1. Haberler
  2. RÖPORTAJ
  3. Sürmanşet’in Konuğu: Hüseyin Tunç

Sürmanşet’in Konuğu: Hüseyin Tunç

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Murat Güven ile SÜRMANŞET’in Konuğu: Hüseyin Tunç…

Röportör: Murat GÜVEN

Ümraniye’deki Albaraka Türk Katılım Bankası genel merkezindeyiz… Burası bankaların son yıllarda ardı ardına genel merkezlerini taşıdığı ve adeta bankalar vadisi haline gelen bölge. Genel yayın yönetmenimiz Hüseyin Karadeniz’le birlikte devasa plazanın 14. katına ulaşıp henüz tanışmadığımız Hüseyin beyle göz göze geldiğimizde nedense onu yıllardır tanıyormuşuz hissine kapılıyoruz. O denli sıcak, samimi ve sevecen. Oysa bizim bildiğimiz, bankacılık çatık kaşlı, asık suratlı, küçük dağları ben yarattım edasıyla kasım kasım kasılanların icra ettiği bir meslekti bugüne kadar.

Ezberlerin bozulacağı bir röportaj olacağının ilk işareti olarak algılıyoruz bu durumu. Kısa bir tanışma faslından sonra gözümüz gayrı ihtiyari pencereden dışarıya kayıyor ve ağzımızdan dökülen ilk cümle şu oluyor; Sizin gibi değerli hemşerilerimizin gerek mevki, gerekse rakım olarak yüksekte oluşu bizim için gurur vesilesidir.

Derin Diyalog’un bu haftaki konuğu Albaraka Türk Katılım Bankası Kurumsal Krediler müdürü ve yazar Hüseyin Tunç…

***

“Kastamonuluyum demekten mutluluk duyuyorum”

Pınarbaşı Yukarı Aktaş köyünden olduğunuzu biliyoruz. Bir Kastamonulu olarak kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

İyi bir Kastamonulu olduğumu düşünüyorum. Kastamonu Halk Bankası şubesinde 2,5 yıl çalıştım. Kastamonu’yla yakınlığım en fazla o zaman oldu. Benim köyüm iç kesimlerde kaldığı için Karadenizli miyiz, İç Anadolulu muyuz belli değil. Bizde Karadenizlilik etkisi ve duygusu yok, belki bu sahil kesimlerinde daha etkin olabilir. Bizim kültürümüz ve yaşayış şeklimiz daha çok İç Anadolu kültürüne benzer.

Kastamonu’yla yakınlık ilişkisi ulaşımla doğru orantılı. Memleketime sık sık gitmek istiyorum aslında ama Adana’ya gidiyorum 1 saatte, Kastamonu’ya gidiyorum 9 saatte. Havaalanının açılmasıyla bu sorun ortadan kalkacaktır. Hem bizler, hem de turizm amaçlı gitmek isteyenler için havaalanı çok önemlidir. Havaalanı açıldığında Kastamonu’nun yatırım alacağını, gelişip büyüyeceğini düşünüyorum.

Köyünüze hangi sıklıkla gidiyorsunuz?

Köyüme her bayramda mutlaka giderim. Köyümüzde devam eden gelenekleri seviyorum. Bayram namazı çıkışlarında bayramlaşmalar yapılır. Yaşlılarla, yaşıtlarımla, çocuklarla aynı halka içinde olmak bana enerji verir, kendimde bir tazelenme olduğunu hissederim. Sonuçta o topraklarda yetişen bitkilerle büyümüşsünüz ve tekrar gittiğinizde bir tazelenme yaşıyorsunuz, enerji depoluyorsunuz, nostalji yaşıyorsunuz. Sıla-i rahim dinimizin de tavsiyesidir. Dediğim gibi her bayram mutlak memleketime, köyüme giderim. Memleketimi seviyorum ve Kastamonulu olduğumu söylemekten de mutlu oluyorum.

Sizin bakış açınızla Kastamonulular nasıl insanlardır?

Mülayim, kimseye zararı dokunmayan, vatansever, güvenilir insanlardır. Yaşadığı tüm zorluklara rağmen kimseden bir şey istemez, devlete kızmaz, devlete düşmanlık beslemez. Bir zaafımız var; bir araya gelemiyoruz, kaynaşamıyoruz. Nedense bir kopukluk var. Bunun önemli bir nedeninin maddi güçle ilgili olduğunu düşünüyorum. Bir toplumun sanata ve tarihe ilgi duyması maddi anlamda zenginleşmesiyle ilgilidir. Birkaç yıl içinde bu durumun iyiye doğru değişeceğini düşünüyorum.

“Kurtlar Vadisi ve Hüseyin Tunç”

Siz aynı zamanda yazarsınız. Biraz da yazarlık yönünüzle ilgili konuşalım istiyoruz. Kaç kitabınız var?

Kitap yazmaya biraz geç başladım doğrusu. Önceleri muhtelif gazetelerde ve internet sitelerinde makaleler yazmaya başladım. 3 kitabım var. İlk kitabım kişisel gelişimle ilgili “Biz Aslında Neyiz”, İkinci kitabım bankacılığın teknik ve felsefi boyutunu irdelediğim “Katılım Bankacılığı Felsefesi ve Teorisi”, Son kitabım “Kayıp Renk” ise Sinoplu bir genç olan Ufuk karakteri üzerinden hayatın hemen her halini irdeleyen, bankacılığın perdelerini aralayıp, dünyaya yeni bir pencere açan roman türündeki ilk eserim.

Bankacılık gibi ciddi, (tabiri mazur görün) asık suratlı bir mesleği icra ederken kitap yazmak, özellikle de roman yazmak, aslında içinizde biriktirdiklerinizi romanda yer alan karakterler vasıtasıyla dışa vurma ihtiyacından mı doğdu?

Bir bakıma öyle, rakamlardan kaçıp kelimelerin zenginliğine sığındım diyelim. Bankacıların bırakın roman yazmasını, bir romanda adının geçmesi bile sık rastlanan bir durum değildir. Aslında öğrencilik yıllarımdan beri yazmaya meyilliydim, kompozisyon yarışmalarında çok başarılıydım. Özellikle lise yıllarımda öğretmenlerim beni yazmaya teşvik etmişlerdir; ‘sen yazmalısın’ demişlerdir.

İlk kitabınız Biz Aslında Neyiz ve romanınız Kayıp Renk Kurtlar Vadisi Pusu dizisinde yer aldı. Nasıl oldu bu?

Dizinin başrol oyuncusu, Polat Alemdar karakterini oynayan Necati Şaşmaz ile önceden bir tanışıklığımız olmuştu. Kitap hediye etmiştim. Kitabı çok beğenmiş ve ‘bu kitabı dizide göstermeliyiz, herkes bu kitabı okumalı’ demişti ve dizide onun elinde gösterilmişti. Savcı Leyla karakterinin elinde gösterilen Kayıp Renk de Polat Alemdar karakterinin elinde gösterilecekti ama Polat karakteri o bölümde Suriye’deydi.

Bir kitabın dizilerde gösterilmesi kitabın satışını etkiliyor mu?

Elbette. Kitabın tanıtımına çok katkısı oldu çünkü popüler bir dizi. İki ayda altı baskı yaptı kitap, yakında yedinci baskısı yapılacak.

“Hangi yazarları okuyor?”

Siz hangi yazarları okursunuz?

Ben çok okuyan bir okurum. Yazar ayırt etmem, ilgimi çeken her kitabı okurum. Bazı kitaplar bir kitabın nasıl yazılması gerektiği konusunda size fikir verir, bazı kitaplarsa nasıl yazılmaması gerektiği konusunda…

Mesela Orhan Pamuk’un yazı stili çok farklı, kurgusu çok karışıktır ama bana haz verir. Yazarın Kara Kitap’ı çok zor anlaşılır bir kitaptır mesela. Onu okurken haz aldım ama okuyucuyu yormamak için böyle yazılmaması gerektiğini düşündüm.

Semerkant kitabını çok beğendiğim Amin Maalouf okuduğum bir yazardır ama Osmanlı İmparatorluğu’na hakaret içeren cümlelerinden dolayı Yüzüncü Ad romanını beğenmemişimdir. Ondan da şunu öğrenmişimdir; eserinizle kimseye hakaret etmeyeceksiniz, buna hakkınız yok.

Hazır yeri gelmişken, Muhteşem Yüzyıl dizisinde Osmanlı’yı yanlış tanıtma iddialarıyla ilgili neler söylersiniz?

Senaristler ve televizyoncular hep ‘toplum bunu istiyor’ uydurmasının arkasına gizleniyor. Ben de onlara şunu soruyorum; siz sanatçılar, okumuş yazmış insanlar, aydın geçinen kişiler, sizin topluma iyi şeyler sunma konusunda hiç mi kaygınız yok? Toplum bunu istemiyor, verileni alıyor, seyrediyor ama velev ki toplum onu istiyor, sizin daha iyisini, daha güzelini yapma kaygınız olmalı.

Emekliliğinizde neler yapmak istiyorsunuz, bir planınız var mı?

Emekli olmama 6 yıl var. Bu 6 yıl zarfında mesafe kat edeceğimi ve edebiyat dünyasında bir yere sahip olacağımı düşünüyorum. Bir yıl içinde yeni romanım çıkabilir. Emekli olduğumda yazmaya odaklanmak istiyorum. Daha fazla zamanım olacağı için daha verimli olabilirim düşüncesindeyim. Bunun dışında aynı paralelde, aynı düşünce yapısında olduğumuz insanlardan oluşan bir platform kurmayı planlıyorum. Bu platformla öğrencilere, yeni yetişen nesle konferanslar verebilir, birikimlerimizi paylaşabiliriz diye düşünüyorum.

“Hüseyin Tunç’un özel hayatı”

Kaç çocuğunuz var?

Biri kız, 3 çocuğum var.

Çocuklarınızla ilgili kaygılarınız var mı?

Onlarla ilgili kaygım yok. Ben hep şunu söylüyorum; Allah iyilerle karşılaştırsın, sağlık versin. Yanlış bir anlayış var ülkemizde, çocukları yarıştırıyoruz ve bu onları müthiş derecede bencil yapıyor. Oysa gelişen bu çağda onların bir şeyleri zaten olacak, önemli olan toplum için, millet için bir şeyler yapabilmeleri, bir şey olabilmeleri. Ama hangi alanda olursa olsun ‘iyi bir şey’ olabilmeleri.

Yoğun çalışma temposunda zamanla yarışırken mesai saatleri içinde bitiremeyip eve iş götürdüğünüz oluyor mu?

Eskiden oluyordu ama artık eve iş götürmüyorum. Evdeki zamanımı eşimle ve çocuklarımla geçirmeye özen gösteriyorum. Bazen onlar TV seyrederken ben bir yandan okuyorum veya yazıyorum ama yine de onlarla birlikte olduğum aynı odada yapıyorum bunu.

Olmazsa olmaz, eksik kalırım dediğiniz bir şey var mı hayatınızda?

Kitap okumazsam olmaz. 3 kitap yazdıktan sonra, kitap yazmazsam olmaz. İşimle ilgili olaraksa bir kredi talep dosyasına kendim inanmadan, güvenmeden, vicdanen o rahatlığı hissetmeden kredi komitesine sunmam.

Eşinizin sizin üzerinizde emeği olduğunu ve size karşı fedakârlıkları olduğunu düşünüyor musunuz?

Mutlaka. Eşimin benim bunca yoğunluğuma ve kendisine belki de yeterince zaman ayıramıyor olmama gösterdiği hoşgörünün farkındayım. (Gülümseyerek)Ben de kendimce bir savunma mekanizması geliştirdim; millet kahvehanelerde zaman öldürüyor, arkadaşlarıyla buluşup içkili yemeklere gidiyor veya gece yarılarına kadar çalışıyor, bayram tatili yok, hafta sonu tatili yok. Oysa ben faydalı bir alanda kullanıyorum bu zamanı diye savunuyorum kendimi; ya da ailemi ve kendimi bu şekilde teselli ediyorum diyelim.

İdolünüz var mı?

İdol kavramına çok inanmıyorum. Birisini gözünüzde çok büyüttüğünüz müddetçe kendinizi küçültmüş olursunuz. Allah her insana şah damarından daha yakın, her insana ismiyle hitap ediyor, her insana ayrı ayrı rızık veriyor. O zaman her insan değerlidir. İyi insanların iyiliklerinden, kötü insanların kötülüklerinden dersler çıkarıp herkes kendine bir yol çizmelidir, herkes şahsına münhasırdır.

“Yazarın hobileri”

Spor yapar mısınız?

Özellikle uğraştığım bir spor dalı yok. Gündelik, herkesin yaptığı sağlıklı yaşam sporu yapıyorum. Arkadaşlar arasında futbol oynuyoruz.

En son gittiğiniz tiyatro oyunu?

Necip Fazıl Kısakürek’in eseri “Bir Adam Yaratmak.”

Sinema filmi?

Andrew Niccol’ün “İn Time” (Zamana Karşı) filmi.

Son okuduğunuz kitap?

Bu aralar Orhan Pamuk’un “Kara Kitap”ını tekrar okuyorum.

Klasiklerden hangilerini okudunuz?

Savaş ve Barış, Yüzbaşının Kızı, Babalar ve Oğullar, Reşat Nuri Güntekin’in Anadolu Notları ikinci defa okuduğum kitaplar. Bazılarını çocuk yaşta okuduğum kitapları tekrar okumamın nedeni o yaşlardaki algımla şimdiki algımın farklı olması. Bazılarını ise yazarlığımla ilgili çıkarımlarda bulunmak için okuyorum.

Yazarlık serüveninizde varmak istediğiniz bir hedefiniz var mı?

Öncelikle keşke erken başlasaydım yazmaya diyorum. Hedefimse bir gün Nobel ödülüne sahip olmak.

“İSTAMONU adıyla, tasarımıyla, içeriğiyle başarılı bir gazete”

Son olarak söylemek istediğiniz bir şey, vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Kastamonulular olarak daha fazla bir araya gelelim, kaynaşalım. Gazetenizi tebrik ediyorum, bu konuda fayda sağlayacağına inanıyorum. Ben gazetenizle bir arkadaşım vasıtasıyla tanıştım ve gerek tasarım, gerekse içerik olarak beğendim. İsmi çok manidar ve kapsayıcı, özellikle “İletken Kastamonulular” bölümünü çok beğendim; gazeteniz sayesinde içimizden çıkmış nice değerleri tanıma fırsatı elde etmiş oluyoruz. Röportaj için teşekkür ediyor, başarılarınızın devamını diliyorum.

Biz teşekkür ederiz.

Bu yazı içeriğinin tüm hakları www.istamonu.com ve GAZETE İSTAMONU’ya aittir. İzinsiz yayınlayanlar hakkında hukuki işlem başlatılacaktır.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

İstamonu ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!