Adem Salcıoğlu ile Rota 37 artık İstamonu’da; ilk bölüm Horma Kanyonu…
Eğer Kastamonu toprağında adım atmadık yer kalmayacak diye bir hedef ve iddia ile yola çıkmışsanız, çok çalışmalısınız. Bugün itibarıyla temeli yaklaşık 20 yıla ulaşan bir hayal, üç yıl önce filizlenmeye başladığında şu soruyu sormuştum kendime: ‘Ne kadar sürebilir ki?’ Kastamonu ne kadar büyük bir şehir. Sevdiğim, gönülden bağlı olduğum memleketime, belki de duygusal bir yaklaşımla bakıyor, onun bilinmeyen kıymetlerini keşfederek insanlara anlatmak istiyordum. Başlıklar üç aşağı beş yukarı belliydi. Yaklaşık 3 yıllık bir tahminle çıktık yola. Nereden bilebilirdim ki suyun üstünde görünen parçanın yüz katı, bin katının aslında suyun altında olduğunu. Nereye gitsem kiminle konuşsam elimdeki bilgi nar taneleri gibi çoğalıveriyor, dağılıveriyordu. Hangisini toplayacağımı şaşırıp kalıyordum ortalıkta. Aklımda şu soru; Üç yıl mı? Eğer uzun bir ömrüm varsa (ki bunu bilemiyorum) acaba ömrüm yeter mi? İşte üç yıl oldu bile. Bitmek mi? Hele bir durun. Daha yolun başındayım. İkinci en iyi tahminimi söyleyeyim. Önümüzdeki bir 5 yılda bitmese de belli bir noktaya gelir. Kısmetse, nasipse. Geçtiğimiz bu üç yılda ne oldu derseniz, işte bu köşeden onları ve sonrakileri anlatmaya çalışacağım.
Kastamonu coğrafyasında öğrendiklerimi, şahit olduklarımı, düşüncelerimi; sevgili dostum Hüseyin Karadeniz’in ve Gözde Yüksel hanımefendinin sayelerinde, sekiz yıldır yürekleriyle çıkardıkları Kastamonu’muzun gururu, sesi İstamonu Gazetemizin bu köşesinden ulaştırma şansı buldum sizlere. Mutluyum. Çünkü Kastamonu adına söyleyecek, yazacak çok şeyim var artık. Heybem dolu. Bundan böyle 15 günde bir Kastamonu’muzun değerlerine ve güzelliklerine dair gördüklerimi, duyduklarımı ve hissettiklerimi dilerseniz bu köşeden takip edebilirsiniz.
Öncelikle Kastamonu’yu korumak ve yaşamak istiyorsak, tanımalıyız. Tanımadığımız bir şeyin kıymetini bilip korumamız mümkün olamayacaktır. İşte bana göre bunun da tek bir yolu vardı. Gitmek, görmek, anlamak. Yani uzaktan uzağa değil, birebir şahit olmakla ilgiliydi çözüm. Beni yola düşüren şey tam da bu oldu yani. Büyük küçük demeden bu kutlu coğrafyanın tüm değerlerini birebir şahitlikle tanımak, yaşamak ve tanıtmak. Sonuç mu? İşte yollardayız.
Kastamonu turizm çeşitliliği açısından birçok fırsatı içinde barındıran bir coğrafya. Yüzde 70 orman varlığıyla Anadolu özelinde vahşi bir doğaya sahip bu coğrafya, doğa turizmi adına birçok imkanı toprağında barındırıyor. Bunu tarihsel buluntu ve gerçekten çok zengin kültür dünyasıyla buluşturabildiğimizde, Türkiye’nin en büyük turizm merkezlerinden biri olmaya en güçlü aday aslında. Bunu bir hipotez olarak da buraya not düşebiliriz isterseniz. Çünkü bu köşeden bundan böyle yazacaklarım bu tezin birer ispatı olacak aynı zamanda. İşte başladık bile…
Geçtiğimiz ay, Pınarbaşı 3.Kanyon ve Doğa Sporları Festivaline katıldım. Çadırımı aldım vardım Pınarbaşı’na. Dört gün üç gece boyunca yol arkadaşım Oğuz’la birlikte kamptaydık. Bu seferki kamp Oğuz’un da sayesinde çok daha konforlu geçti açıkçası. Biz festivalin başladığı gün yani Perşembe öğleye doğru vardık kamp alanına. Herkes bir gün önceden alana yerleştiğinden çadırın yeri için seçeneklerimiz pek fazla değildi. Çevrede şöyle bir dolandık ve güzel bir yer kestirdik gözümüze ve hemen başladık çalışmaya bir an önce yerleşebilmek için. Önce zemini kontrol ettim ve çadır için en iyi konumu neredeyse milimetrik olarak ayarladım. Sonrada çadırı açıp yerleştirdim. O arada karşılaştığım bir dostla sohbete dalmışım. Bir ara gözüme ilişti. Oğuz kuru otları yolup yolup getiriyor ve çadırın altına dolduruyor. Müthiş bir fikir. Faydasını 3 gece boyunca gördük. Daha önce çadırda hiç bu kadar konforlu uyuduğumu hatırlamıyorum.
Kanyon ve Doğa Sporları Festivali, ilki 2017 yılında ekim ayında yapılan, KAD yani Kanyon ve Doğa Sporları Araştırma Derneği tarafından organize edilen ve başta Pınarbaşı belediyesi olmak üzere, Umke, Afad, Kadask ve daha birçok kurumun destek ve katkılarıyla organize edilen bir faaliyet. Bu sene üçüncüsü gerçekleştirildi. Benim kanyonla olan hikayem de 2017 yılında yani ilk festivalde başladı aslında. Umke gönüllüsü ve Kadask üyesi olarak katılmıştım o festivale yeğenim ve o zamanlar Rota37’nin yönetmenliğini yapan sevgili Yunus Emre ile. Ancak bizim kanyona girmeyi planladığımız gün suyun aşırı soğuk olması nedeniyle kanyon giriş programı iptal oldu. Biz de yapıldığı kadarıyla Horma’yı yukarıdan, yürüyüş yolundan izlemekle yetindik ve seneye Ağustos ayında yapılması planlanan festivale katılmak için o günden takvimi işaretleyiverdik. Ve 2018 yılında Ağustos ayında yapılan festivale katılarak muradımıza erdik. Horma’yı fethetmeyi başardık. Aslında fethettiğimiz Horma değil de kendi iç dünyamızdaki doğa kavramıydı. Normalde aşılması mümkün olmayan geçitleri teknik, bilgi ve malzeme ile geçmek doğayı yenmek değil de onunla barışmaktı benim için bir anlamda.
Bu iki yıllık deneyimin ardından aslında tam olarak bu yıl temel seviyede bir kanyoncu olduğumu söyleyebilirim. Geçen yılların tecrübesiyle bambaşka bir gözle girdim bu yıl Horma’ya iki gün peş peşe. Geçen yıl tanışma faslını geçtiğimiz için bu sene doyasıya sohbet ettik diyebilirim. Dediğim gibi bu sene ardı ardına iki gün geçiş yaptık Horma’dan. İlk gün KAD ekibiyle, ilk festivalde sohbetiyle bizlere kanyonu sevdiren kıymetli hocam Hasan Gedikli’nin önderliği ve rehberliğinde, Umke, Afad ve Kadask’tan arkadaşlarında yer aldığı kalabalık bir grupla geçiş yaptık. Kanyon geçişi insana üç önemli şeyi çok güzel öğretiyor bence. Doğayı tam anlamıyla keşfetme, kendi sınırlarını ve korkularını tanıma, arkadaşına güven ve ekip ruhu. Hele 12 -13 yaşlarında en genç kanyoncularımız Umay ve Aybüke’nin yüksekten atlama korkularına rağmen suya atladıklarındaki heyecan ve sevinçleri görülmeye değerdi doğrusu. İlk geçişi 18 metrelik yüksekten Ilıca’nın serin sularına kendimi bırakarak tamamladıktan sonra ertesi gün için dinç olabilmenin umudu ve niyetiyle kamp yerine dönüp dostlarla biraz muhabbet ettikten sonra çok geç olmadan istirahate çekildik. Ertesi gün KAD ekibinden ayrı olarak Pınarbaşı ekibiyle geçiş yapacaktık. Bu nedenle KAD ekibinden daha önce girecektik kanyona. Bu da sabah çok daha erken kalkmak anlamına geliyordu. Ertesi sabah erkenden kalktık. Biraz kendimi dinledim. Önemli bir sorun görünmüyordu. Hamlığın verdiği biraz ağrı sızıyı saymazsak. Ekip gelmeden hazır olmak için hemen işe koyulduk. Hazırlık süreci; neopren kıyafetin giyilmesi, emniyet kemerinin takılması, can yeleği, kask, eldiven ve iple iniş için zorunlu karabina ve sekizli takımı. Kamera, yedek pil, su ve yiyecek. Her şey tamam, ekipte geldi. Pınarbaşı Kanyon Grubu Hasan Arslan abinin önderliğinde Pınarbaşı esnafından oluşuyor. Eğlenceli bir grupları var. O gün bize Pınarbaşı Belediye Başkanı Sayın Şenol Yaşar da eşlik etti. Sayı az olunca geçiş hem daha eğlenceli hem de daha hızlı oluyor. Hasan abi normalde kendi geçişlerinin çok daha eğlenceli olduğunu söylüyor. Kanyon içinde mangal bile yapıyorlarmış. ‘Abi en kısa zamanda bende geleceğim o geçişlere’ diyorum. ‘Memnuniyetle diyor.’ Kısmet bakalım. Rota37 için çok güzel bir bölüm hazırlamayı düşünüyorum.
Şimdi biraz Kanyon içinden detay vermeye çalışayım. Nedir nasıl bir şey. Kanyon öncelikle nehirler tarafından oluşturulmuş çok derin ve dar vadilere verilen ad. Hani insanların tatil merkezlerinde gittiği şu aqua parklar var ya onun son derece doğal olanını düşünün. Tam anlamıyla eğlenceli bir yer. Kanyonlarda suyun gücüne, dev kayalar üzerindeki işçiliğine ve sanatına net bir şekilde şahit olabilirsiniz. Dış dünyadan soyutlanır kısa süreliğine de olsa bambaşka bir alemde bulursunuz kendinizi.
HORMA KANYONUHorma Kanyonu giriş noktasından Ilıca şelalesinde biten çıkış noktasına kadar yaklaşık 3 kilometre. Kanyon içinde yükseklikleri 7 ile 20 metre arasında değişen 9 geçiş noktası var. Bunların 4’ü hariç diğerlerini atlayarak geçmek mümkün. Yükseklik korkunuz yoksa eğer. Bunun dışında bolca atlama noktası, yüzerek geçebileceğiniz uzun ve dar geçitler. Kimi yerlerde dev kayaların kapattığı tünel geçitler. Ve en nihayetinde muhteşem Ilıca. Ilıca’dan atlamak en keyiflisi. Atlama tekniğini bildikten sonra herhangi bir riski yok. Dengesiz atlar da biraz yan düşerseniz sağlam bir ılıca tokadı yersiniz o kadar.
Yine iki hafta önce Pazar günü 8 kişilik bir grupla Ersizlerdere Kanyonunu geçme fırsatım oldu. Ersizlerdere de harika bir kanyon. Ona da başka bir yazıda değinmek istiyorum. Şimdi sırada diğerleri var. Ve en sonunda nihayet Valla inşallah. Valla için çok acele etmeye niyetim yok. Kendimi tam hazır hissedene kadar girmeyi düşünmüyorum. Anlatılanlar ve izlediklerim ışığında Valla çok ileri düzeyde kondisyon gerektiriyor. Ve ciddi anlamda tehlikeli bir kanyon. Ancak Horma için söyleyebileceğim, son derece güvenli olduğu. Yeter ki temel kurallara dikkat edilsin. Belki profesyoneller yanlış bulabilir ama hani sokakta başınıza bir şey gelme olasılığından çokta fazla değil bana göre Horma’daki riskler.
Kastamonu kanyon turizmi açısından oldukça uygun bir coğrafya. Bildiğim geçtiğim için söylüyorum, Horma ve Ersizler bir eğitim kanyonu olabilir. Horma Kanyonu hem yapı hem konum itibarıyla Türkiye’nin dağcılık ve kanyoning eğitim merkezi olabilir. Kastamonu birçok alanda yapabileceği gibi, Kanyon turizmi açısından da kendine uygun bir model geliştirerek Türkiye’nin Kanyon turizmi merkezi olabilir. Bu hiçte zor bir şey değil. Yeter ki kurumlarıyla, halkıyla bu konuda sağlam bir irade ortaya konabilsin. Birbirimizle uğraşmak yerine geleceğe, geleceğimize ve değerlerimizi koruyarak değer üretmeye odaklanabilelim.
Konu Kastamonu olunca yazacak söyleyecek çok söz var. İnşallah bu köşeden bundan böyle gördüklerimi ve hissettiklerimi paylaşmaya devam edeceğim. Hoşça kalın, Kastamonu’yla kalın…