Sosyal medyası olan herkesin gazetecilik yaptığı, bilginin her saniye değiştiği, yenilendiği, teknolojinin hızla geliştiği, maliyetlerin tavan yaptığı ve haberci olmanın sıradanlaştığı günümüzde ayakta kalma mücadelesi veriyor olmak bizim açımızdan ayrı bir başarı hikayesi.
Tüm bu keşmekeş ve boğuşmalar içerisinde, bizi mutlu kılan, yaptığımız işten haz aldıran haberler de olmuyor değil. Yıllar önce memleketten çıkmış cevherlerin nasıl mücevhere dönüştüğünü konu alan haberleri yazıyor ve duyuruyoruz.
“Bireysel çaba ve çalışmaları” sonucunda çok önemli kamu görevleri üstlenen, fabrikalar kuran hemşerilerimizin haber duyurucusu olmak önemli bir misyon olmakla birlikte “temsiliyet meselesi” bizim için.
Son yıllarda oluşan “kayırmacılık” algısının üstesinden kişisel başarıları ve becerileriyle mücadele ede ede kendilerine mevki ve mevzi edinenleri kutlamakta asli görevimiz.
Üstlendikleri görevler itibariyle birazda şanslı olanlar kadar, şansı yaver gitmeyen, on parmağında on marifet olmasına rağmen “mazlum ve mağdur” insan yapımızı bulamadığı o “doğru yeri” bulduramazsak, rol model insan yapımız ve sayımız bugün olduğu gibi “tek başınalık” yaşayacak, buradan da çekim gücü oluşturamayacağımız kesin.
Mensubu olduğumuz memleketin evlatları olarak kendi “biz” evrenini yeniden tanımlayamaz, bulduğumuz bu fırsatı ve toplumca yaşadığımız temsiliyet sorunu’nu doğru ve ölçülü biçimde masaya yatıramazsak geleceğimiz hiçte parlak değil, mızrak çuvala sığmıyor!
Başarılı ve başarmış insan yapısının süreç ve sonuç ikileminde, süreçte olmadığınız, sonuçta ise sadece gurur duyduğunuz bir anlayış, tarihin tozlu raflarında ve dünde kaldı artık. Sadece sonuç odaklı olmak, süreci göz ardı etmek çoğu zaman acı çekmek, acı çektirmektir. Bugün çektiğimiz acının sebepleri de şüphesiz süreçleri göz ardı ettiğimizden kaynaklıdır.
Önümüzde yeterince duyu ve duygu kaybı yaşayan, sorunlu, sorumsuz, ilgisiz, elinden geleni ardına koyan, toplumunun gerisinde kalmış, geri geri giderek ileri gidilmeyeceğini söylediğinizde ise; cinnet geçiren “iyice kaşarlanmış bir avuç insan kaynağından” azade olarak başarabiliriz kendi “biz” evrenimizi.
Ez cümle, bana göre; Kastamonulular adına son yüzyılın “Sessiz Devrim’i” gerçekleşiyor. Kıymetli görevlerde, kıymetli insan kaynağımız bulunuyor. Bu devrim gerçekleşirken, İnsan kaynağının yükseliş trendine, süreçlerine katkı sağlayanlarla, sağlayamayanların arasındaki bir yol ayrımındayız. Bir türlü kurumsallaştırmadığımız kurumlarımız, seçilmişlerimiz ve siyasetçilerimiz nitelikli insan profilini örgütleyemediği, güven, samimiyet iklimini geliştiremediğinde, referans olma biçimini hayata geçiremediği sürece yol ve ayrılık türkülerimiz hiç bitmeyecek.
Kalın sağlıcakla…