Yıllar önce dilimizde bir sevda türküsü çağıra çığıra düştük gurbet yollara… Kimi kendini avuttu “bu diyarlar da aç kalmadım, açık kalmadım” diyerek. Kimi evlat yetiştirdi vatana millete en büyük sermayesi buydu ve kaybolmadı koca şehirde kendine ve geleneklerine sahip çıktı. Kiminin ise işi yaver gitti. İşçi oldu ardından işveren derken yüzlerce ve binlerce kişiye ekmek kapısı oldu Kastamonulu.
Öyle az buz değil. Türkiye’de 45’e yakın ilin nüfusundan daha fazla nüfusa sahip Kastamonulular olarak İstanbul’da varız. Hem de milyonla ifade edilecek şekilde.
Bu yüzden değil mi?
Koskoca memleketin geri kalmışlığı, kalkınamaması… Potansiyel denilen nüfus olgusunu kaybetmesi ve şehrin bağrından çıkan insanları ekmek derdine sılasını gurbete çevirmesi…
Gurbette sadece örselenen ve terbiye edilen Kastamonulular mı?
Tabiî ki hayır.
Örneğin, Bolulu sanayici ve işadamı (rahmetli) İzzet Baysal’da birçok işadamımız gibi İstanbul’da ekmeğinin ve işinin derdine düşen bir işadamı.
İkinci Abdülhamit döneminde Bolu, Kastamonu Mutasarrıflığına bağlı küçük bir sancaktır. Kastamonu Maliye Memurluğundan emekli arzuhalci A. Canip Efendinin dördüncü oğlu olarak 1907 yılında dünyaya gelen Baysal’ın, 1943 yılında İstanbul’da başlayan iş hayatı 1957 yılında bir aile şirketi haline dönüştürülen İzsal Döküm AŞ’yi kurmasıyla daha da büyür.
İzzet Baysal, seksenli yaşlara geldiğinde en büyük mutluluğu, 60 yıllık birikimlerini doğup büyüdüğü, ilk kazancını elde ettiği baba toprağına yöneltmekte bulur.
Yatırımları için kendine iki alan seçer. Yarının insanını yetiştirmek için “eğitim”! İnsanların sağlıklı olabilmeleri için “Sağlık”! İşte bu amaç doğrultusun da 1987 yılında İzzet Baysal Vakfı kurulur.
Vakfın öz varlığı İzzet Baysal’ın vergisi ödenmiş kazancından oluşur. Vakfa aktardıklarını vergiden düşmeyen İzzet Baysal’ın bu davranışı ülkemizin nadir örneklerinden biridir. 1987 yılında kurulan İzzet Baysal vakfının bugüne kadar Türkiye’ye kazandırdığı 130 eserin ve yardımların toplam değeri 2012 yılı rakamlarıyla 323.943,822- TL’dir. Yani eski para birimimize göre 324 Trilyon lira.
İzzet Baysal 3 Temmuz 1992’de Abant İzzet Baysal Üniversitesini kurarak Türkiye de ilk vakıf destekli devlet üniversitesinin de oluşumunu sağlamıştır. Üniversite bugün, 11 fakülte, 6 yüksekokul, 4 enstitü, 5 meslek yüksekokuluna sahip ve 24.000 civarında öğrenci eğitim görmektedir. Vakıf, gelecek nesillerin yetişmesine burslarla da katkı sağlar. Bugün ne kadar başarılı, fakat maddi durumu yetersiz 1300’ün üzerinde öğrenci bu burslardan faydalandırıldı. Bunların 490’nı öğrenimlerini tamamlayarak hayata atıldı. 2012 yılına kadar öğrencilere verilen bursların toplamı ise 2.309.285.49 TL rakamlarına ulaşmış bulunuyor (2 Trilyon üç yüz milyar gibi)… 2000 yılında 93 yaşında kaybettiğimiz Rahmetli İzzet Baysal’ı ve eserlerini, aldığı ödülleri yazmaya kalksak herhalde gazete sayfalarımız yetmeyecek gibi.
Türkiye de İzzet Baysal benzeri örnekler oldukça fazla.
Ne hikmetse Kastamonu bundan muaf!
Örneğin Ağrı Üniversitesine adını veren ve 1984 yılından beri karşılıksız eğitim bursları veren; bu hizmetleri kurumsal bir yapıda yürütmek için 2004 yılında IC İbrahim Çeçen Vakfı’nı kuran Ağrılı İşadamı İbrahim Çeçen…
Bitlis Ahmet Eren Üniversitenin yapımını üstlenen Eren Holding ve Eren Eğitim Vakfı’nın Başkanı ve (100 Bin Dolar) 18 trilyon lira bağışta bulunan Bitlisli İşadamı Ahmet Eren…
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitenin hamisi olan ve 100 bin dolar bağışta bulunan 2005 yılında kaybettiğimiz işadamı (Rahmetli)Sıtkı Koçman… Koçman demişken, Muğla Üniversitesi kampüsüne heykelinin dikildiğini, yurt ve meslek yüksekokulu yanı sıra sağlık ocakları yaptırdığını, Muğla’ya kazandırdığı eser ve hizmet sayısının 18 olduğunu da hatırlatalım…
Anadolu’da 1048 yılında başlayan bir iyilik ve yardımlaşma kervanı olan, Osmanlı döneminde zirve noktasını yakalayan vakıf kurumuna eskiden olduğu gibi günümüzde de çok ihtiyaç var. Vakıf sistemi sayesinde özel girişimci, sivil toplum ve hayırsever insanlar şehrin sosyal, ekonomik, kültürel kalkınmasına verdikleri omuzla hem isimlerini ölümsüzleştirmekte hem de yörenin kalkınmasına ve gelişmesine katkı sağlamaktadırlar…
Yukarıda örneklerle anlatmaya çalıştığım vakıf hayatının kişiler nezdinde olduğunun dikkatinizden kaçmamış olduğunu düşüyorum.
Şimdi gelelim Kastamonu’da vakıf anlayışına…
1992 yılında rahmetli valilerimizden Kamil Demircioğlu öncülüğünde kurulmuş ve bugün 21 yaşına gelen (KKV) Kastamonu Kalkınma Vakfımız mevcut. Kuruluş amacı ve ilkesi itibariyle İl valisinin başkanlık yaptığı KKV’ da Belediye Başkanı, Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı ile Ziraat Odası Başkanı da tabi Yönetim Kurulu Üyeleri olarak görev almaktadırlar. KKV’ nın tabi üyeleri dışında bir de (Beş) 5 işadamından oluşan asıl yönetim kurulu üyeleri bulunmakta.
Bilinen bir gerçek var ki Kastamonu olarak bizim asıl varlığımız İstanbul’da. Hal böyle olunca da; Kalkınma Vakfı İstanbul’da oluşuma giderek yönetim belirledi.
Kimler yok ki?
Başkanlığını Ramsey yönetim kurulu başkanı Remzi Gür’ün yaptığı, Hasan Çolakoğlu, Hasan Gürsoy, Bayram Aslan ve Oğul Ayhan Aslan, Kemal Akar gibi 72 üst düzey işadamı. Yani, “yani” 72 işadamının içerisinde Ahmet Eren ve İbrahim Çeçen olabilecek onlarca insan.
İnsan hayıflanmadan edemiyor hani… Kişiler bazında kurulan vakıfların illerine sağladığı trilyonlar, diğer tarafta 21 yıldır elle tutulur bir icraat ortaya koyamayan bir yapıya sahip olan KKV…
Niyetler ortada, bir şeyler yapılıyor, yapılmak isteniyor.
KKV 21 öncesinden de gelmiş olsa hoş gelmiş.
Ancak şairin dediği gibi
Hoş geldin.
Dinleyip diyecek çok.
Fakat uzun söze vaktimiz yok.
YÜRÜYELİM…