinir olduk.

Evliyalar kentiydik, okullarımız öğrencisizlikten, camilerimiz cemaat azlığından yorgun.

Cıvıl cıvıl çocuklar oynardı köy meydanlarında. Harıl harıl orak biçilirdi. Sürülerle çobanlığa çıkardık sabahın erken saatinde. Yüz metreden gelirdi yağda yumurtanın kokusu. Meyveyi ağacından yerdik. Şırıl şırıl süt akardı ineklerimizin memesinden, gürbüz çocuklar büyürdü.

Şimdi, yaşlı nüfus istatistiklerinde başa güreşiyoruz. Hastane kayıtlarımız şişkin. Kapı komşumuzdan haberimiz yok. Eşek anırtısını unutmuşuz. Üretimin şarkısı olan kağnı gıcırtılarının yerini tüketimin çılgın çığlığı olan otomobil gürültüleri almış. Burnumuzun dibindeki tarlamız, bağımız, bahçemiz kurumuş ve naylon poşetlerle hıyar alıp geliyoruz evimize.

Gurbetin kahrının öcünü, senede üç beş gün köye gelip hava atarak almaya çabalıyoruz.

Ne Selçuklu’ ya, ne Osmanlı’ya, ne Türkiye Cumhuriyeti’ne isyan etmişiz. Devlet-i Aliyye’ye bağlılığımızın ödülünü ise hep yok sayılarak almışız.  Büyüklerimiz iyi bilir demiş, istememişiz ve biz sustukça, vermeyi bırak bizden almışlar. Bizi bizden koparmışlar. Bizi biz olmaktan çıkarmışlar. Oylarımızı vermişiz. Yetmemiş bedenlerimizi vermişiz istedikleri gibi kullansınlar diye. Yetmemiş; sularımızı, yaylalarımızı, hastanelerimizi, adliyelerimizi, okullarımızı, bankalarımızı almışlar. Alıyorlar ve alacaklar da…

Tarih, doğa, kültür, turizm, hammadde, iş gücü… Ne ararsan var olan bir kentin çocuklarıyız biz ama şimdi, aradığın hiçbir şeyi bulamadığın bir kentin çocuklarıyız. Yoku yok olan bir coğrafyanın, bütün varları yok edilmiş çocuklarıyız…

İstanbul’da bilmem ne kadarmışız. Ankara’da, Karabük’te, Ereğli’de, Bursa’da, Kocaeli’nde şu kadarmışız, ne yazar…

Anadolu’nun ilk lisesinin kurulduğu kentin çocuklarıyız da, şu elinizdeki Gazete İstamonu’yu kaç kişi okuyor der siniz?

Sahi.

Biz kimiz, biliyor muyuz?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

İstamonu ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!