Murat Güven ile Sürmanşet’in Konuğu: Erdoğan Bektaş…
Tarih: 16 Temmuz 2012 Pazartesi…
Yer: Kastamonu Valilik binası…
Kastamonu’nun hemen her ilçesinde şenlik festival gibi çeşitli etkinlikler yapılıyor ve vali bey mümkün olduğunca her etkinliğe icabet etmeye çalışıyor… Bu yüzden yorgun olacağını düşünüyoruz ama oldukça dinç ve enerjik çıkıyor karşımıza…
Bütün vilayetin sorumluluğunu taşımanın dayanılmaz ağırlığını unutuyor olmalı gerçekleştirmek istediği projelerini heyecanla anlatırken… “Verdiğim kararın doğruluğuna inanmışsam hiçbir güç durduramaz beni” diyecek kadar dirayetli, şartlar gerektirdiğinde insiyatif kullanmaktan çekinmeyecek kadar cesur. Haklı olduğu durumlarda köprüleri ve kendini hazır yakmaya; Bir ‘Anka Kuşu’ gibi kendi küllerinden yeniden doğmaya…
Sayın Vali’yle söyleşirken zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyoruz… Sorduğumuz her soruyu aynı dinginlik ve aynı tonda yanıtlaması, bazen bilgi dağarcığının sayfalarında gezinirken gözlerinin bir noktaya odaklanması belirgin bazı özellikleri…
…Ve bir şeyi öğreniyoruz; “Resmiyet” demek, üst makamlara kayıtsız şartsız “Teslimiyet” demek değilmiş.
Kaybolmaya yüz tutmuş değerlerini arayan bir şehrin ‘Süper Vali’siyle gerçekleştirdiğimiz sıra dışı bir röportaj başlıyor…
1.BÖLÜM
Kastamonu potansiyeli olan bir şehir
Sayın Valim, birkaç gün önce Ağlı Kale Şenlikleri’nde birlikteydik ve ben sizi takdim ederken bir Vali’nin yapması gerekenden çok fazla gayret sarf ettiğinize vurgu yapmıştım. Bu tür takdimler ve iltifatlar yerli yersiz hak edene hak etmeyene sık sık yapıldığı için bazı çevrelerce bir beklenti uğruna veyahut aşırı bir övgü olarak algılanabiliyor. Oysa şahsımın ve genel olarak Kastamonuluların kanaati, sizin göreve geldiğiniz günden beri olağanüstü bir gayretle Kastamonu’ya hizmet ettiğinizdir. Bu enerjiyi nasıl temin ediyor ve sürdürülebilir hale getiriyorsunuz?
Öncelikle, güzel düşünceleriniz için içtenlikle teşekkür ediyorum. Bizim bir çabamız var; görev yaptığımız yerlerde başarılı olmak. Bu, sadece Kastamonu’ya has değil. Her görev yaptığım yerde aynı gayretle, aynı başarı hedefiyle görev yaptım. Beni ne mutlu ediyor; bu gayretin farkında olunması, buna teşekkür edilmesi. Her insan yaptığı işin başarılı olmasını, karşılık bulmasını, takdir görmesini ister. Bir buçuk seneyi aşkın bir süredir Kastamonu’dayız. Emek veriyoruz, çalışıyoruz. Kastamonu, potansiyeli olan bir şehir. Çalışıldığında başarının gözlenebileceği bir şehir olduğunu düşünüyorum, o mantıkla çalışıyoruz.
Festivaller beklentilerin ürünü
Festival sezonundayız ve sizin festivaller konusunda farklı bir bakış açınız var. Festivaller Kastamonu’ya ne kazandırır, genel anlamda festivallerle ilgili düşünceniz nedir?
Festivallerin ana çıkış noktası dışarıdaki, gurbetteki hemşerilerimiz. Bir şekilde memleketlerinden uzakta yaşayan hemşerilerimizin doğdukları yerlerle diyaloglarını sürdürme çabası. Memleketlerinden kopmadıklarının bir göstergesi… Dışarıda büyük bir potansiyel olunca ki, Kastamonu’da 360 bin olup, büyük şehirlerde 1,5 milyon nüfus olunca Kastamonu’da bir beklenti oluşuyor; acaba dışarıdaki hemşerilerimizden yararlanabilir miyiz? Mahalli aktörlerde, ekonomik ve diğer başka açılardan bir beklenti kurabilir miyiz, şehrin olumsuz gidişatını olumlu hale getirebilir miyiz, sektörel bir canlılık kazandırabilir miyiz beklentisi oluşuyor. Bu beklentiler çakışınca da, festival organizasyonları zirve yapıyor.
Daha fazla çalışılmalı
Bu organizasyonlar amacına ulaşıyor mu?
Bu organizasyonlar büyük emek gerektiriyor, yüksek maliyetler gerektiriyor. Amacına ulaşıyor mu sorusunun yanıtı konusunda elbette insanların bir araya gelerek kaynaşması konusunda fayda sağlıyor. Sosyal bir ortam oluşuyor. Dostluklar tazeleniyor. Bir bağ, bir köprü kuruluyor. Bunun daha ilerisi, yani mahalli beklenti olan ve dışarıdan gelen hemşerilerimizin şehre katkısı sağlanıyor mu dersek bunun için biraz daha zamana ihtiyaç var. Daha doğrusu altyapı konusunda daha fazla çalışmaya ihtiyaç var.
Çabamız tersine göçün şartlarını oluşturmak
Bu organizasyonlarla tatil amaçlı gelen gurbetçi Kastamonuluların tamamen bir geri dönüşleri, tersine göç etmeleri mümkün müdür, bunun için neler yapılmalıdır?
Gerçek bir geri dönüş sağlamak için altyapının ciddi manada oluşturulması lazım. Bağını-bahçesini, tarlasını bırakıp buradan giderken verdiği karar kadar geri dönüş kararı da bir o kadar ciddi bir karardır. Doğduğu yeri bırakıp gidenler, bir gelecek uğruna gittiler. Geri dönüş içinde aynı istikbali burada görmeleri gerekir. Bu istikbali göremediği sürece geri dönüş mümkün olmaz. Bizim çabamız, bu potansiyeli ortaya çıkarmaktır. Elbette bu kısa vade de gerçekleşmez, Kastamonulunun İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlere göçü bir günde olmadı. Bu bir süreçtir. 30 sene, 40 sene, belki 100 sene devam eden bir süreç. Geri dönüşün gerçekleşmesi, Kastamonu’da bir hareketin başlaması sürecinin ön şartına bağlıdır. Biz bunun için çalışıyoruz.
Nostaljik yatırım için gelecek olan gelmesin
Sizin Kastamonu’ya yatırım konusunda, ‘Nostaljik bir yatırım için Kastamonu’ya gelecekseniz gelmeyin’ şeklinde bir beyanatınız vardı. Bu ifadeyi açabilir misiniz?
Net olarak söylüyorum; nostaljik düşüncelerle yatırım yapmayı düşünmek gerçekçi bir hesap değildir, ekonomik bir hesap değildir, böyle düşünceye sahip olanların kendisini yormasına ve üzmesine gerek yok. Bu tutmaz. İkinci nesil Kastamonu’yu daha az biliyor, doğduğu yetiştiği şartları seviyor. Üçüncü nesil Kastamonu’yu hiç bilmiyor! Memleket kavramının karşılığı nerede doğup büyüdünüzse orasıdır. Ama Kastamonu’nun bir şansı var; burada doğmak veya büyümekten ziyade, nereli olursa olsun Kastamonu’yu kim görse; ‘burası bir cennet’ diyor. Gerçekten müthiş bir coğrafya. Eko turizm potansiyeli var, huzur var. Kastamonu gerçekten bir cennet.
Kalkınma her alanda birlikte olmalı
Kastamonu’nun kalkınması konusunda bir öncelik söz konusu mu? Önce sanayi, önce turizm veya başka öncelikler belirlenmeli mi?
Ben öncelik koymuyorum. Hepsi önemli, her birinin getirisi farklı. Sanayi dediğimiz zaman, 12 ay size kan veriyor can veriyor. Turizm, belli mevsimlere dönük getiriye sahip. Ve artık insanlar çok para harcamak istemiyorlar. Eskiden olduğu gibi turist bir yere geldiği zaman paraları boca etmiyor, hesabını yapıyor. Ama turizm bir değer, sanayi bir değer, hayvancılık bir değer. Bunların hepsini üst üste koyarak bir yapı oluşturmamız gerekiyor. Önemli olan tüm bunların altyapısını ekonomik olacak şekilde takviye edebilmek. Biz bunu yapıyoruz.
Yollar, tüneller, havaalanı yapıyoruz
Neler yapıyorsunuz, anlatır mısınız?
Duble yollar yapıyoruz, tüneller yapıyoruz, havaalanı yapıyoruz, limanla meşgulüz. Şehir güzelleşiyor. Kentsel dönüşümle ciddi manada uğraşıyoruz. Turizm potansiyeli olan yerlere emek veriyoruz. Ilgaz Dağı’na yeni bir kayak tesisinin ihalesini yaptık bu günlerde sözleşmesini imzalayacağız. Biz şehri her açıdan potansiyeli olan bir yer haline dönüştürmeye çalışıyoruz. Ardın bu potansiyel müşterisini bulacaktır. Turist te gelecektir, sanayici de gelecektir, tüccar da gelecektir, işadamı da gelecektir. Benim bundan tereddüdüm yok. Çünkü Kastamonu bakir bir yer, potansiyeli olan bir şehir.
Ulaşımda her şey tamam
Sözünü ettiğiniz yatırımların ve hizmetlerin gerçekleşmesi için ulaşımın önemi malum. Kastamonu, ulaşım konusunda ne durumda?
Ulaşımda yoluna girmeyen bir işimiz kalmadı. Sadece zamana ihtiyacımız var. Havaalanının 3 aya ihtiyacı var, Ilgaz Tüneli’nin ve İnebolu yolunun 2 seneye ihtiyacı var, Cide-Kurucaşile yolunun 1 seneye ihtiyacı var, duble yolların 1,5 seneye ihtiyacı var. 2 sene sonra Kastamonu bambaşka bir şehir olacak.
KUZKA’dan % 60 pay
KUZKA (Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı) bünyesinde de Kastamonu’ya ve bölge illere yapılan hizmetler var. KUZKA nasıl bir yapıdır ve bu yapı bünyesinde hangi hizmetler verilmektedir, özetler misiniz?
KUZKA; Kastamonu, Sinop ve Çankırı illerinin valilerinin dönüşümlü olarak başkanlık ettiği bir oluşum. Yönetimde 3 ilin 4’er yöneticisi (Vali, Belediye Başkanı, Sanayi-Ticaret Odası Başkanı ve İl Genel Meclisi Başkanı) yer alıyor.
KUZKA, yaklaşık 2 yıl önce kurulmuştur. Avrupa Birliği sürecinden kaynaklanan proje bazlı yeni bir kalkınma modelidir. Biz bu ajansın imkânlarından Kastamonu’yu faydalandırmak için ne gerekiyorsa yaptık. Örneğin; Orada %60 gibi ciddi bir pay aldık. STK’ları organize ettik. Özel sektörü bir araya getirdik, KOBİ’lerin o imkânlardan faydalanmaları için çalışmalar yaptık. Güzel projeler üretildi. Bu projeler birer birer hayata geçiyor ve Kastamonu sanayisini sürekli takviye ediyor.
Başkan Topçuoğlu’nu en kısa zamanda görevinin başında görmek istiyoruz
KUZKA deyince aklımıza Çankırı’daki bir toplantı esnasında rahatsızlık geçiren Kastamonu Belediye Başkanımız Sayın Turhan Topçuoğlu geliyor. Siz oradaydınız ve hadiseye yakinen şahit oldunuz. Sayın Başkanın şu anki sağlık durumuyla ilgili bilgi verebilir misiniz?
Evet, Sayın Başkan Çankırı’daki KUZKA toplantısı sonrası yemekten çıkarken kalp krizi geçirdi. Süreci yakından izledim. Ciddi bir vakaydı. Ama çok şükür ben atlattığını düşünüyorum. En son Kastamonu’ya geldiğinde görüştüğümüz de espri yapar hale gelmişti. Bu vesileyle tekrar geçmiş olsun diyor, en kısa zamanda tamamen iyileşerek görevinin başına dönmesini diliyorum.
***
2. BÖLÜM
Kastamonu valisi Erdoğan Bektaş’la gerçekleştirdiğimiz röportajın bant çözümlerini yaparken bir soru takıldı aklımıza; mütevazı, hoşgörülü, çalışkan ve başarılı olunca mı vali olunur, vali olunca mı bu özellikler kazanılır? Veya doğuştan belli hasletlere sahip insanlar mıdır bu makamları hak edenler? Sayın valinin sorduğumuz sorulara verdiği yanıtlar bazen teknik, bazen edebi içeriğe sahip oluyor ama her aldığımız yanıt, mutlaka bilge bir tavrın eğitici, öğretici düsturundan süzülerek giriyor kayıt cihazımıza.
Bir şehrin hayatını ve kalkınmasını kendi hayatının yerine koyabilmek bir özveri gerektiriyor kuşkusuz. Gözleri önünde büyüyen çocuklarının boy atmasını ıskalamış olmanın burukluğunu yaşasa da ruhunun derinliklerinde, kocaman Kastamonu ailesinin onunla birlikte şehirde yükselen hizmet binalarına, evladının büyümesini izleyen şefkatli bir babanın karşılıksız sevme duygusuyla tanıklık ettiğini gözlemliyoruz Sayın Vali’de…
Bir hayatın şifrelerini çözmeye kaldığımız yerden devam ediyoruz… İkinci ve son bölümüyle Vali Bektaş Röportajını takdimimizdir…
Merhum Yazıcıoğlu’na rahmet diliyorum
Türkiye’de genelde seçilmişlerin adından söz edilir. Atanmış bir bürokratın, valinin ülke gündemini meşgul etmesi ender rastlanan bir durumdur. Bu konuda ilk akla gelen isim merhum Recep Yazıcıoğlu’dur. Sizin parlak mesleki hayatınız da ulusal anlamda ses getirdi ve merhum Yazıcıoğlu’na benzetiliyorsunuz. Nasıl bir duygu bu?
Merhum Recep Yazıcıoğlu, sevdiğim saydığım bir meslek büyüğümdü. Bir diğer ortak yönümüz ikimiz de Trabzonluyuz. Başarılı bir valiydi, bu vesileyle ona Allah’tan rahmet diliyorum.
Kastamonuspor’un başarısızlığından rahatsızım
Kastamonuspor neredeyse yarım asırdır 3. Lig’e demir atmış vaziyette. Ne olacak bu Kastamonuspor’un hali?
Kastamonuspor’un başarısızlığı konusu benim en çok rahatsız olduğum konulardan biridir. Biz iki sezondur Kastamonspor’a her türlü desteği verdik. Ama artık bitti, bir üçüncü denemeyi yapmam. Kaybedeceğimi bildiğim denemeleri yapmam. Kastamonu bu işe mesafeli duruyor. Biliyorsunuz, “Kastamonu TV” girişimi de başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Özetle söylemek istediğim şu; bir şehir başarılı olacaksa spor kulüpleriyle, televizyonuyla, sanayisiyle, turizmiyle, altyapısıyla yani her şeyiyle başarılı olmak zorundadır. Bazı alanlarda birinci ligde olacaksınız ama futbol takımızın üçüncü ligde olacak, böyle bir şey olamaz. Şehir neredeyse takımı da orada olacak. Televizyonu olmayan bir şehrin takımının birinci ligde olması gibi bir şey olamaz. Kastamonulular Kastamonuspor’a neden bu kadar mesafeli duruyor sorusunu hem Kastamonuluların hem de Kastamonuspor’u yöneten arkadaşların kendilerine sormalarını istiyorum. Sorumlu herkes neden bu insanlar takımlarına ilgisiz diye kendini sorgulamalıdır. Ben şahsen futbolu bilmem, anlamam, sevmem, oynamam ama şehrin buna ihtiyacı vardır. Kastamonuluların takımlarını desteklemeleri gerekir. Hiç bir şey yapamıyorlarsa, seyirci olarak o stadı doldursalar bu sorun çözülür.
Mahalli basını okumadan mesaiye başlamam
Size göre basının önemi nedir? Özellikle yerel basınla ilgili ve Gazete İSTAMONU ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?
Ben mahalli basını okumadan mesaiye başlamıyorum. Ulusal basını internetten takip ediyorum. Benim röportaj boyunca anlattığım şeylerin, vatandaşça bilinmesini istiyorum. Siz olmasanız, basın olmasa bunu başarmamız mümkün olamaz. Ayrıca, yaptığımız işlerin takip edilmesi, eleştirel gözle izlenmesi verimliğimizi arttırır. Dolayısıyla, basın sonuna kadar, eleştiri sonuna kadar. Yalan haber ve hakaret hariç basının sonuna kadar yanındayım. Sizin gazeteniz yeni bir basın organı ve önemli noktaya temas ediyor. Kastamonu’daki Kastamonulularla İstanbul’daki Kastamonulular arasındaki bir diyalog ve bilgilendirme çabası içindesiniz, bu çabanızı önemsiyorum. Bu ciddiyetle devam ettiğiniz sürece ses getireceğinize başarılı olacağınıza inanıyorum. Bu arada İSTAMONU yöneticileri olarak sizi, bu yıl ikincisini gerçekleştireceğimiz 6-9 Eylül tarihleri arasında yapılacak Kastamonu Ahşap Fuarı’na davet ediyorum. Sadece ziyaretçi olarak değil, işi sahiplenmenizi, duyurmanızı, ziyaretçi getirmenizi istiyorum.
Vali Bektaş’ın özel hayatı…
Vali Erdoğan Bektaş’ı tüm Türkiye tanıyor… müsaade ederseniz biraz da vatandaş Bektaş’ın özel hayatını tanımak istiyoruz; Kastamonuspor’ dan söz ederken futbolla ilgilenmediğinizi söylediniz. İlgilendiğiniz bir spor dalı var mı?
Doğrusu bireysel anlamda sporla ilgim ve sporcu denebilecek bir yapım yok. Geçtiğimiz kış bir grup arkadaşla havuzda haftada iki gün yüzdük. Kışın günler kısayken zaman bulabildiğimiz bu aktivitemiz de yazın günlerin uzayarak mesai saatinin uzamasıyla bitti. Ama doğada çok yürürüm. Daha çok iş amaçlı, bir yerden bir yere ulaşma amaçlı yürüyüşlerdir aslında bunlar. Sporla ilgim sporcu yetiştirmekle, spor tesisleri kurmakla sınırlıdır.
Çok okurum… Eskiden yazmaya da fırsatım oluyordu
Pratik bir zekâya sahipsiniz, bu özelliğe sahip olan insanlar edebiyata ve mizaha yatkın olurlar. Sizin edebiyatla, mizahla, sanatla ilişkiniz nasıl?
Çocukluğumdan bu yana çok okuyan biriyim, hala da okurum. Evi görseniz inanamazsınız, her taraf kitaplarla doludur. Belki şu an başlayıp ilgi sırasına göre okuduğum 3-4 kitap vardır. Yazmayı da severim. Birçok yazım bizim mesleki dergilerimizde yayınlanmıştır. Vali olduktan sonra pek fırsat bulamaz oldum. Yazın dünyası çok hoş, çok ayrı bir dünya. İleride, emekli olunca yazmaya devam edebilirim. Şiir okumayı çok severim; eskiden edebiyat dergilerine aboneliklerim vardı. Bize emanet edilen ciddi bir pozisyon var, ciddi bir sorumluluk var. Şahsen, bütün enerjimizi, bütün gücümüzü görevimiz için kullanmalıyız diye düşünüyorum. Özel zevklerimizi gerçekleştirmeye zamanımız yok.
Müzik icra etmek ve enstrüman çalmak başka bir yetenek
Müzikle ilginiz hangi boyutta?
Çok hızlı olmayan türkülerle ve çok yavaş olmayan şarkılarla aram iyidir (gülüyor). Çok klasik TSM ve çok hoplama zıplama THM tarzı bana göre değil.
Herhangi bir enstrüman çalar mısınız?
Hayır, benim öyle bir yeteneğim yok. Enstrüman çalanları görünce kendimi kötü hissediyorum (gülüyor). Bunun eğitimini çocukken almak gerek tabi. Gerçi çocuklarımıza bu eğitimi aldırmaya çalıştık ama onlar da pek ilgilenmedi.
Görevim için ailemi ihmal ettiğimi itiraf etmeliyim
Hazır söz çocuklarınızdan açılmışken; kaç çocuğunuz var ve şimdi ne ile meşguller?
1’i kız 3 çocuğumuz var. Kızımız üniversiteyi bitirdi şimdi yüksek lisansa başlıyor. Bir oğlumuz bu sene üniversite sınavına girdi. Küçük oğlumuz ise üniversite sınavlarına hazırlanıyor.
Görev aşkınız yüzünden özel hayatınızı, eşinizi ve çocuklarınızı ihmal ettiğinizi düşünüyor musunuz, bu anlamda kendinizi suçladığınız oldu mu?
Çok kere yaşadım bu duyguyu. Çocuklarıma bu mesleği seçmelerini asla tavsiye etmem. Hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi olmuyor. Bir işe fazla zaman ayırıyorsanız başka şeyleri ihmal ediyorsunuz demektir. Bizim 7/24 hayatımız işimiz olunca tabi özel hayat diye bir şey kalmıyor. Ailemizi, eşimizi-dostumuzu ihmal ettiğimizi açık yüreklilikle ifade etmek istiyorum.
Hanımefendiden Vali beye serzeniş
Sayın Valim, açıkça sormak istiyorum; hanımefendi hiç karşınıza geçip, ‘yeter artık biraz da kendine ve bize zaman ayır’ dedi mi?
(Anlamlı bir tebessümle yanıt veriyor) Çok… Çok defa yaşanmıştır o sahne.
Nasıl ikna edebiliyorsunuz peki?
(Gülümseyerek) İkna edemiyoruz ki (!) Akşam saat:19-20 gibi arıyor, ‘daha gelmiyor musun’ diye soruyor. Aslında onlar da alıştılar bu duruma, işin farkındalar, işin bir parçası haline geldiler. Bizim başarılarımızı paylaşıyor, gururlanıyorlar.
Hanımefendinin Kastamonu’da sosyal faaliyetleri var mı?
Çok fazla değil. Çok sık yer değiştirdiğimiz için çevre edinme sorunu oluyor. Bazen bizim işimizle ilgili yanımızda faaliyetlere katılıyor, kendi arkadaş çevresiyle bazı aktivitelerde bulunuyor. Eşim bu aralar kendini okumaya verdi.
Kul hakkı önemlidir
Ailenizin üzerinizde olan haklarının yanı sıra, kendilerine ‘kul hakkı’ olarak ta borçlandığınızı düşünüyor musunuz?
Evet, hak geçiyor tabi. Kul hakkı bu mesleğin en sevmediğim tarafıdır. Bazı karışımları bazı müdahaleleri ayrıştıramayıp ister istemez kul hakkına giriyorsunuz. Bizim işimizde kul hakkından sakınmak çok zor. Bilmeden, istemeden yaptığımız bazı şeylerin telafisini yapmaya çalışıyoruz ama hanımın hakkını nasıl ödeyeceğiz bilemiyorum. (gülümsüyor)
Eşime teşekkür ediyorum
Bunca fedakârlığın küçük bir karşılığı olarak Gazete İSTAMONU aracılığıyla hanımefendiye teşekkür etmek ister misiniz?
Doğrusu, ben eşimden ve çocuklarımdan şimdiye kadar sıkça yaptığım mesleki yurtiçi ve yurtdışı gezilerimle ilgili, ‘sen çok gidiyorsun bizi götürmüyorsun’ şikâyeti duymadım. Bu meslekte zaman zaman istemediğimiz atamalarla karşılaştık, çok olumsuz şartlara sahip olan yerlere de gitmek zorunda kaldık. Eşim beni hiç yalnız bırakmadı ve beni üzecek tek bir söz bile söylemedi. Çocuklarımızın hem anası hem babası oldu. Biz bu işi bu kadar ısrarla, inatla sürdürebiliyorsak ve halk tarafından başarılı bulunuyorsak eşimin bunda çok büyük payı vardır. Kendisi teşekkürü fazlasıyla hak ediyor… Bana her zaman, her türlü desteği veren eşime teşekkür ediyorum.