Murat Güven ile Derin Diyaloğun Konuğu: Ahmet Maranki…
Murat Güven: Merkezin adı neden ‘kozmik’ ve bu merkezde yaşam adına hangi uygulamaları ne şekilde yapıyorsunuz?
“Her şeyi Allah yarattı”
Prof. Ahmet Maranki: Kozmik demek Allah’ın yarattığı her şey demektir. Merkezimizin adının ‘Kozmik Yaşam’ olması kâinatta var olan her şeyin insan yaşamına katkı sunmasını ve buna aracı olmayı metot olarak benimsediğimiz içindir.
İnsanlara kaç çeşit ürün sunuyorsunuz bu merkezde?
Allah’ın yarattığı bitkilerden 1000’e yakın ürünü Tarım Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı’nın izniyle üretip insan yaşamının hizmetine sunuyoruz. Ne ABD’den, ne Çin’den, ne Rusya’dan her hangi bir şey ithal etmeksizin, bu ülkenin köylüsünün ürettiği bitkileri değerlendiriyoruz.
Bu ülkenin menşeini, barkodunu taşıyan 1200 tane ağaç dikmek istiyorum, 1200 tane ürünü üretmek demek Türkiye’nin 41 merkezinde 1200 elemanın istihdamı demektir. Dolaylı yollardan 1 milyon insana ekmek kapısı açmak demektir.
Bu merkezde kaç kişiyi istihdam ediyorsunuz?
Gördüğünüz bu merkezde 50 kişi çalışıyor. Bulunduğumuz bu kat (3. Kat) koordinasyon merkezimiz. Buradan dünyanın yer yerine; ABD’ye İngiltere’ye Rusya’ya, Avusturalya’ya teknolojik imkânlarla bağlantı kuruluyor, yurtdışından suali olan, yardım isteyen kişilere uzman doktorlarımız, kimyagerlerimiz, biyologlarımız, tarım mühendislerimiz, gıda mühendislerimiz, eczacılarımızla birlikte koordineli bir şekilde süzgeçten geçirilip, onların suallerine cevap buluyoruz. Bu hizmetleri ana kumanda merkezimiz olan buradan gerçekleştiriyoruz.
Bünyenizde kaç marka barındırıyorsunuz?
İki markamız var şimdilik; Maranki ve Kozmik.
Bu markalarla hangi ürünleri üretiyorsunuz?
Konsantre bitki ürünleri
Müessesemizde 1/1 oranda çaylarımız var, piyasa da aktarlar da satılıyor. Türkiye’de ilk defa biz 1/100 olarak kapsüller ürettik. 100 K. gramı konsantre hale getirip bir Kg. ürün elde ediyoruz. Mesela, 1’ e 300, 1’e 400 ürettiğimiz ürünler mevcut. Örneğin; 100 kg yeşil çayın 1 Kg. konsantresini satışa sunduk. 400 Kg. zencefil yiyeceğinize 1 kutu zencefilin etken maddesini almış oluyorsunuz.
Yağlar üretiyoruz. Sedir yağını 1/500 olarak konsantresini üretiyoruz. Dünya çapında büyük başarı yakaladığımız yoğurt otu, devedikeni, enginar gibi bitkilerin 1/1 ton olarak içindeki silymarin etken maddesini karaciğer rahatsızlıkları olan hastaların hizmetine sunuyoruz. Avrupa İlaç Ajansı bu ürünümüzü ilaç gibi kabul etmiştir. Türkiye’de 400 bin ton zeytin yaprağı yakılarak doğaya zarar veriliyordu, biz bu yaprakları topluyoruz, Edremit’teki fabrikamızda ekstrakt haline getiriyoruz. Yine 200 bin ton zeytin çekirdeğini aynı şekilde insanımızın hizmetine sunduk.
Üretiminizi nerelerde yapıyorsunuz?
Kapsülleri Ankara’daki fabrikamızda üretiyoruz, genel olarak ürün nerede yetişiyorsa işletmecilik açısından tesisi o bölgeye kurarak yapıyoruz.
Memleketiniz olan Kastamonu’da her hangi bir üretiminiz var mı?
Kastamonu’dan maalesef şimdiye kadar bir yönlendirme görmedim. Gerek bakanlıklar seviyesinde, gerekse yerel yönetimlerce destek olunmadı. Ama ben buna rağmen, dünyada en çok Kastamonu adını telaffuz eden kişi olarak, İnebolulu olarak, dağlarımızdaki alıçları, ahlatları, dağ çileklerini, yaban eriklerini, mürdüm eriklerini, kuşburnularını toplatıyoruz. İnebolu’muzun yetiştirdiği değerli insan Salih Osmanoğlu’nun İnebolu’ya katkı olsun diye kurduğu reçel fabrikası maalesef kapanmak üzereydi. Reçel fabrikasını ele alarak, İnebolu’da pastane işi yapan Başoğlu’yla birlikte toplattığımız bu yaban meyvelerini bu fabrikada reçel üretimi yaparak ülke ekonomisine kazandırıyoruz.
Yine Kastamonu’da Taşköprü ve Tosya bölgesinde yok olmaya yüz tutan şeker pancarını alarak pekmezini üretiyoruz. Taşköprü sarımsağını ilk defa biz kapsül haline getirip insanlığın hizmetine sunduk. Kastamonu kestane balını patentli ve ruhsatlı olarak üreterek memleketimizin üreticilerine destek olmaya devam ediyoruz. Araç ve Devrekâni dağlarında binlerse yıldır toplanmayan alıçları toplatarak Yalova’daki bitki işleme fabrikamızda işliyoruz.
Neden Yalova?
Yalova eski valisi Osman Çapalı döneminde sayın valinin ve bölgenin belediye başkanlarının gayretleriyle orada bize 8000 m2 yer tahsis edildi. Türkiye’nin ilk bitki işleme fabrikasını burada kurduk.
Kastamonu’dan toplattığımız alıçları orada işleyip kuru halde Avrupa’ya ihraç ediyoruz. Fazlasını ise Edremit’teki ekstrakt fabrikamıza gönderip kapsülünü üretiyoruz. Kastamonulu rahmetli Hüseyin Eroğlu bitki ve botanik konusunda çok önemli birisiydi. Yıllarca alıçları toplatıp tozunu çıkartırdı. Biz alıç konusundaki üretimimizi ondan emanet aldık ve geliştirerek devam ediyoruz.
Üretim kapasiteniz nedir?
“Ne varsa getirsinler”
Bunun sınırı yok. Kastamonu’nun Batı Karadeniz’in tüm Türkiye’nin dağlarında ne varsa getirsinler işleyelim, ülke ekonomisine kazandıralım. Köylümüzün ürettiği, topladığı her türlü bitkiyi almayı taahhüt ediyorum. Bizim ülke olarak Çin’den, oradan buradan gelecek hiçbir şeye ihtiyacımız yok.
Bitkilerin efendisi şeklinde anılıyorsunuz. Bitkilere olan merakınız nasıl başladı ve bu konudaki uzmanlığınız nasıl gelişti, hangi aşamalardan geçtiniz?
Tütün Eksperleri Yüksek Okulu’nu bitirdim. Sonrasında 4 yıllık lisans eğitimimi Orman Fakültesi’nde endüstri ve teknoloji mühendisi olarak tamamladım, mühendis oldum. Mastır tezim, İstanbul Üniversitesi’nde “Sosyal Siyasette Tarım Sanayii ve Politikaları’ydı. Doktoramı, ABD’de bitki genleri tütün ve tarım arazileri üzerine yaptım. Ben aslında iktisat ve siyaset profesörüyüm. Benim doktora hocalarım; rahmetli Prof. Sebahattin Zaim, Prof. Nevzat Yalçıntaş ve Prof. Ömer Aksu hocalardır. İstanbul üniversitesi Siyaset Kürsüsü’ nü kuran bu üç hoca benim hocalarımdır. Hocalarımın bana tavsiyesi: “Oğlum bu ülke de siyaseti ehil siyasetçiler yapmadığı sürece ‘kabzımallar’ işadamları, müteahhitler yaptığı sürece siyasete bulaşma” olmuştur. Ben de bu yüzden siyaset yerine, zaten en başından beri ilgi alanım olan tarıma yöneldim ve insanlığa faydalı olabilmek için çalışmalarıma devam ediyorum ve bunda da başarılı olduğumu halkımızın övgülerinden anlıyorum.
Siz halk için, hak için hizmet ettiğinizi söylüyorsunuz, ama eleştirenler de var. Eleştiriler için neler söylersiniz?
Tıp doktorları diyor ki, Maranki tütüncü mü, tarımcı mı? Ne anlar ki hastalıktan… Ben hastalıkla ilgilenmiyorum. Türkiye’de 1219 sayılı yasa, hastalıklarla ilgilenme görevini tıp doktorlarına vermiştir. Bizim alanımız hastalık değil, hastalığın önlenmesiyle ilgilidir. Halkı bilgilendirme ve vatandaşlık şuuru içinde bu görevi ifa ediyoruz. Ülkemiz de yaşayan insanımızın % 98’i ilaç kullanıyorsa, % 60’ı kronik hastaysa, birileri bunun önüne geçme yollarını araştırmalı. Bizim çıkış noktamız sözünü ettiğim rakamların aşağı çekilmesi ile ilgili çabadır.
Oldukça renkli bir kişiliğe sahipsiniz ve alanınızda önemli bir yer edindiniz. Medyanın her alanında varsınız. Reytinginiz nasıl?
10 yıldan beri medyanın çeşitli alanlarında yer aldım. Radyo programları ve uydu kanalı TV’lerde başlayan yayıncılık hayatım, ulusal TV kanallarında; Kanal D, Show TV ve şimdi de Ülkenin en büyük yayın kuruluşu olan TRT’de devam ediyor.
Yaptığımız TV programlarında % 48 reytingimiz var. 1500 konferansta konuştum, bunun 500’ü yurtdışında. Kitaplar yazdık, Allah’ın ilk emri; oku! Yazdığımız kitaplar 1 milyon sattı, cumhuriyet tarihinde “Nutuk” dışında 1 milyon satan hiçbir kitap yoktur. TV’lerde 500’den fazla canlı yayına katıldım.
Kastamonu neden kalkınamamıştır?
“Kastamonu bilerek, isteyerek geri bırakıldı”
Bakınız, 1900’lü yılların başında Mudanya sancağının nüfusu 6 bin, İnebolu sancağının nüfusu 18 bin. Bursa’da vilayet, Kastamonu’da vilayet. Kastamonu vilayeti en kalabalık nüfusa sahip, çünkü en geniş sınırlara sahip. Günümüzde baktığımızda; Kastamonu en küçük vilayetlerden birisi konumuna düşmüş, Bursa’nın nüfusu 2 buçuk milyon. İnebolu’nun nüfusu 9 bine düşmüş, Mudanya’nın nüfusu 250 bin olmuş.
Bursa’nın Uludağ’ı varsa Kastamonu’nun Ilgaz Dağı var. Bursa’nın sahili 60 km, Kastamonu’nun 170 Km. Kastamonu’da Selçuklu ve Osmanlı tarihi var, Bursa ‘da sadece Osmanlı. Demek ki bu memlekete kimse hizmet etmemiş. Bu geri kalmışlığın maksatlı, kasıtlı bir siyasetin sonucu olduğunu düşünüyorum.
Kastamonuların her şeye rağmen devletine başkaldırmama asaleti hakkındaki düşünceleriniz neler?
Ben, Balkan mezalimini yazan kişiyim. Orada devlet görevlisiyken, Özal döneminde danışmanlığım sırasında, komünist rejim zamanında Bulgaristan’dayken gittiğim köylerde Kastamonulu olduğumu söylediğimde bana; ‘bizim dedelerimiz de Kastamonulu’ demişlerdir. Kastamonu, Evladı Fatiha’ndır. Osmanlı; Kastamonulu devlete sadık, önemli, güçlü aileleri alıp, Balkanları Türkleştirmek için göndermiştir. Fetih evlatlarıdır. Daima güven telkin etmişlerdir. Ama bu güven cumhuriyet döneminde çok kötüye kullanılmıştır. Burada bir ironi yapmak istiyorum; ‘Biz almadık dedelerimiz hak etti ama İnebolu’ya verilen İstiklal Madalyası’nı geri verelim, bize 1920’lerdeki İnebolu’muzu geri versinler.’
Mısır’a ihracat yaptığımız, İnebolu limanına 7 geminin yanaştığı günleri istiyoruz. Cumhuriyetten sonra, özellikle son 50 yıldır Kastamonu’ya çivi çaktım diyenler halkı aldatmıştır. Türkiye’nin en güçlü vilayeti olan Kastamonu, en güçlü sancağı olan İnebolu küçültülmüş, güçsüzleştirilmiştir. Kastamonu insanı bunu asla hak etmemektedir!
Bugün Kastamonu’ya hizmet ediyorum diyen kim varsa; dernekler, federasyonlar, konfederasyonlar, bakanlar, milletvekilleri elini vicdanına koysun düşünsün bakalım.
Türkiye’nin 78 vilayetinde konferanslar verdim, ilçesine köyüne kadar iyi bilirim. Türkiye’nin geri kalmış vilayetleri doğudaki güneydoğudaki bir il değildir; Kastamonu’dur.
Bu ülkenin temeli Anadolu’dur, Anadolu’nun temeli Kastamonu’dur, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Gözüm Dumlupınar’da, kulağım İnebolu’da” sözü Kastamonu’nun tarihsel önemini çok güzel anlatır. Ne var ki, biz istemedikçe bize bir şey vermeyeceklerdir. Son 15 senenin Kastamonu için kayıp yıllar olduğunu düşünüyorum. Tabii ki kalkınmalar olmuştur, ancak diğer illere göre on da bir seviyesinde kalmıştır. Sözünü ettiğim küçük çaplı kalkınma ise, dönemin valilerinin gayretleriyle olmuştur. Bu vesileyle Kastamonu eski valilerimizden Sayın Enis Yeter’i ve Sayın Mustafa Kara’yı anmak ve teşekkür etmek istiyorum.
Mevcut Kastamonu valisinin çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?
Mevcut valimiz Sayın Erdoğan Bektaş’ı İnegöl kaymakamlığından tanırım, aktif ve çalışkan bir kişiliğe sahiptir. Daha yeni olmasına rağmen başarılı bulduğumu, büyük atılımlara imza atacağını ve Kastamonu’muza ivme kazandıracağını düşündüğümü ifade etmek istiyorum.
“Âyinesi iştir kişinin…”
Birlik beraberlik, din ve tarih anlayışı konusunda toplumumuzu hangi seviyede görüyorsunuz?
Ülkemizdeki insanların eğitimsiz olmasının vebalini, eğitimli insanların boynuna yüklüyorum. Başta akademisyenler olmak üzere toplumun önde gelen isimlerinin vurdumduymazlığı olarak görüyorum. Bugünkü bilim, Seküleristtir. Herhangi bir dine tabi olmayı reddeder. Allah’ı tanımamakta, Peygamber efendimizin metotlarına gülüp geçmektedir.
Âyinesi iştir kişinin, lâfa bakılmaz. Bakınız her ne kadar Prof. Olsam da, eşim Elmas Maranki’yle birlikte son yazdığımız kitaplarda akademik unvanımı kullanmadım. Yaptığınız iş unvanınızdan çok daha önemlidir. Affedersiniz, ‘eşeğe kitap yükleseniz eşek yine eşektir’ diye bir laf vardır. Büyük Türk düşünürü Gaspıralı İsmail der ki; ‘İş’te birlik, fikir’ de birlik, dil’ de birlik.’ Önemli olan ne ürettiğiniz, hangi buluşları yaparak insanlığa faydalı olduğunuzdur.
Sayın başbakan ne diyor; ‘Bu ülkeye ağaç dikeni sırtımda taşırım.’ İşte biz bu ülkeye 1200 tane ağaç diktik.
Bir dönem Profesörlüğünüz tartışma konusu yapılmak istendi. Kitaplarınızda akademik unvanınızı kullanmamanız buna bir tepki midir?
Benim kariyerimi kimse sorgulayamaz, tartışma konusu yapamaz. Ahmet Maranki’nin kim olduğu bellidir. Bütün kitaplarımda ve internette biyografim yazılıdır. BM Uluslararası Kadrolar Akademisi’nde Profesör olmuşum, ekonomi ve tarım alanı uzmanlığım var. Dünyada akademik kariyer PHD’ dir. Doktoradır. Doktoram, İstanbul Üniversitesi Siyaset Kürsüsündendir. Ama bu unvanlarımı kullanmıyorum, çünkü şu an yaptığım branşla ilgili değil, sebebi budur.
Dünyada 60 ülke gördüm. Başbakanlıkta çalıştım, çeşitli bakanlıklarda çalıştım, uzman oldum, başuzman oldum, danışman oldum, diplomat oldum. Türkiye’den Birleşmiş milletler (BM)’de üst düzey görevlerde çalışan bir Kemal Derviş vardır bir de Ahmet Maranki. Önemli olan halkın verdiği unvanlardır.
Koordinasyon merkezinizde modern tıptan da destek alıyor musunuz?
Esas tıp nano teknoloji değil, nene teknolojidir. Ninelerimizin binlerce yıldır uyguladığı yöntemdir.
Kocakarı ilacı diye küçümsenen yöntemden mi söz ediyorsunuz?
Evet, maalesef yıllardır küçümsenmiştir. Oysa, insanlık nene teknolojiyi kavrayabilseydi nano teknolojiye gerek kalmazdı. Bugün Avrupa, ABD, Rusya, Çin uyandı, nene teknolojiye dönüyor. Esas tıp, 7 bin yıllık Çin tıbbı, İslam tıbbı ve Türklerin Şamanizm döneminden beri uyguladığı tıptır. Sonradan çıkan bu modern tıp alternatif tıptır. Bizim yaptığımız; bugün uygulanan Ortodoks tıpla, tarihten gelen tıbbı birleştirerek hem maddi hem manevi katkılar sağlamaktır. 10 yıl önce çıktığımız yolda önemli aşamalar kat ettik ve hedeflediğimiz yere geldik.
Sizin uygulamanızı nasıl adlandırırız, bünyenizde tıp doktoru barındırıyor musunuz?
İntegratif, yani tamamlayıcı tıptır bizim yaptığımız. Evet, modern tıp uzmanlarımız var. (O sırada, görevliden çağırmasını istediği tıp uzmanı Genel Cerrah Op. Dr. Ali Arslan yanımıza geliyor.)
Biz bu uzmanlarımızla birlikte, insanlarımızın derdine derman olmaya çalışıyoruz. Burası bir hastane değil, sağlıklı yaşam merkezidir. Tedavi yapmıyoruz, doktor danışmanlığı hizmeti veriyoruz. Bir tıp doktorunun bitkilerin bileşimi ve etken maddeleri konusunda bizim kadar bilgi sahibi olması mümkün değildir ve bilmesi de gerekmez Ben bunun tahsilini gördüm, uzmanı oldum.
“Kastamonu petrol denizinde yüzüyor”
Kastamonu’nun yeraltı zenginlikleri bakımından önemli bir konuma sahip olduğunu söylemiştiniz, detaylandırır mısınız?
Kastamonu’nun petrol denizi içinde yüzdüğünü iddia ediyorum. Rusya’daki 15 yıllık diplomatlık görevimde Petrol Konsorsiyumunda BM uzmanı olarak bunu gözlerimle gördüm. Sahip çıkan olmadığı için araştırma yapılmadı 2-3 yıl önce yapılan aramada ise yeterli rezerv bulunmadığı söylendi, ama ben olduğunu iddia ediyorum. Hidrojen yataklarının var olduğunu % 100 biliyorum. Bütün Türkiye’yi kapsayacak kadar doğalgaz olduğunu biliyorum. Dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi Güler bana, ‘Evet Maranki, burada doğalgaz bulunmuştur, ama bunun stratejik olarak vakti zamanı var, şartları var’ demiştir. Kastamonu’da petrol de var, gaz da var. Bunun dışında Ilgaz ve Küre dağlarında sadece pirit değil, içinde gümüş ve altın yoğunluğunun olduğunu biliyorum. Rahmetli Hüseyin Eroğlu ile yaptığımız çalışmalarda bunu gördük. Ilgaz tüneli açılırken rabbim bu madenlerin çıktığını bize gösterecek diye düşünüyorum.
Hocalarınızın ‘girme’ tavsiyesine rağmen, ülkemin bana ihtiyacı var diye düşünüp durumdan vazife çıkararak siyasete girmeyi düşündünüz mü?
Ben, büyüklerimin isteğiyle iki defa siyasete adım attım. Sayın Başbakanın ve çevremizin isteğiyle İstanbul-Eyüp’ten belediye başkan aday adayı oldum, son üç gün kala, ‘Maranki çekil, orada bir sıkıntı var’ demeleri üzerine çekildim. Bir de milletvekili adaylığı ile ilgili bir durum olmuştu. Erbakan bana, ‘evladım senin gibi beş adamım olsa bu ülke kalkınır. Sen Türk Dünyasını da iyi biliyorsun, gel seni Türk Dünyasından sorumlu bakan yapalım’ demiştir, bunun şahitleri var. Sonra partinin kapatılmasıyla birlikte siyasete girmek kısmet olmadı. Son milletvekilliği seçimlerinde yine teklifler geldi. ‘Gel nereyi istiyorsan oradan aday ol’ dendi. Ben de cevaben, Tarım Bakanlığı, Turizm Bakanlığı veya Sağlıklı Yaşamla ilgili bir bakanlık verilirse, fiili projelerimi uygulayabileceğim ortam sağlanırsa gelirim şartını koştum. Şartların oluşmadığı, daha sonra değerlendirilebileceği söylendi. Ben şimdi yaptığım işin çok daha kutsal olduğunu ve siyaset üstü olduğunu düşünüyorum.
Dünyanın hemen her yerini görmüş birisi olarak Türkiye dışında herhangi bir ülke de yaşamayı düşündünüz mü?
Dünyanın hemen her bölgesinde diplomat olarak çalıştım. Her ülkeden ‘gel burada kal’ teklifi aldım. En son Kanada’dan bu geldi teklif, ama ailemle karar verdik, bu işin sonu yok dedik. Dünya’da yaşanacak tek ülke var; Türkiye. Türkiye’nin en güzel yeri ise, Kastamonu’dur.
“Maranki Hürriyet Yazarı”
Hürriyet gazetesinin magazin eki Kelebek’te yazmaya başladınız. Hürriyet, Türkiye’nin en köklü gazetelerinden biri ve havayollarından denizyollarına, başbakanlıktan cumhurbaşkanlığına kadar tüm resmi kurumlarda alınması kural haline gelen bir yayın organı. Nasıl başladı bu süreç?
Bana getirilen teklif üzerine Türkiye’nin güç odaklarından biri olan Doğan Medya grubunun en büyük gazetesinde yarım sayfa yazılar yazmaya başladım. Ülkemle ilgili, halkımla ilgili mesajlarımı vermeyi bu mecradan da sürdüreceğim. Hürriyet’te yazmayı önemsiyorum.
Daha çok kadınlara yönelik bir sayfa mı?
Hayır, tüm insanlığa sağlıklı yaşamın sırlarını veriyoruz. İlerleyen zamanlarda stratejik yazılarımız da yer alacak. Bu ülkeye taş atanları yermek, ağaç dikenleri övmek için bu sütunları kullanacağız.
TRT 1’deki reyting rekorları kıran canlı yayınlar ve Hürriyet’te yazarlık… Kastamonululardan memleketi temsil ettiğiniz için tebrik, teşekkür ve övgü alıyor musunuz?
Biz TRT’de Gülben Ergen’le birlikte planlı-projeli programlar yapıyoruz. TRT’nin bana burada program yaptırması demek, devletin Maranki’nin fikirlerini kabul ediyor olması demektir. Bu konuda işadamlarımızdan ve derneklerimizden destek alıyorum, ama Kastamonu’dan şu ana kadar idarecilerden veya halktan birisi beni arayıp ta tebrik etmedi. Arkadaşım ve köylüm olan Kemal Akar ve Hasan Gürsoy arayıp tebrik etti. Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi eski başhekimi, şimdinin ak Parti İstanbul milletvekili hemşerimiz Op. Dr. Haldun Ertürk’te bu isimlerden birisidir ve desteğini hiçbir zaman esirgememiştir.
Bu arada sizin gazeteniz de yeni bir yayın organı. Bir yazar olarak medyayı önemsiyorum. Gazeteci, birilerinin dediklerini değil, diyemediklerini yazmalı. Söz uçar yazı kalır. Gazete İSTAMONU’yu önemsiyorum, şahsınızda tüm çalışma arkadaşlarınıza kolaylıklar diliyorum.
Bu kadar farklı alanlarda uğraş verip, bütün uğraşlarınızı başarıyla neticelendirmenizin bir formülü olsa gerek, nedir Ahmet Maranki’nin başarısının sırrı?
Bu aslında bir sır değildir, sürdürülebilir politikaların uygulanması ve hayata dair bir duruşun sergilenmesidir; dik duruştur!
Son olarak hemşerilerinize bir mesajınız var mı?
Ey Kastamonulular..!
Aslında, söylediğim ve yaptığım her şeyin içinde bir mesaj vardır, hayatta satır aralarını iyi okumak lazım, insan kalitesi yapılan işin detaylarında gizlidir. Son söz olarak; Ey Kastamonulular! Tarihinizi anımsayın, bozan değil, yapan olun, kıran değil, saran olun. Birleşin; küçük olsun benim olsun yerine, büyük olsun hepimizin olsun deyin. Çünkü bize yakışan budur diyor, sizin aracılığınızla memleketimin her karış toprağına selam ve sevgi yolluyorum.
Genel Cerrah Op. Dr. Ali Arslan: Prof. Ahmet Maranki’yle 10 yıldır tanıştığını ve 5 yıldır birlikte çalıştığını söylüyor. Aslen Azerbaycan-Bakülü olduğunu belirten Arslan, buradaki görevini ‘modern tıpla tamamlayıcı tıbbı birleştirerek süzgeçten geçirip, bitki takviyeleriyle insanlara yardımcı olmak’ şeklinde özetliyor.
Bu yazı içeriğinin tüm hakları www.istamonu.com ve GAZETE İSTAMONU’ya aittir. İzinsiz yayınlayanlar hakkında hukuki işlem başlatılacaktır.