Geçtiğimiz Pazar günü Ataköy’de bir otelde KASİAD tarafından gerçekleştirilen kahvaltılı toplantıya Kastamonulu iki işadamımız; Bayram Yusuf Aslan ve Remzi Gür konuşmacı olarak katıldı. Her ikisinin de başarılı bir kariyeri, hayata bıraktığı çok şey var. Başarıyı istemişler, yakalamışlar, kavramışlar ve “marka” olmuşlar.
İşadamlarının hayatlarını düşününce, aklıma ilk gelen kişi renkli ve enerjik kişiliği ile de tanınan rahmetli Sakıp Sabancı oldu. Halka yakın tavırlarıyla Sakıp Ağa lakabını kazanmış, en önemlisi de erişilebilir bir işadamı olma özelliğine sahip olmuştu.
Kastamonuluların içinden çıkan marka işadamlarının fikirlerine bu toplumdaki her bireyin ihtiyacı var şüphesiz. Rahmetli Sabancı örneğinde olduğu gibi işadamlarımızın bizlere birazda renk katmaları lazım.
Laf renkli kişilikten ve yaşam öykülerinden açılmışken sözün Mehmet Reis’e gelmemesi yazıda noksanlık bırakır. Hemen her platformda görmeye alıştığımız ve toplumun bilgi edinmesi adına aktif biri Mehmet Reis. Görsel ve yazılı medya dâhil, üniversite ve toplantılarda bilgi birikimini insanlarla paylaşmayı seven biri olarak tanıdık onu. En önemlisi ise erişilebilir olmasını sevdik.
KASİAD ise son yılların belki de en güzel ve en anlamlı etkinliğine imza attı. Sadece tanışmadan öteye gitmeyen kahvaltı programlarından daha fazlasına imza atarak iki yaşamın başarı öyküsüne yer verdi.
Diyeceğim o ki, işadamlarımız sosyal alanlarda daha fazla görünmeliler. Bilgilerini ve memlekete olan bakış açılarının yanı sıra hissiyatlarını da anlatmalılar. Bu bir başlangıç diyerek devamını beklediğimizi bir daha yineleyelim. Böyle bir organize vesile oldukları içinde KASİAD Başkanı Ayhan Aslan başta olmak üzere yönetimini de kutlamak gerekir…
****
Biraz silkinme, gerçeği görme zamanı diye düşünüyorum. Dernekçilikte rütbe artıkça temsiliyet oranımız da düşüyor maalesef.
Köy dernekleri akraba ilişkilerinden olsa gerek, daha güçlü yapılardan ibaret. Bu derneklerimizde görev alacak kişiler eğitim seviyesi yüksek ve meslek donanımını elde etmiş gençler olmalı ki, bu yapılar daha da güçlensin. Böylece, ‘Gelecekte dünyada söz sahibi olabilmenin yolu sivil toplumculuk bilincinde yatıyor’ gerçeğine de hazırlık yapmış oluruz.
Köy derneklerinin şu anki çalışma şartlarıyla bile kendi içerisindeki var olan doğal yapılarında bir kültürü işlediklerini söyleyebilirim. Üye sayıları 50 ila 200 kişi arasında değişen köy derneklerindeki başarının sırrı muhakkak ki ortak duyguyla hareket etmeleridir. Azdavay Cazibe Derneği, Cide Soğuksu Derneği ve Çataloluk Derneği (ÇADER) ise bu yapıda akla gelen en iyi örnekler arasında yer alıyor.
Köy derneklerinden sonraki yapılarda elle tutulur birkaç dernek dışında ne kültürden, ne de sanattan eser bulmanız mümkün değil. Kültür yok, sanat yok, birliktelik ise hiç yok. Bahse konu üç şey, haliyle beklentileri karşıladığı ölçüde cümlelere dönüşüyor. Birliktelik anlayışlarını, mensubu oldukları topluluktan ziyade, bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar insanla sağladıklarını düşünen derneklerin beklentileri ise sadece boş kuyulara boş kovalar atmaktan ibaret kalıyor.
Kastamonu ağırlıklı gazete olan İstamonu’da, Kastamonu’dan bahsederken tek cümleye sığdırmaya çalıştığımız ve gururla söylediğimiz bir cümle var. Elin sanatla yıkandığı şehir: Kastamonu.
Kastamonu insanı olarak geçmişten günümüze sarkan kültür mozaiğindeki sürecin devamında dernekler önemli bir misyonun öncüleri olmalıdır. Sanat olmadan, kültür olmadan nereye kadar?