featured
  1. Haberler
  2. GÜNDEM
  3. KAPRİSE GEREK YOK DOSTUM!

KAPRİSE GEREK YOK DOSTUM!

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Karadeniz yazdı: “KAPRİSE GEREK YOK DOSTUM!”

Biraz kaba olacak ama bir Anadolu sözü ile girmek istiyorum konuya: Ev danasından öküz olmaz!

Bir yergidir bu aslında. Doğrudan insana yöneliktir ve şu anlama gelir: İçimizden biri ne kadar başarılı olursa olsun, ne kadar iyi görev yaparsa yapsın onu büyümüş, büyük, başarılı olarak kabul etmekte zorlanırız. Ama dışarıdan onun yarısı etmeyen biri gelse de katılsa içimize baş tacı ederiz.

Bu bir emek, çaba ve başarıyı değerlendirme biçimimize ilişkin bir bakış açısını yansıtır. Doğal olarak, boşuna da bizden çıkmış değildir.

Konu emeğe saygı, başarıya alkış konusudur. Meyve veren ağaç taşlanırken meyve vermeyeni yalnızca gölge yapar. Biz de o gölgede oturup meyve vereni taşlar dururuz.

Önce şunu kabullenelim: Biz, kendimizden başkasına, kendi başarımızdan (!) başkasının başarısına de-ğer ver-me-yiz….

Bunun birden çok nedeni var. Hepsinden önce, birilerinin öne çıkmasına, önümüze geçmesine tahammül edecek kadar demokratik, kültürel ve ahlaki olgunluğa erişmemişizdir. Onun bizi gölgede bırakacağından ürkeriz. Statü yitirmekten çekiniriz. Çarçabuk düşman ediniriz onu. Elimizden gelirse de bir kaşık suda hallederiz.
Bakın.
Futbol maçlarımız çok güzel örnektir buna. Kendi sahamızda bir takıma yenildiğimizde tüm tribün sahaya iner , galip konuk takımı haşat ederiz. Yedekler, malzemeciler ve masörler dahil.

Yahu arkadaş!

Adamlar güzel oynamış, başarılı olmuş. Alkışlasana! Bir ceza vereceksen (ki bu asla şiddet içermemeli) beceremeyen kendi takımına versene. Yok! Sen bizim beceriksiz takımı nasıl yenersin? Yer misin, yemez misin….

Bu tutumun ardında hedefsizlik vardır, ufuksuzluk vardır, hazımsızlık vardır, özgüven eksikliği vardır, beceriksizlik, basiretsizlik vardır ve bunların toplamından oluşan kocaman bir kapris vardır. Yeni deyimle misyonsuzluk vardır, vizyonsuzluk vardır; yetmezlik, yetememezlik vardır.

Tek tek kişilerin kaprisi bu yazının konusu değil. Kurumlardan, kuruluşlardan söz etmeye çalışıyorum.

Az gelişmiş bir ülkede gelişmenin ilk adımı işi bilenin bulunması, işi yapanın ve başaranın alkışlanması; desteklenmesi, özendirilmesi, maddi manevi güç desteği verilmesi olmalıyken paçasından tutup aşağı aşağı çekmek tam bir geriliktir. İleri derecede ölümcül hastalıktır.

Rahat olun kardeşim. İçimizden birinin başarısı ona bir katıyorsa emin olun size, kurumunuza, kuruluşunuza memleketinize, hemşerinize, milletinize on katıyordur.

Çelme takmak, paçadan çekmek aşağıdan işler olduğu için mertliğe de pek uymaz hani!

Sen istediğin kadar çelme tak, paçaya çalış, yarın sana iki soru sorarlar apışıp kalırsın. Birincisi: O arkadaşımızı harcamakla eline ne geçti? İkincisi: Sen ne yaptın?

Sen başarılıysan zaten kaprise gerek kalmaz; ayaktan, paçadan çalışmaz, en tepeden yani akıldan, erdemden çalışırsın.

Yani, kaprise gerek yok be dostum!

En azından kendi geleceğini kendine güldürme.

Sivri sinek saz olalım dedik, işte!

Ve son olarak;

Geçtiğimiz Çarşamba akşamı Kastamonu Dernekler Federasyonu ve Federasyona bağlı başkanlarla Kas-Der genel merkezine hayırlı olsun ziyareti yapıldı.

Ziyarette ortaya çıkan tablo birlik açısından çok önemli. Küçümsenemeyecek güzellikte. Yıllarca bu fotoğraftan ibaret görüntülere bile hasret kaldık diyebilirim.

Tüm başkanların ağzında aynı cümle “birlik” tabi içi ne kadar dolu, doldurulabilir. Göreceğiz. Ancak birlik denilince bunun söz ve fotoğraftan öteye gitmesi gerekiyor.

Benim şu an ki gördüğüm birlik gayretlerinin Başkan Orhan Gümüş ve Selami Çelebioğlu tarafından dilendirilmesinin diğer federasyon başkanlarının da istemesi ve örnek göstermesi güzel.

Benim gördüğüm birbirinin farkına varmaktan öteye çok fazla adım atılamayacağı, yanılmak mı? İnşallah yanılırım. Bunu iyiyi aramaya yönelik bir eleştiri olarak kabul etmenizi dilerim.

Aslına bakarsanız karamsar oluşuma en büyük etken, derneklerin işlevsellik konusunda yeterli dinamizmi elde edememesi ve etkiyi ortaya koyamaması. Çünkü sivil toplum örgütlerini etkili kılan başta programlarıdır. Programlarına koydukları hedeflerin gerçekleşelebilirlik düzeyidir. Hamasetten arınmış, rasyonel, sonuç alıcı hedefler önceliklidir. İkincisi ise bu programı yürütücülerin doğru kişiler olarak işin başına geçmesidir. Duygular aklı yönetecek olursa işin sonu hüzünlü olur. Belki de daha önce tanık olmuşuzdur (!) böylesi sonuçlara.

Sivil Tolum Kuruluşlarının ederi, kendi kamuoyunun beklenti düzeyini karşılama düzeyi ile belirlenir. Kendi çalıp kendi oynayan bir üst kadronun bolca kahvaltı yapmasından sadece obezite ortaya çıkar ve o obez, günün birinde hareket edemez duruma gelir. Sivil Toplum Kuruluşunun kendi kamuoyu süreçte kendisini göremez, hissedemez ve mutluluk duyamazsa havanda su dövülmüş olacaktır.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

İstamonu ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!