Sonbaharda ne zaman yağmur yağsa ve ardından güneş açsa, baharda aynı olay olduğunda nasıl gökkuşağını bekliyorsam öyle bekliyorum Lactarius Salmonicolar’ı. İstanbul’daysam doğru Samandıra’ya… Köydeysem, ormanı bol memleketimin en sık ormanlıklarına giderim. En iyi babamla annem bilir nasıl bulunacağını. Annem, rengarenk kıyafetinin üzerine bağladığı kuşağa sarmalanmış öğlüğüne nereden baksanız on kilo kadarını sığdırır. Ormana girdiğiniz zaman hemen yolun kenarında bulmayı umut ediyorsanız, yanılırsınız. Ormanın içine doğru yol almalısınız. İki çalı ayaklarınıza dolanmalı, elinize diken batmalı… Ya da azıcık yaban hayvanı korkusu yaşamalısınız. Öyle “pazardan aldım bir tane, eve geldim bin tane” havasında olmaz bu iş. Biraz zahmet gerek, biraz emek.
Yoruldunuz mu aramaktan, salamurası aklınıza gelmeli. Düşünsenize, salamura kavanozundan çıkarıyorsunuz, çatalınızı batırıp keyifle yiyorsunuz. Bu tadı da başka bir gıdadan alma şansınız yok. Ağzınızın her noktasından tadı dolaşıyor ve son olarak damağınızda kalıyor. Şimdi çektiğiniz çileye değeceğini anlamış olmalısınız. Kaldığımız yerden devam edelim. Bizim Lactarius Salmonicolar’ın çeşitleri var. Hepsi aynı renk değil anlayacağınız. Eğer çok yüzeyde kalmışsa kahverengiye yakın sarı renkte olur. Yok, çok altta kalmışsa sadece sarı renkte olur. Büyükçe olanları toplarsanız yerken daha büyük keyif alırsınız.
Öyle elinizle koymuş gibi bulma şansınız da yok. Gürgenin, meşenin altında ararsanız, bulamazsınız. İlla ki çam ağacı olacak. Çam ağacının dibinde olacak. Birincisini bulduğunuzda doğru yolda olduğunuzu anlarsınız. Pes etmeyi aklınızdan geçirirseniz, onunla yapılan ekmek aklınıza gelsin. Nasıl mı yapılıyordu? Önce kasap bıçağı ile kıyma yapıyormuş gibi ince ince doğrayacaksınız. İçine soğan ve baharat katıp iyice kavuracaksınız. Sonra bir kaba alacaksınız kavurduklarınızı. Oturacaksınız ekmek teknesinin başına, yoğuracaksınız hamuru. Sonra “pözü” yapıp oklava ile iyice yufka olana kadar açacaksınız. Çiğ yufkanın yarısına, ayırdığınız kaptakileri koyup, yufkanın diğer yarısı ile üzerini örteceksiniz. Yasraç (yassı ağaç) ile saçın üzerine bırakacaksınız. Pişince üzerine tereyağ süreceksiniz. Buz gibi ayranı da alıp, sıcak sıcak yiyeceksiniz. Her ısırmanızda önünüze dökülecek bir kısmı. Tadı damağınızda, diğeri saçta yemeye devam edeceksiniz.
Anlayacağınız pes etmek yok. Aramaya devam… İlkini bulmuştuk. İlkini bulduğumuz yeri merkez kabul edip beş yüz metrelik alanda ararsanız yirmi kiloya kadar daha bulursunuz. Şanslıysanız bu elli kiloya kadar çıkabilir. Elli kilo bulmuşsanız on kilosunu yiyip, kırk kilosunu satabilirsiniz. Bir hayli para ediyor. Satarsanız ben de alır, evde güzel bir kavurmasını yaptırırım. Mis gibi olur kavurması. Bana göre etten kıymetli. Varken değerini bilemediğimiz şeylerden biridir Kanlıca Mantarı. Yani Lactarius Salmonicolar her Kastamonulunun mutfağında baş köşedir. Kanlıcayı bulup yiyenlere afiyet olsun. Bulamayanlar ise Kasımpaşa’daki İnebolu pazarından bulabilir.
Dua ile…