Murat Güven ile Derin Diyaloğun Konuğu: Afrikalı Ali…
Bir süre birlikte sohbet ettikten sonra röportaj için izin isteyerek Afrikalıyla beraber arka masaya geçiyoruz.
Röportaj esnasında edindiğimiz izlenimi özetlemek gerekirse, her yönüyle ‘içimizden biri’ demek yeterli olacaktır. Dinine, vatanına bağlı, inandığı değerler doğrultusunda yaşamayı ilke edinmiş, insani yönü gelişmiş bir olgun insan var karşımızda.
Derin Diyalog’un bu haftaki konuğu, uzun bir ayrılık döneminden sonra döndüğü yuvasında programlarına devam eden Kral FM Dj’i Afrikalı Ali…
Hazırlayan Murat Güven
“Üzerinde Afrikalı Ali yazmayan mektuplar bana ulaşmıyor”
Yıllardır anlatıyorsunuz ama biz kaçıranlar için tekrar soralım; Afrikalı lakabı nereden geliyor?
Radyoda staja başladığım 1993 yılında hatırlarsınız Afrika’dan Türkiye Futbol 1. Ligine çok futbolcu geliyordu; medyatik futbolcu Kompela’nın olduğu dönemler… Yanında staj yaptığım Taka Süleyman’ın benim adımı söylemiyor ve merak ediyor dinleyiciler bu kim, adı ne diye. O arkadaş da Afrika’dan futbolcu olarak gelmiş, toptan anlamıyor radyocu olacak diye espri yaptı. Dinleyiciler de yok saçı kıvırcık mı, boyu uzun mu falan diye şakaya katıldılar. Bende kızdım patrona şikâyet ettim. Patron, ‘Afrikalı demeyin bu gencin adı Ali’ dedi. Bu durum radyodan duyurulunca bu sefer de adı Ali’miymiş, Ali Afrikalımıymış falan derken adımız Afrikalı Ali olarak kaldı.
Gerçek soyadınızı zaman zaman siz de unutuyor olmalısınız. Gerçek soyadınız ne?
Gerçek soyadım Şentürk… Enteresandır; şirkete Ali Şentürk adına fatura veya bir zarf geliyor, kimse düşünmüyor bana geldiğini; orada öylece kalıyor. Afrikalı Ali diye gelirse benim olduğunu anlıyorlar, bana ulaştırıyorlar.
“Radyo dinlerken keşfedildim”
Radyoculuğa hangi radyoda başladınız?
Mert FM’de başladım.
Bir hikâyesi var mı?
Radyoculuğa başlamam ilginçtir, İbrahim Tatlıses’in inşaatta çalışırken keşfedilmesi gibi, bende arabada radyo dinlerken keşfedilip radyocu oldum. O dönemde Huzur Hastanesi’nin idare amiriyim, Mert FM’in de sahibi, o zamanki patronum Ömer Aydın’la iş gereği birlikte bir yerlere giderdik. Ben onu çoğu zaman arabada beklerdim ve sürekli radyo dinlerdim. Ömer Bey bana kızardı, ‘ben gelince kapat şu radyoyu’ derdi. Sonra benimle baş edemedi ve ‘madem bu kadar seviyorsun ben seni radyoya vereyim git orada ne yapıyorsan yap’ dedi ve ben radyoya geçtim. O gün bugündür radyocuyum.
Radyoculuğa başlamadan önce ne işle meşguldünüz?
Benim asıl mesleğim dericiliktir. Beyazıt’ta ve Çankırı’da dükkânlarım vardı. Birlikte çalıştığımız üç arkadaş işten ayrılıp birlikte iş kurmuştuk, sonra büyük bir batak yedik ve iflas ettik.
Siz alaylısınız ama bu işin okulu da var. Okullu ve çıraklıktan yetişenlerle ilgili bir karşılaştırma yapar mısınız?
Tamirci çırağıyla mesleğin tahsilini görmüş öğrenci arasındaki fark gibidir bu. Herhangi bir mesleğin tahsilini görüp mezun olan öğrenciyle çıraklık yaparak işin pratiğini öğrenmiş, çıraklıktan yetişmiş meslek erbabı arasındaki fark neyse radyoculukta da bu böyledir. Bir öğrenci okulu bitirir ama pratiği yoksa o mesleği yapamaz. Ben ve benim dönemimde bu işe başlayan herkes çıraklıktan yetişmiştir. Zaten benim mesleğe başladığımda bu işin okulu da yoktu, üniversitelerde radyo televizyon diye bir bölüm yoktu.
Sonradan bu işin tahsilini gördünüz mü?
Hayır. Ben o dönemlerde kamu yönetimi tahsili görüyordum. Hatta şimdide okuyorum ama mesleğimle ilgili değil.
“Bizim örnek alabileceğimiz kimse yoktu”
Özel radyolar anlamında radyoculuk mesleğine ilk başlayanlardan olmanızın size sağladığı avantajlar var mıydı?
Aslında biz en zor dönemleri yaşadık. Önümüzde örnek yoktu. Şimdiki genç arkadaşlarımızın beni ve diğer radyocu arkadaşlarımızı örnek alma şansı var. Hatalardan ders çıkarma şansları var. Ama eğer başarılı bulunuyorsak bunun nedeni bu mesleği severek yapmamızdır. Doğal olmamızdır. Ben şahsen Beykoz Çubuklu’da büyüyen Ali olarak seslendim radyodan. Bir özenti içine asla girmedim, kimseyi taklit etme çabası içinde olmadım, kendime ait bir çizgi oluşturdum ve her zaman kendim gibi oldum.
Sokaktaki insanın gözünde ulaşılmaz bir yerdesiniz. Radyoculuktan büyük paralar kazandınız mı?
Hayır. Ben hep şu örneği veriyorum; 1993 yılında bu mesleğe başladım, aynı yıl ağabeyim de işçi olarak belediyede işe başladı. Geldiğimiz noktada onun da bir evi bir arabası var, benim de. Yani ben bir yerde işçi olarak çalışsaydım da 20 yılda bir eve, bir arabaya sahip olurdum.
Ama aynı manevi hazzı yaşayamazdınız değil mi?
Tabi, kesinlikle. Bu işin manevi hazzı hiçbir şeyle ölçülmez. Ayrıca ben şöyle düşünürüm; Allah belki de bizi sınıyor. Çok büyük paralar kazansaydım belki de bu karakter seviyesinde olmayacaktım, kişiliğimi koruyamayacaktım belki. Para insanları değiştirebiliyor sonuçta.
“Radyoların hala yayın ruhsatı yok”
Türkiye’de radyoculuk hala amatörce mi yapılıyor, kurumsallaştı mı?
Şu kadarını söyleyeyim; radyoların hala yayın ruhsatı yok, RTÜK izniyle yayın yapıyorlar. Ellerinde belge yok. Yani radyo adına bankaya gittiklerinde kredi alamıyorlar. Radyonun markasına kredi verilmiyor, bankalardan ancak gerekli teknik donanımla, teçhizatla ilgili kredi alınabiliyor.
Radyolar sadece bir müzik kutusu mudur yoksa sosyal ve toplumsal işlevleri var mıdır?
Bence radyolar sadece bir eğlence unsuru, müzik dinlenen kutular değildir. Sosyal sorumlulukları vardır. Bilgilendirici, eğitici görevleri vardır. Bir radyo programcısı direkt olarak siyasi görüş belirtmese bile, çaldığı şarkılarla, söylemleriyle, duruşuyla, bakış açısıyla dinleyicisiyle kontak kurabiliyor, kişiliğiyle ve dünya görüşüyle ilgili mesajlar verebiliyor.
“Tanıtıcı reklamlardan ben de şikâyetçiyim”
Radyolarda sürekli tanıtıcı reklamların dönmesi dinleyicilere bıkkınlık vermeye başladı. Sizin programlarınızda da var bu uygulama. Hatta sizin dâhil olduğunuz tanıtıcı reklamlar var. Nedir bu tanıtıcı reklam furyası? Dinleyici aptal yerine mi konuyor?
Bundan bende şikâyetçiyim. Ama radyoların sürekliliği için, maddi gelir için bu reklamlar kaçınılmaz hale geldi. Ulusal veya uluslararası bir markanın verdiği reklam parasının dört katını veriyor bu firmalar ve radyo yönetimince cazip bulunuyor. Zaten yasal ürünler pazarlanıyor. Gerekli bakanlıklardan yeterlilik belgeleri var, onay verilmiş. Bütün radyolar, hatta ulusal TV kanalları bile yayınlıyor bu tanıtıcı reklamları. Ayrıca bu reklamlardan programcının cebine giren bir para söz konusu değil ve radyo patronunun, yöneticisinin verdiği bu görevi yapmakla yükümlü.
Sizin de yer aldığınız, radyo ve TV’lerde dönen bir yakıt tasarruf cihazı reklamı var. Bazı insanların sırf sizin adınıza güvenerek bu ürünü almış olması muhtemel. Reklamını yaptığınız bu veya başka bir ürünle ilgili yaptığınız bir iç muhasebe neticesinde vicdan azabı duyduğunuz oldu mu?
Ben kullanmadığım bir ürünle ilgili olumlu veya olumsuz asla görüş belirtmem. Hatta sözünü ettiğiniz, yaklaşık 3 aydır reklamında yer aldığım tasarruf cihazını bile ısrarlar sonucu daha yeni taktırdım. ‘Tasarruf sağlıyor mu?’ derseniz, belki vaat edildiği, öngörüldüğü kadar değil ama belli bir oranda tasarruf sağlıyor diyebilirim.
2006 MGD ödülü sahibi
Aldığınız çok sayıda ödül ve plaketin yanı sıra 2006 yılı MGD (Magazin Gazetecileri Derneği) ve 2009 yılında 200’den fazla okulu bulunan bir özel okullar zincirinin en iyi radyo DJ’i ödülü sahibisiniz. Ödül sizin için ne ifade eder?
Ödülün verildiği yer önemli. Ülkemizde ödüller genellikle ahbap-çavuş ilişkisiyle veriliyor. Gerçek ödüllerin yeri ayrıdır. Aldığım her ödül benim için önemlidir ama az önce belirttiğiniz ödüllerin bendeki yerleri çok farklıdır.
Çankırılısınız. Memleket kavramı sizin için nedir?
Ben İstanbul’da doğup büyüdüm ama memleketimi çok seviyorum. Çankırı’yla bağım devam ediyor. Özellikle radyoculuğa başladıktan sonra hemşerilerimle iç içeyim. Hemen hemen bütün dernek gecelerine, etkinliklerine katılıyorum. Hatta bir ara beni fahri Çankırı Spor başkanı seçtiler. Çankırı’ya çok destek verdiğim için Çankırı valimiz beni özellikle davet edip plaket verdi. Bütün Çankırı belediyelerinin organizasyonlarında plaket veya ödül almışımdır.
“İmam Hatip mezunuyum”
Manevi anlamda kendinizi hangi aidiyet, mensubiyet duygusuyla tanımlarsınız?
Yapılan ibadetlerin afişe edilmesini doğru bulmuyorum. Bu sebepten dolayı radyoda bu yönümü anlatmam. Sordunuz diye söylüyorum; ailemden din eğitimimi çok sağlam aldığımı düşünüyorum. Pek kimse bilmez ama ben İmam Hatip Lisesi mezunuyum. Dini vecibelerimi her Müslüman’ın yapması gerektiği kadar yapıyorum. Bir arkadaş grubumuzla birlikte sabah namazı ve kahvaltı için Cuma sabahları Eyüp Sultan’a gideriz.
Radyo ve TV’lerde din bezirgânlığı yapanlar için ne düşünüyorsunuz, birileri Allah’la insanların arasında elçi olmaya mı çalışılıyor?
Ben Allah’a ibadet etmek için araya kimseyi vesile etmem, aracı koymam. Dinlerim, bilmediğim bir şey varsa öğrenirim ama TV’ye çıkıp ahkâm kesen hocaları ve bunların peşinde taparcasına koşanların yaptıklarını da doğru bulmam. Müslüman’ın rehberi Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimiz Hz. Muhammed’dir.
İnanç yönünüzden bu kadar bahsetmişken soralım; Hac farizasını yerine getirdiniz mi?
Evet. Hem Umreye, hem de Hacca gitmek nasip oldu.
Ilgaz Dağı kimin?
Birçok etkinliğine katıldığınız ve sunumlarını yaptığınız Kastamonu, sizde hangi duyguları uyandırır?
Severim Kastamonu’yu ve Kastamonuluları. Çankırı’yla aynı topraklar, aynı gelenekler, aynı yapıda insanlar. (Gülerek) ama Ilgaz meselesi yüzünden çok kızıyorum Kastamonululara.
(Gülerek soruyoruz) Ilgaz sizin mi, bizim mi?
Ilgaz ilçe olarak herkesin bildiği gibi Çankırı’ya bağlıdır. Ama Ilgaz Dağı’nın yarısı Çankırı’da, yarısı Kastamonu’da… Ilgaz Dağı çok yüce bir dağ olduğu için bir kısmı sizden tarafa taşmış, siz onu çok iyi değerlendirip kayak merkezi kurmuşsunuz ve Ilgaz’ı kendinize mal ediyorsunuz. Şaka bir yana bir yarışma programında Ilgaz ilçesi nereye bağlıdır diye soruldu, yarışmacı Kastamonu yanıtını verdi. Sonra ben Çankırılıları ayağa kaldırdım ve bunun üzerine Çankırılılardan özür dilendi.
Radyo mektupları görülmüştür adında bir kitap ve 4 radyocu birlikte seslendirdiğiniz bir türkü albümü çıkardınız. Kitap ve albüm çalışmalarınız devam edecek mi?
Hayır. Ben yazar değilim, edebiyatçı da değilim. 2003 yılında dinleyici mektuplarından oluşan “Radyo Mektupları Görülmüştür” adında bir kitap çıkardım. Bu benim ilk kitap deneyimimdi, hoş bir anı olarak saklıyorum yüreğimde ve kütüphanemde. Albüme gelince; ben, Gönül dostu Şener, Hop Dedik Ayhan ve Erkan Koç ile birlikte türkülere olan sevdamızdan dolayı “Meşkhane” adında bir türkü albümü yaptık. Eğlenceli bir çalışmaydı ama yeni albümler yapmak gibi düşüncem ve müzik icra etmek gibi bir iddiam yok. Herkes en iyi bildiği işi yapmalı bence.
Evli misiniz?
Evet, evliyim bir kızım bir oğlum var. Eşim ve çocuklarım beni hayata bağlayan en önemli varlıklar.
” 10 soru 10 cevap”
Mikrofon?
Dünyam.
Dinleyici?
Velinimetim.
Memleket?
Çankırı.
Özlem?
Hasret.
Vuslat?
Kutsal an.
Yalan?
Çok kötü.
Sabır?
Herkese lazım.
İnanç?
Kutsal değerlerin tümü.
Dil yarası?
Orhan Gencebay
Benlik?
Öz.
Bu yazı içeriğinin tüm hakları www.istamonu.com ve GAZETE İSTAMONU’ya aittir. İzinsiz yayınlayanlar hakkında hukuki işlem başlatılacaktır.