Hüseyin Karadeniz ile SÜRMANŞET’in Konuğu: Özcan Kaya…
“Para kazanıyor musun?” diye soranlara verdiğim cevap; “İnsan kazanıyoruz!” oluyor çoğu zaman. Aslına bakarsanız hersorunun cevabı, kazanmak istediğiniz alana göre değişir. Birinci ölçütümüzün hiçbir zaman para olmadığı bu hayatta; insan kazandıkça, hemşeri tanıkça bambaşka bir ruh dinginliğine ulaşıyoruz adeta.
Daha önce sayısız bir araya geldiğim isimleri SÜRMANŞET’e konuk edince, daha çok anlıyorum; birbirimize yakın dursak da uzak kaldığımızı…
Günlük işleri anlatan, hal hatır sormadan öteye gidemeyen diyaloglar geçiyor aramızda. Her geçmiş hikâyesinde, yaşadığımız günün izleri var oysaki…
Birbirimizi tanımamız, anlamamız için bugün gibi geçmişgünleri de paylaşmamız gerekiyor.
Kaç kişi ‘Ferdî’ başarılarını bir kenara bırakıp, ‘Kara’ günlerini, ‘Kaya’ gibi dertlerini, ‘Özcan’ı gibi gördüğü kişilere açabilir ki? Çekiniriz, sıkılırız, olmadı güçlü görünme arzumuz engeller bizi.
Kendi engellerini aşan bir hikaye bu hafta sayfalarımızda yer alacak. Ortağı Ferdi Kara ile Karakaya Gıdayı kurarak başarılı çalışmalara imza atan Özcan Kaya’nın hikayesine dâhil oluyoruz.
Hüseyin Karadeniz ile SÜRMANŞET’in bu haftaki konuğu tebessümüyle yürekleri ısıtan, memleket deyince akan suları durduran adam… Doğanyurtlu işadamı Özcan Kaya röportajı takdimimizdir…
Genç bir işadamı olmanıza rağmen, iş hayatında önemli faaliyetlerin içerisindesiniz… Ticari faaliyetleriniz nasıl başladı?
Askerlik görevimin arından 2002 yılında bilgisayar yazılımcısı olarak bir şirkette işe başladım, 6 yıl aynı şirkette çalıştım. O dönemde şirketimiz Türkiye genelinde üretici firma, bayi ve sahadaki dağıtımı koordine edecek bir yazılım geliştirdi. Tek merkezden denetimle, depodan son alıcıya kadar uzanan kontrol ağı oluşturuldu. İlk olarak Pepsi’nin Türkiye’de bulunan 220 bayisine giderek yazılım hakkında eğitim desteği veren grubun içerisinde yer aldım. Daha sonra aynı proje 2004 yılından itibaren Ülker’e uygulandı ve Ülker’in Türkiye genelindeki tüm bayilerini ve merkezlerini sisteme aldık.
Bilişimden, gıda sektörüne nasıl geçiş yaptınız?
Pepsi ve Ülker gibi kurumsal firmalarla web alanında yaptığımız yazılım işi bizim ufkumuzu ve çevremizi genişletti. Aytaç’ın proje sorumlusu olarak görev almamın da etkisiyle merkezdeki yöneticiler başta olmak üzere hemen hemen tüm bayilerle bir şekilde irtibatlıydık. Aynı şirkette çalıştığım Ferdi Kara ile birlikte 2009 yılında soy isimlerimizin oluşturduğu Karakaya firmasını kurarak, gıda dağıtım işine girdik. O dönem ilk olarak Bahçelievler bölgesine dağıtım yapan bir bayiydik. Çok ilginçtir ki kısıtlı bir bölgede olmamıza rağmen Türkiye genelinde en çok satış noktasına ulaşan bayi ödülünü aldık. Sonrasında Sultangazi, Güngören, Arnavutköy, Bayrampaşa bölgeleri de bize dahil edildi. Karakaya Gıda olarak performansa, ürüne ve satışa göre değişen başarı sıralamalarında bu güne kadar hep ilk üç arasında yer aldık. Şimdi ise 12 değişik markanın geniş ürün skalası bünyemizde. Firmamız, 17 araç filosu ve 30 çalışanıyla sektörde önemli bir yer edindi.
Doğa boşluğu kabul etmez
Şarküteri ürünlerine getirilen yasal zorunluluklar sizi de olumsuz etkiledi mi?
Dağıtım ağımızda güçlü bir yere sahip olan Aytaç, 2012 yılında maddi sıkıntı içine girdi. Bunun yanı sıra 5 Mart 2013’te yürürlüğe giren et ürünlerinde karışımı yasaklayan düzenleme firmanın önce 2 aylık cirosunu kaybetmesine, et ürünlerinden çekilmesine ve Ağustos ayında Çankırı Çerkez’de bulunan18 yıllık fabrikasını Ülker’e devretmesine sebep oldu. Hal böyle olunca bu süreçte yaşanan sıkıntıları bizde hissettik, üretim olmayınca pazarlama ağıda kesilmiş oluyor ister istemez. Ürünlerin iadesi oldu, hiçbir müşterimizi zorda bırakmamak adına, ciddi bir risk alarak tüm ürünleri depomuza çektik.
Doğa boşluğu kabul etmez mantığından yola çıkarak müşterilerimizin beklentilerini karşılamak için de şarküteride Şahin ve Beşler’le yola devam etme kararı aldık.
Marka ürünlerin dağıtımını yapmak tek başına başarıyı beraberinde getirir mi?
Başta Aytaç olmak üzereBeşler, Muratbey, Güney Süt gibi belli başlı firmaların marka gücüyle bugünlere geldik, bugün baktığımızda piyasaya verdiğimiz güven ve istikrar sayesinde Karakaya Gıda’dan gelen her ürünü satabilecek şekilde rahatça pazarlayabiliyoruz. Belli bir marka gücüyle sahada kendinizi ispat ederseniz bir varlığınız oluyor. Ama bu markanın gücüyle beraber de şirketinizin karakterini ortaya koymanız lazım. Artık bizim bölgede hizmet ettiğimiz yaklaşık 2 binin üzerindeaktif fatura kestiğimiz idari müşterimiz var.
Piyasaya verdiğimiz güvenin adı: Çiftlik Kahvaltı Dünyası
Bu arada kendi markanız olan ‘Çiftlik Kahvaltı Dünyası’ ile de üretime başladınız. Kendi markanızla sektördeki hedefleriniz ve beklentileriniz nedir?
Çiftlik Kahvaltı Dünyası markamız ile ilk olarak kaşar peyniri çeşitleriyle üretimimize başladık. Önümüzdeki günlerde zeytin ve peynirde de geniş ürün gamı ile raflardaki yerimizi almak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.Kastamonu’daki tesislerimizde üretilen ürünlerimizin her aşamasında itina gösterilmesi ve sofralara güvenilir ürünleri sunmak bizim için her şeyden önemli.Tüketicinin tercih ettiği marka olmak, sürdürülebilir karlılığı sağlamak ve Türkiye çapında kabul gören markayı oluşturmak amacıyla Çiftlik Kahvaltı Dünyası’yla sektöre adım attık. Geleneksel sofralarımızın kaliteli ürünlerini üreteceğiz,2014 yıl sonuna kadar 100 ton üretim hedefliyoruz.Karakaya Gıda olarak piyasaya verdiğimiz güvenin adıdır; Çiftlik Kahvaltı Dünyası.
Üretmek mi pazarlamak mı daha zor?
Bugün takdir edersizinki üretmek hakikaten çok kolay, ancak pazarlamak en zoru. Üretmiş olduğunuz ürünün pazarı elinizde yoksa hiçbir şey yapamazsınız.
Sizce tercih edilme sebebiniz nedir?
İyi bir denetçi ve sorun yaratmayacak bir firma olduğumuz müşterilerimiz tarafından biliniyor.6 yıl gibi kısa bir sürede piyasada edindiğimiz bu itibar büyüyerek yaygınlaştı şükürler olsun. Bu güven ile birlikte sağlam pazar oluşturmayı başardığımızı düşünüyorum.
Toplumumuzda kişiler genellikle bireysel ya da aile şirketlerindeki başarılarıyla ön planda… Ortağınız Ferdi Bey ile aranızdaki dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?
Bilişim sektöründe Ferdi ile aynı iş yerinde çalışıyorduk, dostluğumuzda o zamana dayanır. 2009 yılında Karakaya Gıda’yı birlikte kurmamız da dostluğumuzu sağlamlaştırdı. Şirketimizi için önemli kararları birlikte istişare ederek alırız. Bazen ufak tefek işlerde aldığım kararlar sonrası bile onun fikrini mutlaka sorarım. Sağ olsun daima verdiğim kararın arkasında durur. Ortaklığımızın temelinde güven ve saygı var.
O tokadı hiç unutamam…
Ticarete babanızdan kalan bir sermaye ile mi atıldınız?
1979 yılı, Doğanyurt Atabeyli Köyü doğumluyum. 3 erkek 2 kız; 5 çocuklu bir ailenin de en büyük oğluyum. Babam askere gidip geldiğinde ben 3 buçuk yaşına basmışım. İstanbul’a göç etmemiz ise 1982 yılında gerçekleşiyor. Önce 500 Evler’de kiracıydık sonra babamın Gaziosmapaşa Karayolları Mahallesi’nde yaptığı gecekonduda İstanbul’a tutunmaya çalışan bir aile olduk. Babamız bizleri yetiştirerek bugünlere getirdi. Ancak bugünkü işimiz babadan kalma değil. Kendi maddi tasarruflarımızla, mücadelemizle ticarete atıldık. Her dakikasında, her saniyesinde mücadele ettiğimizden bulunduğumuz yer bizim için çok önemli. Fakat ticari hayatıma ve özel yaşantıma babamın bir öğüdünün büyük katkısı olmuştur.
Nedir o?
Babam bedeli ne olursa olsun yapamayacağın bir şeyin sözünü asla vermeyeceksin ve ne olursa olsun onurlu olacaksın derdi. Aramızda yaşanan bir olay o sözü hiç unutmamamı sağladı. Şöyleki;15-16 yaşımda dışarı çıkmak için babamdan müsaade istedim. Akşam kaçta döneceğimi sorunca 7 gibi gelirim dedim. Gençliğin verdiği deli dolulukla o gün 9 gibi girdim eve. Ben gelince babam bana epey kızdı, bir tokat attı. ‘Bundan sonra duramayacağın sözü verme, söz verdiysen de arkasında dur’ dedi. Ben o tokadı hayatım boyunca unutmadım. Birine söz verince o tokat gelir aklıma.
Evlisiniz, kaç çocuğunuz var?
8 ve 4 yaşlarında 2 kızım var.
Yoğun iş hayatınızın yanı sıra hemşeri derneklerinde de yer alıyorsunuz. Kastamonu dernekçiliğinin bugün içinde bulunduğu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yaklaşık 12 yıldır hemşeri derneklerinde çeşitli kademelerde görev alıyorum. Gördüğüm o ki; birçok derneğimiz amacının dışında hareket ediyor. Derneklerimizde görev alanların ivedilikle düşüncelerini değiştirmesi gerekiyor. Eğitimli kişilerin derneklere çekilmesi lazım, bu konuda oldukça eksiğiz. Birde örgütlenmekonusunda büyük sıkıntı yaşıyoruz. Dernek yönetimlerimizde sadece kendi şahsi menfaatlerini düşünen yöneticiler bu topluma ciddi zarar veriyor.
Geçtiğimiz Şubat ayında KASİAD yönetim kurulu üyesi oldunuz. Neler söylemek istersiniz?
KASİAD İstanbul’da bulunan ve Kastamonulu ticaret ve sanayi erbabı herkesin üye olması gereken önemli bir kurum. Ticaret yapan biri, oradaki tecrübeli insanların kendilerine katacakları birçok bilgiyi kullanarak hayatlarını değiştirebilir.Sosyal ve ekonomik alanda insanlara önemli katkılar sunduğunu düşünüyorum. Eğer gerçekten Kastamonu’dan birisi ticaret yapacaksa, yapmayı düşünüyorsa yönetim kurulunda olmasa bile üye olmalı. İstanbul’da kimse kendini sahipsiz hissetmemeli. Bu sadece gariban bir hemşerimiz için geçerli değil. İşverende olsan yine sahipsiz olabilirsin. Maaşla çalışan biriysen seni sahipsiz bırakmayacak olan o bölgedeki STK yöneticileridir. Ticaret yapıyorsan ve yalnız kalmak istemiyorsan tutunacağın yer KASİAD’dır .
Boş vakitlerinizde neler yaparsınız?
Çok boş vaktimiz yok, yaklaşık 1,5 senedir boş vakitlerimi kızlarıma ayırıyorum. Ailenin en büyüğü olunca da pek fazla özel hayatınıza zaman ayıramıyorsunuz. Vizyona giren filmleri yakından takip ederim, DVD koleksiyonum var. Özellikle kış aylarında sinemaya gidemezsem evde DVD keyfi yaparım. İş ve aile yaşantım dışında kalan zamanım STK’larda toplantı ve programlarda geçiyor.
Gazetemizin abonesisiniz, yakından takip ettiğinizi de biliyoruz. Nasıl buluyorsunuz İSTAMONU’yu?
İSTAMONU çıtayı yükselten, yayın çizgisi düzgün ve çok önemli bir yayın organı haline geldi. Bu beni ve aslında her Kastamonuluyu memnun eden güzel bir gelişme. Özellikle sizin insanlarla kurduğunuz ikili ilişkilerin sağlam temellere oturması sonucu gazetenin marka haline geldiğini düşünüyorum. Bu sadece benim fikrim değil, genel bir kanı. Gazetenin kimsenin kalemi olmayışı, konuları üslubuna uygun yansıtmasını takdir ediyorum.