Hüseyin Karadeniz

BAŞLARKEN

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

Merhaba sevgili İstamonu okurları…
İlk sayıların yoğunluğu nedeniyle ertelemek zorunda kaldığımız Başyazılarımıza elinize ulaşan bu sayıdan itibaren başlamış bulunuyoruz. Yılların ay, ayların hafta olduğu, yoğun çalışma temposunda bir haftanın bir gün kadar çabuk geçtiği, koşuşturmaların zaman mefhumuna farklı anlamlar yüklediği bir mesleği icra ediyoruz. Yaklaşık bir buçuk ay önce start verdiğimiz Gazete İSTAMONU bizim için; bir iş olmaktan öte, bir kültür hizmeti, bir paylaşım platformudur.

İstanbul’da yayınlanan tek Kastamonu gazetesi olmakla gururlanmamız umarım çok görülmez. İlk sayımızın 10.000 adet basıldığını ve bunun 3 bininin posta yoluyla, 7 bininin Kastamonu Günleri’nde Feshane de hemşerilerimize elden dağıtıldığını söylersek ne kadar geniş bir çevreye ulaştığımızı da anlatmış oluruz sanırım.

Feshane’de açtığımız stant’ ta tanışma fırsatı bulduğumuz ve Gazete İSTAMONU’ya abone olan değerli okurlarımıza bu vesileyle şükranlarımızı sunuyor, reklam vererek desteğini hissettiren, azmimizi taze, şevkimizi diri tutan siz değerli hemşerilerimize bize duyulan güvene layık olacağımızın sözünü veriyoruz.

**********
FETİH
Geçtiğimiz hafta İstanbul’un Fethini kutladık. 559 yıl önce bir çağın kapanıp yeni bir çağın açıldığı İstanbul’un fethi, tarihsel boyutuyla tüm dünyada takdir gören bir zaferdir. Biz bu konuyu hem geçen sayımızda hem de bu sayımızda geniş bir şekilde işledik, bu vesileyle bir kez daha Fethin 559. Yıl dönümünü kutluyor, şanlı ecdadımıza rahmet ve minnet duygularımızı yineliyoruz. Ancak, bugün üzerinde durmak istediğimiz, genel anlamda Fetih…

Sözcük anlamıyla Fetih; ’’ bir şehri veya bir ülkeyi savaşarak alma’’ demektir.  Fatih Sultan Mehmet’in anne tarafından Kastamonulu olduğunu hatırlatarak; Kastamonuluların İstanbul’da her geçen yıl artarak devam eden nüfus yoğunluğunu; İstanbul’un Kastamonulular tarafından ikinci kere fethedilişi olarak görebiliriz. Nicelik olarak 1,5 milyona yakın Kastamonulunun yaşadığı İstanbul’da nitelik olarak olmamız gereken yerde miyiz?

Yıllardır bu sorunun yanıtı arandı. Daha önce kaleme aldığımız bir köşe yazısında, İstanbul’a sığıp sığmadığımızı sorgulayıp, sığmakla sığıntı olmanın arasındaki farkı dile getirmiştik. Fethi bu yönüyle ele alacak olursak, her fetih topla tüfekle olacak değil ya… Önce sevgiyle gönülleri, sonra oluşturacağımız sağlam lobilerle İstanbul’un belediyelerini resmi makamlarını fethetmeliyiz. Osmanlı döneminde önemli bir yere sahip olan, padişahların hocalarından, Osmanlı mutfağına yön veren aşçılarına kadar tarihin altın sayfalarında yerini alan Kastamonululara da bu yakışır doğrusu. Bizden sonraki kuşaklara bırakacağımız en büyük miras bu olsa gerektir…

Ve bize bırakılan mirasın bekası için ne güzel hedef gösterir, üstat Arif Nihat Asya;
Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
Dağlardan çektirilen, kalyonlar çekilecek;
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek!

Yürü; hâlâ ne diye oyunda, oynaştasın
Fâtih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!
Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden
Senin de destanını okuyalım ezberden
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden
Elde sensin, dilde sen; gönüldesin, baştasın
Fâtih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!
Yüzüne çarpmak gerek zamânenin fendini!
Göster kabaran sular nasıl yıkar bendini!
Küçük görme, hor görme delikanlım kendini!

Şu kırık âbideyi yükseltecek taştasın;
Fâtih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

İstamonu ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!