Türkiyenin en eski şirketi Hacı Bekir, 242 yıldır ağızları tatlandırıyor
Türkiye’nin bilinen en eski firması ve dünyanın da en eski markalarından biri olan şekerci Ali Muhiddin Hacı Bekir, 2,5 asırdır değişmeyen lezzeti ile ağızları tatlandırmaya devam ediyor.
Türk lokumunun dünyaca ünlü markası haline gelen firma, 100’ü aşkın çeşidi ile raflarda yerini alıyor.
Kastamonu’nun Araç ilçesinden İstanbul’a gelerek 1777 yılında Bahçekapı’da açtığı küçük şekerci dükkanında, lokum ve akide gibi şekerlemeleri imal edip satmaya başlayan, 1817-1820’de hac görevini yerine getirmesiyle de “Hacı Bekir” olarak anılan şekerci Hacı Bekir Efendi’nin şirketi, bugün 2,5 asra yaklaşan bir maziye sahip…
1811’de Alman bilim adamı Kirchhoff tarafından bulunan nişastayı un yerine kullanarak şeker ve nişasta bileşimi ile bugünkü lokumu üreten Bekir Efendi, kendi eliyle yaptığı imalat ve hassas çalışmalarıyla Türk şekerleme ve lokum çeşitlerini geliştirdi.
Akide ve lokumlarının ünü Osmanlı sarayına ulaşınca Hacı Bekir Efendi, modern Osmanlı’nın kurucusu, yenilikçi padişah 2. Mahmud tarafından Nişan-ı Ali Osmani’nin 1. Rütbe Nişanı ile sarayın şekercibaşılığına layık görüldü. Sarayın şekerlemeleri Hacı Bekir Efendi imalathanesinden alınmaya başlandı.
Roman ve yazılarda yer aldı
Türk-Osmanlı toplumu ve tarihinin bir parçası halinde kültür ve geleneğe yerleşen Hacı Bekir, özellikle zamanın yaşam tarzını belgeleyen roman ve yazılarda yer aldı, 19. ve 20. yüzyıl başlarındaki İstanbul mozaiğinin parçaları olan yabancı sanatkarlar tarafından kaleme alındı, hatta dönemin ünlü ressamlarından Maltalı Amadeo Preziosi fırçasıyla resmedildi.
Zamanın yaşamını ve Hacı Bekir Efendi’yi resmeden ve orijinali Paris Louvre Müzesi’nde bulunan 43×58 santimetre boyutlarındaki sulu boya tablonun litografik reprodüksiyonu, 214 numara ile Topkapı Sarayı’nda sergileniyor.
Hacı Bekir Efendi’nin vefatını takiben, önce oğlu Mehmed Muhiddin Efendi, onun vefatıyla da torunu Ali Muhiddin Hacı Bekir işleri devraldı. Aynı prensip, yetenek ve meslek aşkıyla işi devam ettirmeleri sonucu sarayın şekercibaşıcılık unvanı onlarla beraber babadan oğula devam etti.
Saray tarafından 1873 yılında Avusturya-Macaristan imparatoru Franz Joseph himayesinde Viyana’da düzenlenen fuarda Osmanlı şekerlemelerini tanıtmakla görevlendirilen Mehmed Muhiddin Efendi, fuar komisyonu tarafından verilen gümüş madalya ile döndü. Fuarda tüm batılı ülke katılımcılarının birer marka kullandığını gözlemleyen Mehmed Muhiddin Efendi, yurda dönüşünde, kazandığı gümüş madalya ile Osmanlı’nın ve firmasının ilk markasını oluşturdu.
Turkish Delight
Hacı Bekir Efendi’nin İngiliz müşterilerinden bir gezginin, beraberinde götürdüğü lokumları ülkesinde kendi taktığı adı ile ikram etmesi sonucu Türk lokumu, o günden bugüne İngilizce konuşulan ülkeler ve dünya genelinde “Turkish Delight”, Fransa ve Balkanlarda ise “Lokoum” olarak biliniyor.
Hacı Bekir Efendi’nin, lokum ve akidenin yanı sıra sallama kazanlarda yapılan badem şekeri, haşlanmış bademlerin soyulup havanlarda dövülerek şeker ve şeker şerbeti ile yoğrulup şekillendirilen çeşitli badem ezmeleri ile günümüze kadar ulaştırdığı ilgi ve şöhret, şimdilerde ailenin en genç üyeleri tarafından dünyanın çeşitli yerlerine ulaştırılıyor.
Bekir Efendi, inovasyon peşinde
Ailenin 6. kuşak üyesi Leyla Celalyan, 1777’te kurulan şirketin, dönemin ticaret merkezi olan Eminönü’nde başladığını anımsatarak, büyük dedesi Bekir Efendi’nin yurt dışında Osmanlı kültürünü tanıtmak için gittiği Avrupa şehirlerinde nişastanın ve rafine şekerin kullanıldığını fark ederek o dönemlerde bile inovasyona imza attığını anlattı.
Celalyan, Bekir Efendi’nin döndükten sonra öğrendiklerini alıp yüzyıllardır pekmezle, balla yapılan Türk lokumu reçetesine, bu yeni inovasyonları eklediğini ve şu anda yenilen küp formlu hafif elastik dokulu lokumu ürettiğini söyledi.
Gelinen noktada 30’un üzerinde lokum çeşidi, 15 akide, şekerlemeler ve ezmelerle birlikte 100 ürün çeşidinin üzerine çıktıklarını bildiren Celalyan, asırlık şirket olmanın; avantajların yanı sıra kendilerine yüklediği sorumluluklar da bulunduğunu dile getirdi.
Celalyan, bu zamana kadar gelmiş Türkiye’nin en eski aile şirketi olduklarına işaret ederek, şunları kaydetti:
“Büyüklerimiz, teknoloji yokken ne şartlarda neler neler yapmışlar. Bunu düşününce insanın omzuna biraz yük biniyor. Bu tatlı bir sorumluluk tabii… Başardığında getirdiği haz çok daha yüksek oluyor, bizi motive eden de bu…Genç bir aile üyesinin, şirkete adapte olmakta yaşadığı zorluk yok. Ben de kardeşim de küçük yaştan beri, bu şirket kültürünün, dükkanların, ürünlerin içinde olduğumuz için dünyada olanları buraya adapte edip, daha iyi hizmet ve lezzet yaratıp bu şekilde ilerlemeyi amaçlıyoruz.”
“Şirketi satmayı hiç düşünmedik”
Leyla Celalyan, önemli teklifler gelmesine rağmen şirketi satmayı hiç düşünmediklerini ifade ederek, “Burası bizim için işten, ticarethaneden çok daha büyük bir şey. Ailemizden, bizden bir parça. Bu bizde bulunmalı diye düşünüyoruz. Gelecek kuşaklarda da umarım şartlar ve duygular aynı kalır.” diye konuştu.
Asırlık şirket olmanın sırlarına değinen Celalyan, kalite standardı ve özünden sapmamanın bu anlamda çok önemli olduğunu vurgulayarak şu değerlendirmelerde bulundu:
“Tabii ki, zamanın gereksinimi, değişen şartlar, değişen trendler işe bir şekilde adapte edilmeli ama şirketin kimliği kesinlikle korunmalı. Bugüne kadar gelebilen şirketler, muhtemelen bunu yaparak geliyorlar. Sürdürülebilirliğin temelinde, özünden şaşmamak yatıyor. Çalışanlarımız açısından da çok şanslıyız. Mesela 65 yıllık Seyfi Usta’mız var. Herhalde bu şirkete 14-15 yaşında girdi. İlk günkü gibi o şevkle, motivasyonla çalışıyor. Burayı belki hepimizden daha çok sahipleniyor.
Bekir Efendi’yle başlayan usta-kalfa ilişkisi bugünlere kadar gelebildi, bu konuda çok şanslıyız. Bir aileden birkaç üye burada yetişti, üretti, işi öğrendi, başka yere gitse, memlekete dönse de bu kültürün bir parçası oldular. Hem kendileri bir şeyler öğrendiler hem de bize bir şeyler kattılar.”
“Şeker katkısız, tatlandırıcılı lokum üretmeye başladık”
Ailenin 6. kuşağından Celalyan, müşterileri de ailenin bir parçası olarak gördüklerini ifade ederek, her jenerasyondan müşterilerin, zamanla kendileriyle birlikte çocuklarını, torunlarını da getirdiklerini, zamanında kendi dedesiyle gelen kişilerin şimdi torunlarını getirdiklerini, geleneklerin gittikçe nesilden nesile aktarıldığını söyledi.
Değişen şartlara uyum sağlarken geleneksellikten şaşmak istemediklerini belirten Celalyan, şunları kaydetti:
“Bugün makineler bizim üretimimize de girdi ama bizde asla ‘bir makinede 20 dakika kaynayacak, dökülecek gibi bir’ koşul uygulanmıyor. 20 dakika kaynatmaya bakılır ama usta her zaman bunu kontrol eder. Ham madde değişiyor, sıcaklık şartı değişiyor, makineler geldiği için asla tam standardizasyon yok. Her zaman kendi reçetemize uygun şekilde yapılıyor, beklemesi de bu şekilde yapılıyor. ‘Ürünümüz bitti, hemen ürün çıkaralım’ gibi beklemeden ürünü tepsiden asla almayız. Üretime her ne kadar yeni şeyler gelse de biz ürünümüzde ilk günkü tadı korumak için her şeyi yapıyoruz. Yeni tatlar, yeni yöntemler ekliyoruz. Mesela, günümüzün en önemli konularından biri şeker. İnsanların yeme alışkanlığı değişiyor ama bunun yanı sıra bir de şeker hastası insanlar var. Onlar için şeker katkısız, tatlandırıcılı lokum üretmeye başladık.”
“Bayram havası bize bir ay önceden geliyor”
Leyla Celalyan, gençlere yönelmek için değişik tatlar ve çeşitler ürettiklerini, “ikisi bir arada” gibi nane-limon tadı içeren ürünler sunduklarını ifade ederek, sürdürülebilir ve doğaya zarar vermeyecek malzemeler kullandıklarını, malzemelerin yüzde 99’unu Türkiye’den tedarik ettiklerini anlattı.
Online satışlarda da son dönemde önemli ivmelenme yaşadıklarını vurgulayan Celalyan, gençler arasında da ürünlere artan bir talep olduğunu söyledi.
Celalyan, özel günlerde satışlarının arttığını belirterek, “Bayram havası özellikle bize bir ay önceden geliyor. Bundan çok memnunuz. Yılbaşında da talepler artıyor. Biz de özel günlerde özel ürünler, kampanyalar yaparak müşterilerimize sunuyoruz.” dedi.