Hüseyin Karadeniz ile SÜRMANŞET’in Konuğu: Ramazan Salman…
İnsan hayatında olduğu gibi ticaret de iniş çıkışlarla dolu. Bir adım ileri giderken kimi zaman istenmeyen yol kazaları tutar paçamızdan, iki adım geri çeker. Yükseğe çıkmak için illa dibe vurmak gerektiği şart mıdır bilinmez. Ancak dibi görenin de daha emin adımlarla, eskisinden yukarıya çıktığı tartışılmaz bir gerçek.
Kastamonulu hemşerilerimizle yaptığımız söyleşilerde her hayat hikâyesinden kendimize ders çıkarıyor, ders alınması için de bunları sizlerle paylaşıyoruz.
Bu haftaki konuğumuz Cideli iş adamı Ramazan Salman’ı da ‘Hiç kimse başarı merdivenlerine elleri cebinde çıkmamıştır’ atasözünün yansıması olarak kabul ediyoruz.
Cide’nin Çataloluk köyünden Almanya’ya sınır ötesi yolculukla başlayan göç serüvenin İstanbul’da noktalandığında henüz çocukluk çağlarında olan Ramazan Bey’in, gençlik dönemi de sıkıyönetime denk gelir. Hayatının hemen hemen her döneminde ya bulunduğu ülkenin ya da ticarete atıldığı sektörün geçiş dönemlerinin içinde bulur kendini. Ancak bunlar onun yeni adımlar atmasına hiçbir zaman engel olmaz. Düşüp kalkmalar, dipten yükseğe sıçramalar onun deyimiyle parayla satın alınamayacak bir şeyi; tecrübeyi kazanmasını sağlar.
Bugün 3 Kardeşin ortaklığında LPG elektroniği sektöründe ülke ekonomisine değer katmayı da tükenmeyen mücadelesiyle başarır.
3 K Elektronik firmasının merkezi idaresi Cideli iş adamı Ramazan Salman’ın hayat özeti takdimimizdir…
***
Kastamonulular özellikle ekonomi ve sosyal alanda İstanbul’a büyük destek sağlıyor. Sizin Cide’den İstanbul’a ulaşan yolculuğunuz nasıl başladı?
1965 yılında Cide’nin Çataloluk köyünde doğdum. O dönemde çoğu hemşerimiz gibi biz de memleketten göç edenler kervanına katıldık. Ancak sadece memleketimizden ayrı kalmadık, göçle birlikte yurdumuzdan da uzaklaştık. Babam Almanya’da maden işçisiydi. Yani oraya satılan kölelerden… Bizi yanına aldırdığında ben 2 yaşındaydım. İlkokulun belirli bir dönemini orada bitirdim. 1979 yılında Türkiye’ye kesin dönüş yaptık. Lise tahsilimin ardından da ticarete atıldım.
Türkiye’de sıkıyönetim ilan edildiği bir dönemde kesin dönüş yapmanızı gerektiren durum neydi?
Almanya’da yaşadığımız dönemde birçok aile araya giren mesafenin sonucu parçalanmıştı. Babam bizi yanına alarak ailemizin bir arada durmasını sağladı. Ancak bizlerin eğitiminden dolayı erken dönmek zorunda kaldı. Eğer bir toplumun içinde tekseniz, ister istemez asimile oluyorsunuz. Dilinizden, dininizden ödün verme mecburiyetinde bırakılıyorsunuz. Şu anda Almanya’daki gençlerin istediği takdirde dini eğitimlerini alabilecekleri, kültürlerini yaşayacakları ortamları var. Ama bizim dönemimizde yoktu, ancak evde bu imkanı bulabiliyorduk. Babam bu sebepler dolayısıyla Türkiye’ye kesin dönüş yaptı.
İş hayatına nerede, ne şekilde adım attınız?
Liseyi 1982 yılında bitirdim. Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliğini kazanmama rağmen, gerek ülkenin siyasi durumu gerekse ailemin maddi durumu sebebiyle tahsilime devam edemedim. Zaten lise döneminde de iş hayatına atılmıştım, terlikçi kalfalığından ustalığına bile yükselmiştim. Üniversiteye gidemeyince babamın mobilya pres kaplama ve yapıştırma atölyesinin başına geçtim, 1985 yılında askere gidene kadar devam ettim. Askerlik dönüşü pres olayını bitirdik ve inşaat malzemeleri satışına başladık. 1998 yılında doğalgaz taahhüt işine girdim. Türkiye’de güzel bir ivme yakalamışken 2001 yılında Rusya’ya fabrika kurdum. Sibirya’da ekmek poşeti üretimi üzerine açtığım fabrikada işler istediğim gibi gitmedi ve 2003 yılı sonunda iflas ettim. Bu yatırım sonucu ettiğim zarar, hayatımda önemli bir tecrübe kazanmamı sağladı; ‘Bir işi yapacaksan ya bileceksin ya da bilenle çalışacaksın.’
Otagaz elektroniği alanına ne zaman yöneldiniz?
Kardeşimin yönetiminde sektörün ülkemizde ilk oluşmaya başladığı 1996 yılında otogaz elektroniği üretimine başlamıştık. O yıllarda otogaz elektroniğini Türkiye’de üreten yoktu, ithal ediliyordu. Yurt dışından 85 marka satın alınan malın Türkiye’de 21 marka satışını gerçekleştirdik. Ayrıca ithal edilen ürünlerde herhangi bir sorun yaşanması durumunda iade şansı da yoktu. Çünkü aynı masrafın yapılması gerekiyordu. Biz iade şansı da tanıyorduk. Yaptığım hesaplara göre o dönemde bir milyon dolar ülke ekonomisine kazancımız olmuştu. 2000 yılında sektörde ortaya çıkan krizin bizi farklı bir arayışa itmesiyle Rusya’daki fabrikayı kurduk. İstihdam ettiğimiz 75 kişinin maaşını kriz olmasına rağmen, farklı kaynaklardan aktarım sağlayarak hiç aksatmadık. Bu da iflas etmemizin sebeplerinden biriydi. 2002 yılında sektör yeniden canlandı, Rusya’daki zararın ardından otogaz elektroniğine devam etme kararı aldık.
Firmanızın adının 3K Elektronik olmasının sebebi nedir?
İşin başında 3 kardeşiz. Ben idare bölümündeyim. Ortanca kardeşim Birol, elektronik beyin, küçük kardeşim Şener ise personel ve elektronik komponent ile ilgileniyor.
Şu anda kaç kişiyi istihdam ediyorsunuz?
Üretimde otomasyona ve fasona yönelmemiz işçi sayısını düşürmemizi sağladı. Şu anda firmamızın bünyesinde 15 kişi istihdam ediyoruz.
Sektörün gidişatından memnun musunuz?
Sektörde oyuncuların çoğalması, yeni araçların birçoğunun dizel olması ve otomobil üreticilerinin kendi mekaniklerini yapması bizim işimizi sekteye uğratıyor. Maalesef pazarda daralma var. Bu durum bizi mali açıdan memnun etmiyor.
Bu daralma sizin yeniden farklı alanlara yönelmenizi sağlayacak mı?
Sektörün sonu ülkemiz için yakın ama bize biraz daha uzak. Üretimimizin yüzde 70’ini ihraç ediyoruz. Avrupa, Güney Amerika ve Asya’da bulunan 12 ülkenin tedarikçisi konumundayız.
Biraz da özel ve sosyal hayatınız üzerine konuşalım dilerseniz. Evlisiniz… Kaç çocuğunuz var?
2 erkek çocuğu babasıyım. Büyük oğlum Gökhan 28 yaşında jeoloji mühendisi. Küçük oğlum Hakan ise 24 yaşında. O da biyoloji bölümünden mezun oldu, üniversitede öğretim üyesi olacak. Ayrıca iş güvenliği uzmanı.
STK’larla ilişkileriniz nasıl? Yönetim kadrosunda yer aldığınız dernekler var mı?
Sanayi odası, ticaret odası gibi birçok meslek kuruluşuna üyeyim. İstanbul’da faaliyet gösteren köy derneğimiz Çataloluk’un da 1997 yılında başkanlığını yaptım. İşlerim sebebiyle yönetimde yer alamasam da her zaman destek olmaya çalışıyorum. Zaten bizim derneğimizin en güzel özelliği daha önce başkanlık yapan kişinin, kendisinden sonra göreve gelen başkanın yönetiminde yer alması ya da destek sağlaması. Yönetici olarak her zaman birbirimize destek veririz. Hiçbir zaman koltuk sevdasında olmadık.
Kastamonu sizde hangi duyguları uyandırıyor?
Memleketimi çok seviyorum fırsat buldukça da gidiyorum. Kastamonu merkezin de ilçelerinin de temel sorunu; yeterince tanıtılamamak ve gelişememek. Kastamonu güzelleşiyor ama sanayi alanında yeterli değil. Ciddi manada ulaşım sorunumuz var. Mesela Cide turistik olarak güzel bir yer. Bizim gibi memleketine giden çok sayıda kişi var. Ancak dışarıya bu potansiyeli yansıtamıyoruz. Sağ olsun bugüne kadar belediye başkanımız Nejdet Demir çok güzel girişimler başlattı ama merkezi idarenin bölgeye karşı ilgisizliği var. Cide’de sanayi olursa turizmin gelişeceğine de inanmıyorum.
Sizce medyanın toplumdaki yeri ve önemi nedir?
Bizler birey olarak kendimizi ifade etmekte sınırlı kalırız. Neşriyat geniş alanlara ulaşır. Ancak bu sayede tanıtım gerçekleşir. Maalesef toplumumuz yayın organlarına yeterli ehemmiyet göstermiyor. Bu kapsamda sizi gerçekten tebrik ediyorum. Özveri isteyen, bir şeyler almadan vermeyi hedefleyen yayın anlayışına sahip İstamonu’yu çıkarıyorsunuz. İnsanlarımız hep alma beklentisi içerisinde. Oysa basının bizim özelimizde bir şey yapmasına gerek yok. Yayın hayatına devam eden güçlü bir medyanın olması yeterli. Bu olduğu sürece zaten bizim sorunlarımız, taleplerimiz dile gelir. Toplumumuzun ve hemşerilerimizin daha çok bilinçlenmesi gerektiğine inanıyorum.
Son olarak geçlere bir mesajınız var mı?
Çağımızın hastalığı olan kısa sürede zengin olma hayalinden vazgeçilmeli. Çalışmadan, alın teri dökmeden kazanç elde etmek mümkün değil. Böyle bir kazanç olsa bile kesinlikle faydadan fazla zarar getirir. Sadece gençlerimiz değil hepimiz kendimize bir hedef belirlemeli ve bu doğrultuda ilerlemeliyiz.
Röportaj: Hüseyin Karadeniz