Robert Michels, 1911 yılında “oligarşinin tunç yasası” kuramını öne sürerken şunları söylüyordu: “Bir sistemde birey sayısı arttıkça o sistemde bireyler arasında iletişim güçlükleri yaşanmaya başlayacaktır. Bu sorunun giderilmesi için bürokrasi ortaya çıkacaktır ve giderek güçlenen bürokrasi oligarşik bir yapıya bürünecektir. Yani bu zümre, zamanla kendilerine verilen yetkilerden daha fazla yetki kullanmaya başlayacaklardır. Böylece de antidemokratik bir yapı ortaya çıkacaktır.”
Bürokrasiyi oluşturan atanmışlar zaman içinde kendilerini ” devlet” olarak görecekler ve öyle bir hale gelecek ki seçilmişlere bile “pas” vermez olacaklardır. İşte tam burada seçilmişlere dayalı olan demokrasi rafa kalkacaktır.
Siyasal egemenliği elde edenlerin kendilerine bağlı bir bürokrasi oluşturma çabalarının nedeni de budur. Ama zaman zaman bu bürokratik kadrolar sınırlarını fazlaca aşarak söz dinlemez hale gelirler ki o zaman bunlara haddini bildirecek bir köy delisi acilen gerekecektir. Tabi ki demokrasilerde bu köyün delisinin seçilmişlerden olması en akıllıca olanıdır.
Geçtiğimiz hafta AK Parti Kastamonu Milletvekili Murat Demir’in; “Kastamonu’da, halkın oylarıyla seçilmiş bir kişi olarak, bir müdür ile iki şefe sözüm geçmeyecekse, görevi bırakırım” çıkışı ile “Bürokrasideki hantallık” söylemi gündeme bomba gibi düşmüş; ardı ardına açıklamalar yapılmıştı.
Milletvekili Murat Demir 15. Karayolları Genel Müdürlüğü’nün kar temizleme çalışmalarında yürüttüğü çabayı eksik görmüş “Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlı Karayolları, Türkiye’de büyük işler yapmıştır ve yapmaya da devam etmektedir. Ama görevlerini yapmayan şef ve müdürler mazeret arkasına sığınmamalıdırlar” diyerek Kastamonu’da kimi işlerin doğru yürümediğine vurgu yapan bir açıklama yapmıştır.
Biz, aslında bu tür çıkışlara alışık bir toplum değiliz. Hantal bürokrasiyi sorgulayacak, yeri geldiğinde rest çekecek, millet ve memleket davasına sahip çıkacak milletvekilleri gerekli şüphesiz. Özeleştiri yapacak, empati kuracak, hesap verecek bir milletvekili.
TBMM çatısı altında sıkışıp kalınca, oy alınan ve adına hareket edilen milletin günlük yaşantısı, zorlukları, çaresizlikleri görülemez. Nereye ulaşmış olursanız olun, içinden çıkıp geldiğiniz insanların uzağında kalırsanız, yararlandığınız birçok ayrıcalık insanların gözüne batmaya başlar ve o insanların akıllarında böyle kalırsınız.
Haklının ve hak edenin yanında olmak için biraz da deli (!) olmaya gerek varmış, öyle anlaşılıyor…
Robert Michels, 1911 yılında “oligarşinin tunç yasası” kuramını öne sürerken şunları söylüyordu: “Bir sistemde birey sayısı arttıkça o sistemde bireyler arasında iletişim güçlükleri yaşanmaya başlayacaktır. Bu sorunun giderilmesi için bürokrasi ortaya çıkacaktır ve giderek güçlenen bürokrasi oligarşik bir yapıya bürünecektir. Yani bu zümre, zamanla kendilerine verilen yetkilerden daha fazla yetki kullanmaya başlayacaklardır. Böylece de antidemokratik bir yapı ortaya çıkacaktır.”
Bürokrasiyi oluşturan atanmışlar zaman içinde kendilerini ” devlet” olarak görecekler ve öyle bir hale gelecek ki seçilmişlere bile “pas” vermez olacaklardır. İşte tam burada seçilmişlere dayalı olan demokrasi rafa kalkacaktır.
Siyasal egemenliği elde edenlerin kendilerine bağlı bir bürokrasi oluşturma çabalarının nedeni de budur. Ama zaman zaman bu bürokratik kadrolar sınırlarını fazlaca aşarak söz dinlemez hale gelirler ki o zaman bunlara haddini bildirecek bir köy delisi acilen gerekecektir. Tabi ki demokrasilerde bu köyün delisinin seçilmişlerden olması en akıllıca olanıdır.
Geçtiğimiz hafta AK Parti Kastamonu Milletvekili Murat Demir’in; “Kastamonu’da, halkın oylarıyla seçilmiş bir kişi olarak, bir müdür ile iki şefe sözüm geçmeyecekse, görevi bırakırım” çıkışı ile “Bürokrasideki hantallık” söylemi gündeme bomba gibi düşmüş; ardı ardına açıklamalar yapılmıştı.
Milletvekili Murat Demir 15. Karayolları Genel Müdürlüğü’nün kar temizleme çalışmalarında yürüttüğü çabayı eksik görmüş “Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlı Karayolları, Türkiye’de büyük işler yapmıştır ve yapmaya da devam etmektedir. Ama görevlerini yapmayan şef ve müdürler mazeret arkasına sığınmamalıdırlar” diyerek Kastamonu’da kimi işlerin doğru yürümediğine vurgu yapan bir açıklama yapmıştır.
Biz, aslında bu tür çıkışlara alışık bir toplum değiliz. Hantal bürokrasiyi sorgulayacak, yeri geldiğinde rest çekecek, millet ve memleket davasına sahip çıkacak milletvekilleri gerekli şüphesiz. Özeleştiri yapacak, empati kuracak, hesap verecek bir milletvekili.
TBMM çatısı altında sıkışıp kalınca, oy alınan ve adına hareket edilen milletin günlük yaşantısı, zorlukları, çaresizlikleri görülemez. Nereye ulaşmış olursanız olun, içinden çıkıp geldiğiniz insanların uzağında kalırsanız, yararlandığınız birçok ayrıcalık insanların gözüne batmaya başlar ve o insanların akıllarında böyle kalırsınız.
Haklının ve hak edenin yanında olmak için biraz da deli (!) olmaya gerek varmış, öyle anlaşılıyor…