Murat Güven ile Derin Diyalog’un Konuğu: Mehmet Görgülü…
Geçmişin dikenli yollarında giriştiği “İstikbal’’ harbinden muzaffer çıkmış bir işadamı… Göğsünde mertlik madalyası… MEHMET GÖRGÜLÜ
Bir hayata tutunma öyküsünün yazarı adeta… Hayat onun, kalem onun, kâğıt onun. Üstelik yazdığı kâğıdı da kalemi de kendisi üretmiş. Yoktan var olmanın serüveni gibi görünse de ilk bakışta, aslında kendisinde fıtrattan var olan hasletleri su yüzüne çıkarmış, mucizevi bir dirayetle.
Sayısız imtihandan geçmiş hayat okulunda… Karnesindeki “Banknot” dersi “sıfır” olup ikmale kalsa da ilk başlarda, “ahlak ve dürüstlük” dersinden hep “pekiyi” almış.
Görgülü Mobilya Yönetim Kurulu Başkanıyla yaptığımız hayata dair her kesitin konuşulduğu siyah beyaz film tadında renkli bir sohbetle baş başa bırakıyoruz sizleri…
Nereden, nereye…
Kastamonu Cide’den İstanbul’a, günümüzdeki konumunuza ulaşan yolculuktan başlayalım isterseniz; hangi yollardan geçerek ulaştınız bulunduğunuz yere?
13 Mart 1979 Cide-Aydıncık köyü, Kocataş mahallesi doğumluyum. İlkokulu doğduğum köyde okudum. Ortaokulun ilk iki yılını köyümüze yakın olan kasabamızda, son sınıfı ise İnebolu Parasız Yatılı Bölge Okulu’nda okudum. Liseyi de yine aynı okulda bitirdim. Bu arada ailem İstanbul’a göç etmişti. Mezuniyet sonrası ailemin yanına; İstanbul’a geldim. İstanbul’a geç gelmem buraya alışmam ve adapte olmamla ilgili sorunlar oluşturdu. Girdiğim üniversite sınavında başarılı oldum, herkes benden tahsilime devam etmemi beklerken, ben ikinci sınava girmeye gerek bile görmedim, çünkü aileme maddi anlamda yük olmak istemiyordum.
Minnet duygusu…
İş hayatına nerede, ne şekilde dâhil oldunuz?
Hayatta yapmam dediğim bir işle; tekstille başladı iş hayatım. Dayımın ütü ceket atölyesinde dayımın bana duyduğu güvenle, sorumluluklar alarak işe başladım. Bu arada bilgisayarlı muhasebe kursuna devam ettim ve başarıyla bitirdim. Ama bu kursu bitirip muhasebeci olmak gibi bir şey söz konusu değildi, hatta ön muhasebeci olarak bile çalışamazdım. Küçükköy’ de muhasebe ve mali müşavirlik bürosu olan her zaman minnet duyduğum bir büyüğümün; Şakir Can’ın yanına bu işi öğrenmek üzere gittim. ‘Senden para istemiyorum bana bu işi öğret’ dedim. 6 ay içinde büyük fedakârlıklar göstererek işi öğrendim.
Sonra Okmeydanı’nda koltuk imalatı yapan Erdoğan Turgut Mobilya’da ön muhasebeci olarak işe başladım. Erdoğan ağabey bana; ‘Benim 30 yıllık tecrübem var, bu tecrübeyi almak mı istersin, yoksa sıradan bir muhasebeci olarak kalmak mı? İşte tecrübe burada, ofis ve bilgisayar orada’ dedi. Ben elbette tecrübeyi yeğledim. O yaşlarda her şeyi bildiğini sanan ben; aslında hiç bir şey bilmediğimi görmüş, sınırlarımı keşfetmiş oldum. Burada 2 yıl çalıştım, yaşım daha yeni 18 olmuştu ama bir genel müdür yetkisine ve sorumluluğuna sahiptim. Birçok tecrübe edinmiştim. Minnettarlık duyduğum isimlerden biri de Erdoğan ağabeydir.
Delikanlılığın verdiği cesaret, azim ve kararlılıkla ağabeyim Mustafa Görgülü ile birlikte kendi işimizin sahibi olmaya karar verdik. Koltuk imalatı ve ticaretiyle işe başladık. Oldukça da başarılıydık; Ortadoğu ülkelerine her hafta 2 konteyner mal ihraç ediyorduk. Sonra Çin kotası ortaya çıktı. Çinlilerin bizden çok daha ucuza üretip pazarladığı bir piyasada ayakta kalmamız mümkün değildi. Sonrasında patlak veren 2001 anayasa kitapçığı krizi üzerimizden silindir gibi geçti; iflas etmiştik.
Yıl: 2001… İflas!
İflasın rakamsal boyutu neydi?
O günün parasıyla 100 bin TL civarıydı ama bizim için büyük paraydı. Çünkü bizim öz sermayemiz yok denecek kadar azdı. Ortaklıklar kriz dönemlerinde, zarar edilen zamanlarda daha sağlıklı sorgulanıyor. Ağabeyimle işlerimizi ayırdık. Artık herkes kendi ayakları üzerinde duracaktı.
Ağabeyinizle olan kardeşlik ilişkileriniz zarar gördü mü?
Hayır… Asla! Kendisine karşı saygımda en küçük bir azalma olmadı, olmayacak. Karşılıklı sevgi ve saygımız hep sürdü. Zaten ben dünya malı için hiç kimseyi üzecek, kıracak yapıda değilim.
İyi niyet başka bir şeymiş saflık başka
Tek başınıza hareket etmek zor olmadı mı?
Şunu söylemeliyim ki; hayatta hiçbir şey kolay elde edilmiyor. Ülkemizde tecrübenin insana maliyeti her anlamda çok ağır. Yılmadım, dürüstlüğümü, iyi niyetimi yitirmedim. Ama bir şeyin daha farkına vardım; iyi niyet başka bir şeymiş saflık başka. Biz aslında safmışız.
Bundan sonraki atılımlarımı geride bıraktığım yıllarda edindiğim tecrübelerle daha bilinci yapmaya gayret ettim. Önce 100 metrekare bir dükkan, sonra bana devasa gibi görünen, daha sonraları sürekli artan üretimimize cevap vermediği için daha da büyüteceğimiz 350 metrekare başka bir dükkânda koltuk üretim ve pazarlama işine devam ettim. Zaman zaman yolunda giden işlerimde bazen duraksama ve tökezlemelerde yaşadım.
Bu gel-gitleri yaşarken nasıl oldu da önlenemez bir yükseliş çizgisi yakaladınız?
Ticari hayatımın dönüm noktası diyebileceğim olay; Boydak’ lara iş üretmek oldu. Boydak Holding’in CEO’su Memduh Boydak benim için çok değerli bir insandır.
Şu an içinde bulunduğumuz fabrikanızı ne zaman kurdunuz?
Askere giderken işlerimi kardeşim Nuri Görgülü ’ye emanet ettim. Sağ olsun azmiyle ve çalışkanlığıyla işlerime çok iyi sahip çıktı. Askerlik görevim dönüşü daha farklı yapılanmalara gidilmesi gerektiğini düşündüm ki; çeşitli sebeplerden askere geç gittim. Kiraladığımız yerlerde sürekli sorunlar yaşıyorduk, hem bu sorunları yaşamamak, hem de iş kapasitemizi artırmak için kendimize ait büyük bir yerimiz olsun istedik ve satın aldığımız fabrikamıza geçtik. İnşaatı 2006’da faaliyete geçirdiğimiz ve başlangıçta tek kat olarak düşündüğümüz tesisimize ikinci katı da ilave ettik. 8 bin500 metrekare kullanılabilir alana sahibiz ve yine yetmiyor.
VİALE adında bir markayı tasarladınız ve piyasa da önemli bir noktaya getirdiniz. O süreci anlatır mısınız?
2008’de oluşturmaya başladığımız klasik mobilya markası olan VİALE ile önemli bir pazar payına ulaştık. Kurumsal hareket etme kabiliyetimizi geliştirdik. Profesyonel reklam ajanslarıyla çalıştık. Başarımızı; 2009-2010 yıllarında katıldığımız, CNR Uluslararası Mobilya Fuarı’nda kanıtladık.
VİALE’ nin üretim ve satışıyla ilgili rakam verebilir misiniz?
Öncelikle şunu belirtmek lazım; klasik mobilyada, büyümek nicelik olarak değil, nitelik olarak ele alınmalıdır. Klasik mobilya, fabrikasyon olamayacağı için buradaki başarı kaliteyle ölçülür.
Üretiminizin yüzde kaçını iç piyasaya, yüzde kaçını yurtdışına pazarlıyorsunuz?
Yarı yarıya diyebilirim.
İhracatınızı yoğunlukla hangi ülkelere yapıyorsunuz?
Ortadoğu’nun neredeyse tamamına, Türki cumhuriyeti ülkelere, Rusya’nın bir bölümüne, Arap Yarımadası’na VİALE markasıyla girdik ve aldığımız talep sürekli artış gösteriyor, bazı talepleri geri çevirmek zorunda kalıyoruz. VİALE, Türkiye’deki ve dünyadaki önemli markaların arasında yerini almıştır.
Kendi markanız dışında başka markalara iş yapmaya devam ediyor musunuz?
Evet, başta Kayseri Merkez Çelik A.Ş ve başka firmalara iş üretmeye devam ediyoruz.
Çoğunluğu Kastamonu’dan olmak üzere ağaç alımlarımız var
Sektörünüzde ağaç-kereste tedariki ile ilgili süreci anlatır mısınız?
Biz, Görgülü Mobilya olarak kerestemizi kendimiz üretiyoruz. Çoğunlukla Kastamonu’dan olmak üzere ağaç alımlarımız var. Orman Bölge Müdürlükleri ormanları koruma adına belirlediği yaş haddini aşmış ağaçlar satışa çıkarılır. Biz bu ağaçları genellikle ayakta iken alırız ve kereste haline gelene kadar kendimiz işler, kurumaya bırakırız. Dünya standartlarında bir hammadde elde edilir ve bilinen üretim kalitemizle son şeklini alır.
Yıllık üretim kapasiteniz ve cironuz ne kadar?
Klasik Mobilya da yıllık yaklaşık 10 bin takım üretiyoruz. Çalışan sayımız 120 kişi. Yıllık ciromuz da, 17 milyon TL civarında. Ar-Ge’ye ayırdığımız yıllık bütçemiz ise 500 bin TL.
Paraya her zaman kinim vardır
Para sizin hayatınızda ne anlam ifade eder?
Parayla aram, hayatımın hiçbir döneminde iyi olmamıştır. Gençliğe adım attığım yıllarda paraya kin ve nefret duyguları besledim. Bu; bazı yaşıtlarımız gibi sosyal aktivitelerimizin ve parayla yapılabilen bazı şeylerin eksik oluşunu parasızlığa bağlıyor olmamadan kaynaklandı sanırım. Günümüzde ise, İnsanların değerinin parayla ölçülmesi bu kinimi ve nefretimi beslemeye devam ediyor.
Kastamonu, sizde hangi duyguları uyandırıyor?
Memleketimi seviyorum. Hatta neden herkes benim kadar sevmiyor, acaba ben orada doğdum büyüdüm diye mi bu kadar seviyorum diye kendime soruyorum zaman zaman. Doğduğum yerde dedelerimin mezarları var. Eski günleri hatırladıkça bazen ağlıyor bazen gururlanıyorum. Eskilerin yoklukla yoksullukla ilgili sözlerini hatırlıyorum; ‘biz mısır bulamazdık mısırın somağını kaynatıp çorba diye ekmek doğrardık’
Sevmekten öte bir yatırımınız da olacak mı Kastamonu’ya?
Kastamonu’ya orta vadede bir yatırımımız olacak. Üç aşamalı bir yatırımın fizibilite çalışmaları yapıldı plan, proje aşaması tamamlandı. Ancak, ulaşım sorununun aşılması gerekiyor, Ilgaz Dağı tünelinin açılmasıyla birlikte Kastamonu’ya başka girişimciler tarafından da önemli yatırımların yapılacağını düşünüyorum.
İstanbul’da 400’e yakın Kastamonu Derneği var. Sizin STK’larla ilişkileriniz nasıl? Yönetim kadrosunda yer aldığınız dernekler var mı?
Mobilya Sanayicileri Derneği (MOBSAD) ve Kastamonu Sanayici ve İşadamları Derneği (KASİAD)’ da yönetim kurulu üyesiyim. Ahde vefa duygumdan dolayı İnebolu Merkez Derneği’nde de yönetim kurulu üyesiyim. Çünkü ben İnebolu’da devletimin imkânlarıyla okudum, ekmeğini yedim, suyunu içtim, havasını soludum. Ayrıca kendi köyüm olan Aydıncık Kocataş Mahallesi kaldırma Derneğinin de başkanıyım; işlerimin yoğunluğundan dolayı bunun mümkün olmadığını söylesem de, ısrarla beni başkan seçtiler, ben de en azından bir dönem hizmet edeyim, birikimlerimi aktarayım diye kabul ettim. Dernek başkanlığının makam mevki için yapılmasına şiddetle karşı çıkıyorum. Dernekler hizmet için var olmalıdır. Ben, başkanı olduğum dernekte makam koltuğuna bir kere bile oturmuş değilimdir. O koltuğa oturmanın hemşerilerime, köylülerime saygısızlık olacağını düşünüyorum.
Dernek çalışmalarınızdan da söz edelim mi?
Aktif bir derneğiz. Köyümüzdeki cenazelerimizin defin hizmetini yerine getiriyoruz. Yemek organizasyonları düzenliyoruz. Mevlit programları yapıyoruz. İstanbul’da vefat eden hemşerilerimizin memlekete naklini sağlıyoruz. Rehberler eşliğinde Kastamonu’ya İnanç Turizmi ve Çanakkale’ye ecdat ziyareti gezileri yaptık. Köy okullarımızın fen laboratuvarından jeneratörüne kadar önemli ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Önümüzde, gerçekleştirmek istediğimiz birçok projemiz var.
Yakında (17 Haziran 2012 Pazar) Kas-Der 16. Olağan Kongre’si var… Gönlünüzde bir aday var mı?
Aday ismi telaffuz etmek doğru olmaz. Kim gelirse gelsin, insan odaklı çalışılmalı. Kongre sürecini yakından takip ediyorum. Sağ olsunlar bana da yönetim kadrosunda yer almam için teklif getirdiler ama ben sözünü ettiğim diğer STK görevlerim nedeniyle kadroda yer alamayacağımı söyledim. Aday ismi telaffuz etmek doğru olmaz. Bu, camiada genelde yapılan ve benim hep eleştirdiğim ortalığı bulandırmak olur ki; aynı hataya düşmek istemem. Kim gelirse gelsin, insan odaklı çalışmalara hız verirse, Kastamonu’ya ve Kastamonulu’ ya faydalı işler yaparsa, o koltuğun yükselmek için bir basamak değil, proje üretme yeri olduğunu unutmazsa; Kastamonuluların gönlünde taht kurar. Bana göre Kas-Der çok, ama çok önemli bir sivil toplum kuruluşu ve orası aslında büyük bir dua alma yeridir.
Nedir sizce medyanın toplumdaki yeri ve önemi?
İSTAMONU adını ilk olarak bir sosyal paylaşım platformunda gördüm; Hüseyin Karadeniz’in (Genel Yayın Yönetmenimiz) bir paylaşımıydı. Çok keyif aldım, neşelendim ve hemen abone olmak istedim; ilk abone olmanın ayrı heyecanı ve gururunu yaşıyorum. Bana göre, İstanbul’da Kastamonu’muzu anlatan bir medya ayağının olması önemli ve gerekli. Çok güzel bir adım attınız, inşallah başlayıp ta sonuna kadar başarıyla gidenlerden olursunuz.
Belli bir kesimin değil, tüm Kastamonuluların ortak sesi olacağınıza inanıyor, başarılarınızın daim olmasını diliyorum.
Bu yazı içeriğinin tüm hakları www.istamonu.com ve GAZETE İSTAMONU’ya aittir. İzinsiz yayınlayanlar hakkında hukuki işlem başlatılacaktır