ÖZELHABER – Türkolog Sezgin Gülcan, Kültür Bakanlığınca önerilerek Türksoy teşkilatınca Kültür Başkentliği ilan eden Kastamonu’nun, ebedi kardeş topluluklar arasında zedelenen güveni yeniden tesis etmek için bir fırsat olduğunu vurguladı.
Aslen Şenpazarlı olan ve yaklaşık 25 yıldır Türk Dünyası ile ilgili çalışmalar yapan Türkolog Gülcan, 20-30 yıl öncesinde Türkiye’den giden iş adamlarının ve akademisyenlerin neden olduğu birtakım sıkıntıların bu süreç içerisinde oluşturulacak iş birlikleri ile yeniden normale döndürülme fırsatının iyi değerlendirilmesi gerektiğine işaret ederek, başkentlik fırsatının ticari ve kültürel birçok kazanımı da beraberinde getireceğini ifade etti.
Malazgirt öncesi de vardık
Kastamonu’nun sadece evliyalar diyarı olmadığını belirten ve Türklerin tarihin en eski çağlarından bu yana her zaman çeşitli medeniyetler için başkentlik özelliği taşıdığını söyleyen Gülcan, Malazgirt zaferin öncesinde başlayan ve Yesevi erenlerinin akınların altyapısı maksatlı ziyaretlerinden nasibini alan ve Anadolu’da Türklüğün önemli bir merkezi konumunda bulunan Kastamonu’nun Türk Dünyası için de önemli bir kent olduğunu kaydetti.
Kültür Başkentliği çalışmalarının sadece kültürel alışverişle sınırlandırılmasının eksik kalacağına işaret eden Sezgin Gülcan, Kastamonu’nun tanıtımı noktasında elde bulunan zengin argümanların, tarihi altyapının ve değerlerin bu süreçte doğru bir şekilde aktarılarak, geçmiş bazı ilişkilerden kaynaklı sorunların giderilerek bizim iş dünyamızla ticaret yapabilmeleri noktasında duydukları güvensizliğin ortadan kaldırılmasının gerekliliğine dikkat çekti.
Türk Dünyası Asya topluluklarından ibaret değil
1992 yılında ilk defa Kırgızistan’a gittiğinde orada karşılaştığı insanların babaannesi gibi konuştuğunu aktaran Gülcan, “Bizim eskiden kapılarımızdaki açkı denilen kilitler bahçe avluları, karakovan dediğimiz arılar için yapılan sepet kovanlar, kapı tokmakları gibi onlarca objeyle sanki köyümüzde yaşıyor hissiyle ve sıcaklığıyla karşılaşırdık. Bu genlerimizde bir tanışıklık olduğunu da gösteriyor. Bu boylarda elbette zaman ve tarihsel süreçte farklı kollarla kaynaşmak suretiyle değişimler yaşanmış, 1991 yılında birçoğu özgürlüğüne kavuşmuş bu topluluklardan ibaret olmayan bir dünya o bölge. Rusya sınırları içinde muhtar özerk öyle bölgeler var ki, ta Japon Denizi’nden başlayarak Yakutlar, Altaylar, Başkırtlar, Kazanlar gibi Tebriz Erdebil bölgesindeki ve Afganistan’ın kuzeyinde yer alan Mezarı Şerif gibi yine orta doğuda kalmış Musul, Kerkük, Halep ve Telafer gibi Türkmen yurtları bulunuyor. Aynı zamanda sadece Asya değil Balkanlarda da ciddi anlamda Türk boyları hala günümüzde mevcut durumdadır. Yani Türk Dünyası olarak yüzlerce renk iplikten dokunmuş bir kilim gibiyiz aslında” diyerek tarihin her döneminde birçok coğrafyada izlerin mevcut olduğunu belirtti.
Aradan geçen ve göçler ya da tarihsel olaylarla boyların bağlarının koptuğunu, dillerin karıştığını ve ortak dilin de kaybolduğunu söyleyen Sezgin Gülcan, Kazak alfabesinin 40 harf, Kırgız alfabesinin 28 harften oluştuğunu örnek vererek ortak dil oluşturmanın zorluğuna dikkat çekerek akraba topluluklardan hangisine gidilirse gidilsin günümüz Türkçesi ile yüzde 50 oranda anlaşma olanağının hala mevcut olduğunu belirtti.
Kastamonu sadece evliyalar şehri değildir
Kastamonu’nun bilinenin ötesinde derin bir tarihe sahip olduğunu vurgu yapan Gülcan şunları aktardı: “Her şeyden önce Kastamonu’nun tarihsel derinliğini ifade etmekte yarar var. Kastamonu Malazgirt’in fethinden önce Yesevi erenlerinin yoğunlukla gönderildiği bölgelerden biridir. Bir takım Kastamonu’yu anlatan kitaplarda da çoğunlukla gördüğümüz bir tabir vardır: Evliyalar Şehri… Aslında bu altyapıyı Yesevi kültürüne sahip erenlerin oluşturduğunu, özellikle akınlar öncesinde bölgenin altyapısını öğrenmek amacıyla gönderilmiş safi Türk ve Maturidi mezhebi mensubu erenlerin altyapısını teşkil ettiği bir vilayettir Kastamonu. Kastamonu’muzun hala bugün bile bazı köy isimlerimize baktığımızda Ayvat gibi, Ören gibi, Kayı gibi isimlerin Türk Dünyası’nda da yaygın kullanılan isimler olduğunu görürüz. Hatta aynı köy isimlerini Araç’ta, İnebolu’da, Taşköprü’de de görmek mümkündür ve hala kullanılmaktadır. Kastamonu’nun Türklerden öncesinde Bizans hatta adına Paflagonya dediğimiz Gas kavminin yaşadığı derin bir tarihi vardır.”
Türk dünyası bizim sılamızdır
Türk boylarının günümüzde vatan olarak sınırlanmış yerlerde Türkiye için büyük özlem ve kavuşma hayalinde olduklarının da altını çizen Sezgin Gülcan, bu bölgelerin kültürel altyapıları, benzerlikleri kadar önemli olan 100 yıllık bir hasret bulunduğundan bahsederek, Kültür Başkentliği olayının bu hasrete nefes aldıracak bir fırsat olabileceğine dikkat çekti. Günümüzde o toprakların bizim sılamız olduğu vurgusunu yapan Gülcan, özellikle kan uyumunun dikkate alınması gerektiğine işaret ederek bizim tarihsel süreçte yaşadığımız Araplaşma ile uzaklaşmış olsak da kültürel genetiği ön plana alarak çalışmalara bir temel taşı haline getirmemiz gerektiğine vurgu yaptı.
Enver Paşa’nın dedelerinin de Bozkurt ilçesinin Killi Köyü’nden olduklarını ifade eden Gülcan, Sadık Paşa, Halit Paşa gibi birçok komutanın da Kastamonulu olduklarına işaret etti.