1. Haberler
  2. RÖPORTAJ
  3. Sürmanşet’in Konuğu: Adnan Dalgakıran

Sürmanşet’in Konuğu: Adnan Dalgakıran

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Murat Güven ile SÜRMANŞET’in Konuğu: Adnan Dalgakıran…

Geçtiğimiz hafta Beşiktaş Yıldız Parkı’nda bir araya geldik Adnan Dalgakıran’la…

Birçok etkinlikte karşılaşmamıza rağmen, kendisiyle ilk kez bu denli uzun süreli sohbet ettik.Kendi kişisel donanımını kendi yöntemleriyle oluşturmuş, sıra dışı vasıflara sahip bir entelektüel Dalgakıran.Madde-mana, geçmiş-gelecek, iyi-kötü gibi hayata dair tüm kavramları kendi deneyimleriyle kurgulayarak yerli yerine oturtmuş, çağın bilge kılavuzu, ‘yaşadığım sürece bildiğim her şeyi paylaşmalıyım, tecrübelerimi aktarmalıyım’ kaygı ve sorumluluğuna sahip olduğu izlenimi veriyor.

Espritüel, nüktedan anlatım tarzıyla en acı gerçeği bile seçkin esprileriyle sarıp sarmalayarak enjekte ediyor dinleyenin bilgi dağarcığına. Bilgiyle nakletme yeteneğinin aynı bedende buluştuğu, iş dünyasından spora, sanattan sosyal hayata kadar geniş bir yelpazede konuşabileceğimiz bir sohbet erbabını bulmuşken biz durmaksınız sorduk, o keyifli üslubuyla anlattıkça anlattı. Bu yüzdendir ki 10 dakika diye başladığımız röportaj, 1 saate yakın sürdü.

Kendinizi nasıl tanımlarsınız?

Benim ailem Kastamonulu. Babam çocuk yaşta o kuşağın pek çok insanı gibi İstanbul’a göç edip, çetin yaşam mücadeleleri vererek kendine bir yaşam alanı oluşturmuş.

Bazı şeyler fıtrat meselesi. Çok sorgulayıcı bir insanım ve çocukluğumda öyle geçti. Okumayı, araştırmayı seviyorum. Bir de hayatta kendi hikâyemi yazmayı seviyorum.

Yaşayarak yazmaktan söz ediyorsunuz…

Evet. Başkalarının hikâyesinin oyuncusu olmaktansa yanlış bile olsa kendi yazdığım hikâyenin oyuncusu olmayı, başkalarının yanlışlarını yapmaktansa kendi yanlışlarımı yapmayı tercih ederim. Ama en önemli akıl, başkalarının aklından faydalanmaktır.

Türkiye’ye baktığımız zaman insanlar genelde gruplar halinde yaşıyor. Fikirler Babadan oğula geçiyor. Ben bir birey olarak bunu kabul etmedim. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu gruplara sormadan, kendim karar vererek seçtim. Bazı toplumlar teknoloji üretiyorlar, bilim üretiyorlar, sanat üretiyorlar. İşte burada bireysellik, reel düşünce, analitik düşünce önde gittiği için bu insanlar daha yaratıcı oluyor.

Örnek aldığınız, sizde etki bırakan isimler var mı?

Benim için bütünüyle bir başka kişiden etkilenmek pek mümkün değil. Herkesin bir hikâyesi var. Bu hikâyelerden alınacak çok ciddi dersler var. Bunları yaparsanız çok fazla kişinin hayatını da yaşamış olursunuz. Bir toplumda ne kadar çok kahraman varsa, o toplumda o kadar çok problem vardır. Bilim dünyası için Newton çok önemlidir. Bugün ilkokula giden bir çocuk o gün Newton’un bildiğinden çok daha fazla şey biliyor. Bizim işimiz bugünü daha da ileriye götürmektir.
“Zamanlama çok önemlidir”

Türk sanayisinde önemli bir yere sahipsiniz. Ayrıca birçok kurum ve kuruluşun yönetimindesiniz… Tüm bunlara nasıl zaman buluyorsunuz, planlı mısınızdır?

Hedefe kilitlendiğim zaman onun bir yürüyüş planını mutlaka yaparım. Bir de o yürüyüşü her zaman tek başıma değil, ekip halinde yaparım. Herkesin mutlaka eksik yönleri vardır. Akıllı insan eksik yönlerini bilir. Sizin bu eksiklerinizi kapatacak ya da onları kontrol altına alabilecek bir ekibinizin olması gereklidir. Bana dozer derler; ‘Adnan Bey girer, her yeri dağıtır.’

Ama arkamı toplayacak ekip lazım. Ben sadece yıkan adam da olabilirim ama hedefe gitmek için organizasyonunuzu iyi oluşturmanız lazım. Liderlik bir vizyondur, stratejidir. Siz sadece vizyonu ve stratejiyi uygularsınız. Doğru insanları etrafınıza toplayarak, doğru zamanda hedefinize doğru gitmelisiniz.

Bugüne kadar zamanlamayı hep doğru yaptığınıza inanıyor musunuz?

Zamanlama doğru olmayabilir ama siz yanlış zamanda onu yapmaya mecbursunuzdur. Bazen sadece deneyenlerden de olabilirsiniz, bundan gocunmamak lazım. Her gittiğiniz yerde mutlaka hedefi vuracaksınız diye bir şey yok.

Doğru olanı yapan insan olarak bu güvenilirliği sağlamanız gerekir. Zamanlama çok önemlidir. Futbolda bile topa erken çıkarsanız vuramazsınız, geç çıkarsanız da vuramazsınız.

Tesadüflere inanır mısınız?
Tesadüfe inanmam da kader vardır. Siz samimiyseniz ve bir mücadele veriyorsanız onun ödülü gelir diye düşünürüm. Kişinin kendine karşı samimi olması çok önemlidir. İnsan en kolay kendisini aldatır.

BJK yönetiminden neden ayrıldınız?

Her şeyden önce ben çok koyu bir Beşiktaşlıyımdır. Ortaokul ve lise yıllarımda okula yürüyerek gidip gelirken her gün şeref stadına uğrardım. Arkadaşlarım beni yönetimde yer almam için defalarca zorladı. Fikret Bey yönetiminde de Ahmet Nur Çebi’nin ısrarlarıyla kulübe katıldım. Orada yapabileceğimizi düşündüğümüz bir şeyler vardı, olmadı.

Zamanlama mı yanlıştı?

Organizasyonları olmayan olaylara katılmak benim için zaman kaybıdır. Benim boşa harcayacak zamanım yok. Ölçümleyemediğiniz, faaliyetlerini hedefe doğru odaklayıp, ekibi ona göre yönlendiremediğiniz bir şeyi doğru bir sonuca vardırmak ancak tesadüflere bağlıdır

BJK yönetiminde kısa süreli de olsa yer almak sizin için bir kazanım mıdır?

Benim için bu yaşımda önemli bir staj oldu. Kulüpleri, yönetim biçimlerini öğrendim. Zamanı ve yeri gelince Beşiktaş’ta yeniden görev alabilirim.

Gelecekte sizi BJK başkanı olarak görebilir miyiz?

Dediğim gibi ben iyi bir Beşiktaşlıyım. Zaman ne gösterir bilemeyiz.

Bildiğiniz gibi Kastamonuspor maalesef amatör kümeye düştü. Tecrübelerinizi KSK’ya aktarmayı, destek olmayı düşünü müsünüz?

Benim KSK’nın durumu, kaynakları, hangi noktada olduğu konusunda hiçbir fikrim yok. O bilgiyi edineyim, KSK için bir şeyler yapabilir miyim o zaman bir görüşüm olur. Açıkçası şuan hiçbir fikrim yok. Mesela Beşiktaş için hazırladığımız alt yapı uygulamaları var. Kastamonu’da da bunu uygulayacak birileri varsa neden olmasın.

Uygulayıcılardan biri olmanız kaydıyla isteniyor bu sizden…

Ben uygulama için zamanı olan biri değilim.

Dışarıdan destek olabilir mi diyorsunuz?

Bu bir ekip çalışmasıdır. Doğru ekiplerin, doğru stratejilerin, doğru kurgunun ve bir desteğin olması gerekir. Bir sonuç alabilme ihtimaliniz varsa o zaman uğraşmaya değer. Yoksa da onu zorlamanın çok da bir manası yok.

Kastamonu’da son zamanlarda yaşana olumlu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben çocukluğumda Kastamonu’ya gittiğim zaman sahilde yol yoktu. Telefon zaten memlekette yoktu. Neticede ülke ilerliyor, Kastamonu’da ilerliyor. Ben Türkiye’yi bir araca benzetiyorum. Altınızda kuvvetli bir araç var, saatte 200 km süratle gidebilirsiniz ama sürat 80 km. geçmişte 40 km süratle gidiyorduk 80 km sürate çıktığımızda müthiş sürat diyoruz ama araba 200 km süratle gidebilir. Bizim yetişme tarzımızdan, hayata bakma tarzımızdan kaynaklanan bir şey bu. Daha bireysel yetişen, yanlış yapmaktan çekinmeyen, entelektüel birikimini yukarıya doğru çeken, daha dünyalı bir nesle ihtiyacımız var. O zaman arabayı daha süratle kullanabiliriz.

Toplum mu fazla tek düze, siz mi çok aykırısınız?

Bana aykırı işadamı derler. Ben çok aykırı olduğumu düşünmüyorum ve belki de Amerika’da yaşasam çok aykırı biri değilim. Ama Türkiye’de aykırı biri olarak görülüyorum. Fikrinizi ifade edeceksiniz, öğreneceksiniz, tartışacaksınız. Ama samimi olmak önemli, eğer siz samimiyseniz fikirlerinizden kimse incinmez.

Entelektüel bir kişiliğe sahipsiniz… Kültürel anlamda nerelerden besleniyorsunuz?

Çok okurum, incelerim, sorgularım. Mesela tarihe çok meraklıyımdır.

Tarihsel süreçler insana çok şey anlatır. Bugün yaşanan çok şey geçmişte de farklı şekillerde yaşanmıştır. İnsanların birtakım olaylar karşısın

da şaşırmaları aslında beni şaşırtıyor.

Toplumun geneli kendisinden farklı gördüğünün karşısında durur. Ben tam tersi, farklı bir şey varsa onun içine mutlaka girerim. Orada ne var, kimler ne düşünüyor, nasıl yaşıyorlar, nasıl bakıyorlar… Dolayısıyla Türkiye’deki farklılıkları iyi tanıyan biriyim. İnsanların düşünceleri birbirinize zıt gibi görünse de düşünce sistematikleri aynı.

Kalıplar içerisinde düşünüyorlar ve kalıplar içerisinde hareket ettiğiniz zaman o kalıpların dışında bir şey üretmeniz mümkün değil.

Hayat tecrübelerinizi gençlerle paylaşmayı seviyorsunuz…

Ben pek çok üniversite de konferanslar veriyorum. Bir gün Boğaziçi Üniversitesi’ndeydim. Öğrencilere dedim ki: ‘Bizleri buraya çağırıyorsunuz, başarı hikâyelerimizi anlatmamızı istiyorsunuz. Ben sizin yerinizde olsam ne tür hatalar yaptığımızı sorarım.’

Telafisi olmayan hatalar yaptınız mı?

Ölümden gayri her şeyin telafisi vardır. O da bizim kalıplarımızdan birisidir. Neden telafisi olmasın. Çok büyük yanlışlar yapmış olabilirsiniz.

Pişmanlıklarınız, keşkeleriniz var mı?

Hayır, ben keşke demem. Ateşi eliyle kontrol edip sıcakmış demek yerine, bu tecrübeyi yaşamış insanları tanımak lazım.

İki seçenek var. Ya kendinizi rüzgâra bırakırsınız mekanizma, dünya, çevre, aile, okul sizi donatır. Ya da siz hepsinden bağımsız hareket edip yine oradan mutlaka alacağınızı alır, kendi kendinizi donatırsınız.

Hayata dair birçok konuda fikir, kanaat sahibisiniz… Her konuda, her şeyi bilmek mümkün müdür?

Herkesin iyi olduğu yönler var, kişinin bunu yakalaması önemlidir. Bunu öne çıkardığınız zaman zayıf yönlerinizi de bir şekilde telafi edersiniz. Ben bir konuda zayıfsam, siz de o konuda iyiyseniz ben mutlaka sizinle çalışırım. Siz benim o parçamı tamamlayan birisi olursunuz, sizi bırakmam ama benim kuvvetli olduğum yerde siz de kuvvetliyseniz sizden pek bir şey almam, ben zaten iyiyimdir.

İleriye dönük ne gibi projeleriniz var?

Hayatta bir yolculuk yapıyoruz, pek çok şeyi bir arada yapmaya çalışıyoruz. Ailemiz var, işimiz var, toplumsal sorumluluklarımız var, hayallerimiz var ve bunlardan bir paket yapıyoruz. Bu paketi iyi kullanmamız gerekiyor. Sevdiğimiz şeyleri yapmamız gerekiyor ve ben sevdiğim şeyleri yapıyorum.

Biz kâinatta küçücük zerreyiz. Görmek, öğrenmek arzusu… Her şey bir merakla başlıyor. Bilimsel olaylar da merakla olmuştur. Bir de esprili olmak lazım, gülmek lazım. Benim hiç anlamadığım şeydir asık suratlı olmak.

Kendinizle dalga geçer misiniz?

(Gülerek) Dalga geçecek kimseyi bulamadığım zaman geçerim ama genelde buluyorum.

Bir kız, bir oğlunuz var… Çocuklarınız sizin karakteristik özelliklerinizi taşıyor mu?

(Muzipçe bir ifadeyle) Maalesef taşıyorlar. Geçen sene oğlum bana dünyanın yaşının nasıl hesaplandığını sordu. Ben de nasıl olsa bilmez diye bir şeyler anlattım. Bana yalan söyleyip söylemediğimi, bilmediğim konularda konuşup konuşmayacağımı sordu ve sonradan dünyanın yaşının nasıl hesaplanacağını seri bir şekilde anlatmaya başladı. Öğrendim ki bana çaktırmadan telefondan interneti açmış oradan okuyor.

Artık öyle bir nesil var. Ben o yaşlarda arabaya korna takıp “düt” yapan bir çocuktum.

“Her kuşak bir diğerini geçmeli”

Hükümetin icraatlarını nasıl buluyorsunuz?

Hükümetler benim beğeneceğim şeyler de yapar, beğenmeyeceğim şeyler de… Eleştiri çok kolaydır. Bizim bilmediğimiz birçok şeyle uğraşıyordur. Ben içinde bulunduğum teşkilat nedeniyle hükümetin pek çok organıyla iç içe çalışırım ve bir problemim de yok çalışma anlamında.

Türkiye’de geniş anlamıyla konuşabilmek demokrasi kültürüyle olur. Kaç tane ailede demokrasi kültürüyle çocuk yetişiyor ki… Bu topraklarda hiçbir değişim halkın kendisi değişimi olmamıştır, hep dışarıda olan değişimlerden etkilenilmiştir. Hükümetlere veya başka herhangi bir şeye çok iyi ya da çok kötü diye bakmamalıyız. Kendi aklımızı bir yere emanet etmeyelim.

Siyasete girmeyi düşünür müsünüz?

Bunu pek çok yerde söylüyorlar. Yakın bir arkadaşım bana şakayla, ‘seni yeminden sonra kovarlar’ dedi. Demokrasi kavramı bizde yanlış biliniyor. Siz evin işlerini görecek birisini alırsınız, partilerde bizim hizmetimize talip olurlar. Siz işe aldığınız hizmetkârın önünde ‘bana bir emrin var mı’ diye sorar mısınız?

Bizim kültürümüzde pozisyonlara itaat vardır. Ben kendimi o kültürün dışında görüyorum.

Son olarak, gençlerebir mesajınız var mı?

Sizi bir yere getiren strateji daha ileriye götürmeyebilir. Her kuşak bir diğerini geçmek zorunda… Gençlere tavsiyem kendilerini soyutlayıp, donatsınlar. Bir kitap okudum, orada; ‘biz çocukları eğitmeyiz, bozarız’ diyordu.

Kızım 3 yaşındaydı, kitap fuarını geziyorduk. Orada stantta görevli bayan bana; ‘Adnan Bey çocuklar bizden ne kadar farklılar görüyor musunuz’ dedi. Bana bir kitap göstererek burada ne görüyorsanız anlatın’ dedi.

Baktım; ‘çizmeli kedi, at arabası, köylü’ dedim. Sonra kızıma gösterdi aynı kitabı; ‘Ne görüyorsun İlayda? Kızım hemen; ‘atların çizmeleri var’ dedi. Ben gelişigüzel bir şekilde bakmıştım ama İlayda, resimdeki absürtlüğü hemen yakalamıştı.

Keyifli sohbetiniz için teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ederim.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

İstamonu ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!