Kamusal süreçlerle ilgili pek laf etmek istemem doğrusu. Nedeni ise bizde kamusal alanlar için o kamusal alanın tercihine pek değer verilmez.
Merkeziyetçilik, aslında bir artı değer üretme sürecine ilişkin olmazsa; “ben dedim” lerle yürüyor ve yürütülüyor olacaksa buradan bir yarar çıkması ya da çıkabilecek olması yalnızca düşlerle ilişkili sınırlanabilir.
Aldığım, eğitim yöneticiliği derslerinde iki ayrı tez vardı. Bunlardan ilki; eğitim yönetiminin eğitim yönetiminin dışı ağırlıklı olması yönlüydü. Diğeri “içeriden” olması.
Seçimim hep “içeriden” olması yönünde oldu.
Bizde “bağırdan gelmek” diye bir anlatım vardır. Hepimiz iyi biliriz. Bağırdan gelemezseniz ya bağırır ya bağırtırsınız.
Çağdaş dünyanın, demokrasi adına yerel inisiyatiflerle ayakta kaldığını ve durduğunu görebilecek becerimiz varsa eğer, burada anlatmakta çok satır gerek duyan bir makale yazmak durumunda kalabilirdim.
Ancak, beni okuyanların eleştirilerinden yola çıkarak onların adına söyleyeceğim;
“Çok uzatma Ünlü ! Ne diyecesen de”
Gastamonu’da bir üniversite var. Bu üniversite ne iş yapar be aga?
Ya da ne yapmalı ki?
Yerel değerlerin ülke ve dünya gündemine taşınmasında ilk ölçeğin bir duygu bütünlüğü olması gerektiğine inanmaktayım. Bunun için de yerel bir sevdanın ve anlayışın o yerelin aklını yönetmesinin öncelik olduğuna inanıyorum. Bu aklı yürütür ve yönetirken o aklın, beklentinin, dilin, görgünün, heyecanın içinden çıkıp gelmiş olmasını da anlamlı bulmayı, aldığım derslerin bir sonucu olarak kendime yakıştırırım.
Şakayla karışık yapalım dilerseniz: “Gastamonu Üniversitesi’nin rektörü, Dörkenice gonuşmayı bilmeli ve anlamalı. “Ne diyon ağasının” diyebilmeli ve “anadım” diye yanıtlayabilmeli. Ama bunların dışında bir bilim savaşçısı olabilmeli, bir evrensel bilim insanı örneği olabilmeli. Bir kültür tanımlayıcısı ve yansıtıcısı olabilmeli.
Daha da ileri gideyim.
Suyumuzu bilmeli, kıyımızı bilmeli, köyümüzü bilmeli; ettiğimiz küfürlerin ne anlama geldiğini bilmeli;
Açlığımızı bilmeli, göçümüzü bilmeli, sahipsizliğimizi bilmeli, boş tarlalarımızı bilmeli, sularımızın yazgısını bilmeli, kültür öğelerimize sıcacık durabilmeli.
Yani arkadaşlar, bir yanımız bizden eksik, bir yanımızda dilimizde yalnızlık.
Ben;
Gastamonu deyince suların akışına bi daha başka bakarın.
Eksiğimiz olur ama kötümüz yoktur diye düşünürüm. Siyasal ayrılıklarımızın tümünü yok saymayı becerebildiğimi düşünürüm.
Şimdi; Gastamonu Üniversitesine bir “rektör” atanacak. Oylama falan yapılacak. Oylamanın adil sonuçlar vereceğine inansam bu yazıyı külliyen yazmazdım. Eyvallah der geçerdim. Amaaa, bir keyfiyet olacaksa bizden yana olsun derim. Mustafa Safran’ı kariyer anlamında Gastamonu’dan itekledik, öteledik. Hiç değilse Cemaloğlu’na sahip çıkalım derim.
Necati Cemaloğlu ile hiçbir siyasi yakınlığım yok. Ama tanırım ki, Gastamonuludur.
Yakışır mı?
Hiç kuşku duymam…
Aday olsalardı başka ağabeylerimiz yakışmaz mıydı?
Elbette yakışırlardı.
İsim vermeme gerek yok, anlayan anladı; bilen de bildi.
Yetmez mi?
Hadi bakem bizim söz sahibi büyüklerimiz.
Görek bakalım.