Tosyalı emekli mülki idare amiri Nevzat Sinan’ın yeni kitabı “Elvide” yayına hazırlanıyor.
Emekli Mülki İdare Amiri Nevzat Sinan ‘Elvide’ adlı yeni kitabının yayımlanacağını duyurdu. ‘Salıncak’ ve ‘Depremde Aşk, Aşkta Deprem’ adlı kitaplarının ardından üçüncü kitabı olan “Elvide” raflarda yerini almaya hazırlanıyor.
Dört ayrı bölümden oluşan kitabın ilk bölümü ‘Elvide’ hayatı zorluk ve acı ile geçmiş, kimine göre meczup, kimine göre evliya bir kadının hikayesini anlatıyor. Hikâyede Kurtuluş Savaşında önemli rolü olan Şehit Şerife Bacı ve İnebolu’nun Denk kayıkçıları da öne çıkıyor.
İkinci bölüm ‘Ateş Kaptan’, Kurtuluş Savaşı yıllarında denizcilik yapan bir grup adamın kahramanlıklarını anlatılıyor.
Üçüncü bölüm ‘Yıkılmaz Apartman’, Kastamonu’da 11 Ağustos günü gerçekleşen sel sonrasında afetzedelerin gerçek hikayeleri anlatılırken son bölüm olan ‘Kadın’ da ise Kastamonu yöresinde yaşanmış bir dramın hikayesi yer alıyor.
Yazar Nevzat Sinan kitaba ismini veren Elvide’nin hikayesinden şu kesiti paylaştı:
“Sabah Safinaz diğer kadınlardan duyduğu bir kadını anlattı. Geçen yıl Aralık ayında yaşanan, Şerife isimli çocuklu bir dul kadının hikâyesiydi bu. Şerife’nin kocası Çanakkale Savaşının son günlerinde şehit olmuş, kocası öldükten sonra doğan bebesiyle kağnı ile cephane taşımaya başlamış. Şimdi Şerife’nin yaşadıklarını görelim.
Hafiften bir yağmur çiseliyordu. Şerife kağnının önünde öküzleri Kocabaş ile Sarı’nın çektiği kağnı ardında usul usul yürüyorlar. Kağnının tekerlerinin çıkardığı sesler bir ağıt gibi ormanı kaplıyor, Şerife sesi duydukça daha hüzünleniyordu. Kocası Çanakkale’de şehit düştüğünden beri her şey onu hüzünlendiriyordu zaten. Yolun sağında solunda daha önce geçen, tekerlekleri kırılmış, dağılmış kağnı artıkları vardı, onları da gördükçe hüznü daha çok artıyordu. Bir ara hafiften bir ağlama sesi duyar gibi oldu. Kağnıyı durdurup kağnının arkasında yatmakta olan bebesinin yanına gitti. Bebeğine daha isim koymamıştı, onu “Bebekız” diye severdi. Bebekız annesinin kokusunu alınca gözlerini açtı, ona gülümsedi. Şerife bebekızı kucağına aldı, gözlerine baktı. Onun da gözlerinde derin bir hüzün gördü ve yine ağlamaya başladı. Ama gözyaşlarını bebe kıza göstermemeye çalışıyordu. Bebekızı kucağında hafif hafif sallayarak tekrar uyuttu. Üstünü dikkatlice örttü. Havada kararmaya yüz tutmuştu. Gece iyice kararmadan karargâha ulaşması lazımdı. Yine kağnının önüne geçti öküzlerine “Dah!” dedi, kağnının tekerlekleri büyük bir gıcırtıyla dönerken yürümeye başladılar. Önlerinde dik bir tepe vardı. Tepeyi aştıktan sonra yol daha kolaydı. Karargâha da çok yol kalmıyordu. Tepeyi tırmanmaya başladılar. Yukarı doğru giderken tekerleklerden çıkan ses daha hüzünlü çıkıyordu. Tepenin en yüksek yerine varmaya yirmi adım kala kağnı durdu. Şerife döndü arkaya baktı, Kocabaş dizlerini büktü. Yavaş yavaş yere oturdu. Sarı da bütün yük onun omzuna bindiği için o da oturdu. Şerife ne yapacağını şaşırmıştı. Hemen Kocabaş’ın yanına vardı, başını okşadı. Hayvan, tepenin eğimi ve yükün ağırlığından ter içinde kalmıştı. Derin derin soluk alıp veriyordu. Şerife Kocabaş’ın çok yorulduğundan yattığını düşünerek, öküzlerin boynundaki boyunduruğu çıkardı. Biraz dinlensinler sonra devam ederiz diye düşündü. Tekrar Kocabaş’ın yanına çöktü, başını okşayıp sırtını sıvazladı. Kocabaş’ın koca gözleri yavaş yavaş kapanıyordu. Şerife Kocabaş’ın gözlerini görünce korkmaya başladı. “Kulun kölen olayım Kocabaş ölme, koyma beni yollarda.” diye yalvarmaya başladı. Şerife daima diğer kağnılardan önde gider, herkesten çabuk götürürdü yükünü. Arkadan gelen kağnılar teker teker yanından geçmeye başladılar. En öndeki Şerife en sona kalmıştı. Kocabaş’ın başını okşarken Kocabaş’ın nefesi azalmaya başladı. Kendisini iyice bıraktı. Toprağa başını iyice indirdi, gözlerini bir daha açmamak üzere kapattı. Şerife bir çığlık attı. Çığlığı tüm ormanda yankılandı. Sesini duyup kimse gelmedi. Hava da kararmıştı. İnceden inceden yağan kar tipiye dönüşmüştü. Kağnının arkasına gitti bebekıza baktı. Bebekız dünyadan habersiz uyuyordu. Kağnının başına geldi, Kocabaş’ın yerine kendisi geçmeye çalıştı. Boyunduruğa kendisini vurdu. Sarı öküz de yardımcı oluyordu ama kağnı yerinden kıpırdamıyordu. Şerife yorgunluktan o da Kocabaş gibi yere çöktü. Derin derin soluyordu. Artık vücudu kendisine itaat etmiyordu. Bacaklarını karnına çekti, onun da gözleri kapanmaya başladı. Derin bir uyku üstünü bastırıyordu. Bir süre sonra onun da nefesi azaldı, azaldı azaldı ve nefes almaz oldu. Sanki kendisiyle birlikte nefesi de donmuştu. “
Haber: İSTAMONU