İşte böyle dostlar. Her şey oldu bitti. Başkanımızı da seçtik hamdolsun. Artık her şey daha iyi olacak. Derneğimiz dünden daha iyi yerde, bugünden daha güçlü olacak. Şöyle güzel işler yapacağız, böyle güzel faaliyetlere imza atacağız.
Neden mi yazımın sonundan başladım? Cevabı basit; dernekçilikle iştigal eden tüm hemşerilerimizin seçim sonrası konuşmaları çokça duyduklarından, tanıdık geleceğini düşündüğümden böyle başladım. Ama idrak başka bir şeydir. Dernek işleri öğrendik de nasıl yürütüleceğini pek idrak edemedik.
Bu dernek meselelerine hiç kafamı yormayacaktım. Ta ki Hüseyin Karadeniz’in geçen haftaki yazısını okuyana kadar… Sevgili dostum, biz senin yazdıklarını söylediğimizden kendimize onuncu köyü arıyoruz. Hele ki gazete köşelerinde yazdığında daha çabuk köy değiştiriyorsun. Şükür ki senin gibi dernek kavramını başka yerlere oturtturmuş bir arkadaşımız var.
Bizim hemşerilerin dernek genel kurullarını izleyince her şeyin güllük gülistanlık olduğunu anlarsın. Çünkü orada bulunan dernek üyeleri kendisini Yönetim Kurulu’na oy vermek için çağırılmış birer “EVETÇİ” olarak görürler. Oraya gelecek olanlar sağlı-sollu daha önceden kafa-kola alınmıştır. Herkesin desteklediği aday bellidir. Hatta takım tutarcasına “En büyük aday, bizim adaydır” diyecek kadar fanatikleşmiştir. Olur ya kararsız kalırsa diye de kapıda ve oy sandığı başında oy kullanacak üyeyi tanıyan bir adam bulunur ki son dakika karar değiştirmesin. Ama iş genel kurulda faaliyet raporunu okurken lehte veya aleyhte konuşmaya gelince; tüm salon sus kesilir. Herkes elini ne zaman kaldıracağına odaklanmıştır. İş bütçeyi konuşmaya gelir. Gelir de bütçeyi okuyandan başka kimse konuşmaz. Yani demem o ki; genel kurullar Yönetim Kurullarını oluşturmak için yapılır kanaati oldukça yaygındır.
Yönetim kurullarının da asil listelerinin başlarındaki kıymetli, değerli ve mübarek insanlar dernekçilik faaliyetlerinde geniş ufukları olan ve yazımın başındaki cümleleri inanarak söyleyen insanlardır. Yaparlar mı? Orasını bilemem. Ben dernek yönetimlerinden basit bir üyeyim. Diğer üyeler, yani “ismi olsun yeter” üyeler ve denetimden sorumlu “hatırlı üyeler” de bu listenin baharatıdır.
Yani sayın Karadeniz, sen dernekçilik yapmaya teşebbüs ettiğin gün dernek-çiler tarafından eleştirilirsin. Bilmem kaç senedir dernek-çi olan dostlarının kalın duvarlarını balyozla kırmaya çalışman gerekir. Çoğu zaman bu kırılan duvarların altında kalırsın. Hele ki dernekçiliğe yeni yaklaşımlar getirmeye falan kalkış. O zaman seyret cümbüşü… Sen takdir beklerken, birileri almıştır küreği sana kuyu kazıyordur.
Bu kadar sert eleştirmemin de birçok nedeni var. Dernek yönetimlerinde çok baharat olmuş biri olarak dillendiriyorum. Ama köy dernekleri başka… Diyeceğim de bazı dernekler aklıma geliyor, diyemiyorum.
Sözün kısası Sayın Karadeniz; elinde kürek olan insanları da tanıyorsun, diğerlerini de. Yadırgamaman gerekiyordu. Seçim bitti mi? O zaman diyeceğin söz basit; “Oldu da bitti maşallah, nazar değmez inşallah”.
Hayırlı Ramazanlar…