featured
  1. Haberler
  2. EKONOMİ
  3. “Alın terinden akıl terine geçmeliyiz”

“Alın terinden akıl terine geçmeliyiz”

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Türkiye ekonomisini ve faizsiz bankacılık sistemini İSTAMONU’ya değerlendiren Albaraka Türk Kurumsal Krediler Müdürü( Kastamonulu) Hüseyin Tunç, dünyada yeni pazarlar bulan Türkiye ekonomisi için iyimser olduğunu vurgulayarak, “Bundan sonra geleceğimiz nokta, alın terinden ‘akıl teri’ne geçmektir” dedi.

Ekonomi alanındaki sorularımızı yanıtlayan Tunç, şöyle konuştu: “Türkiye ekonomisi için iyimserim. Dünyada, özellikle Avrupa’da ekonomik belirsizlikler devam ediyor, ABD’deki ‘Mali Uçurum’ yeni çıkarılan yasayla şimdilik bir rahatlama gözleniyor.”

Ekonominin% 50’si psikoloji

Ekonominin psikolojiyle bağlantısına değinen ve Başbakan Erdoğan’ın ‘teğet geçti’ sözüne atıfta bulunan Hüseyin Tunç, şöyle devam etti: “Tüm bunlara rağmen ekonominin yüzde 50’sinin psikolojik olduğunu düşünüyorum. İnsanların rahat olması, hükümetin bu konuda dik durması önemli. Mesela Sayın Başbakanın dünyayı sarsan ekonomik krizle ilgili ‘teğet geçti’ tabiri piyasayı zinde tuttu. Bir diğer hususta Türk işadamları artık daha bilinçli hareket ediyor. Son yıllarda Türkiye’nin ihracatı arttı. Dünyada başka pazarlar buldu. Tarımsal ürünlerden sanayi ürünlerine geçiş yaptı. Bundan sonra geleceğimiz nokta, alın terinden ‘akıl teri’ne geçmektir. Patent hakları, hizmet sektöründe markalaşma, marka değerinin artması, ileri teknoloji ürünlerinin üretimi, bilişime önem vermek gibi…”

Tunç: Enerji bağımlılığını ancak nükleer enerji üretimiyle aşabiliriz

Albaraka Türk Kurumsal Krediler Müdürü Hüseyin Tunç, Türkiye’nin cari açığının hatırlatılması üzerine, bunun en önemli nedeninin enerjide dışa bağımlılık ve tasarrufun yetersizliği olduğunu vurgulayarak, “Enerji açığı sorunun tek çözümü nükleer enerji santrallerinin kurulmasıdır” dedi. Tunç şöyle konuştu:

“Türkiye’nin cari açığının en önemli nedenleri: enerjide dışa bağımlılık, üretim yapımızın ithalata dayalı olması ve tasarruf yetersizliğidir. Yurtdışından her yıl yaklaşık 40 milyar ABD Doları enerji ithal ediyoruz. Bu bağımlılığın aşılıp kendi elektriğimizi üretme yolunda adımlar atılıyor. HES (Hidroelektrik Santrali), RES (Rüzgâr Santrali) gibi adımlar atılıyor ama bunlar yetersiz. Sürekli büyüyen, enerji ihtiyacı sürekli artan ve petrolü olmayan Türkiye için tek çözüm yolu nükleer enerji santrallerini kurmasıdır.

Cari açığın oluşmasındaki bir diğer etken, ihraç ettiğimiz ürünlerin yaklaşık yarısının ithal olmasıdır. Otomotiv ihraç ediyoruz, üretimde kullanılan parçaları kendimiz üretmiyoruz, ithal ediyoruz.
Cari açığı düşürmek için üretim yapısını değiştirmemiz, üretimde kullandığımız parçaları kendimiz üretmemiz gerekiyor. Bir üst segmente geçmemiz gerekiyor.”

Katılım Bankacılığı nedir?

Kamuoyunda faizsiz bankacılık olarak bilinen katılım bankacılığının doğuşunu ve klasik bankacılıktan ayıran farklılıklarla ilgili görüşlerini de aldığımız Hüseyin Tunç, konuyla ilgili şunları söyledi:
”Klasik bankacılık 300 yıldır dünya üzerinde var olan bir sistemdir. Katılım bankacılığı ise ve 1960’lı yıllarda ortaya çıktı. İlk uygulama Mısır’da başladı. 1975 yılında İslami Kalkınma Bankası kurulduktan sonra bu sistem birçok İslam ülkesinde devreye girdi.”

Tunç, bu sisteme neden ihtiyaç duyulduğunu ise, şu sözlerle açıkladı: “İslam dünyasında petrol gelirlerinin artması, paranın birikmeye başlaması ile ekonomi insan hayatına daha fazla girmeye başladı. Klasik bankacılık faiz üzerine kurulduğu için insanların inançları doğrultusunda faizin haram olduğu yeniden belirgin bir şekilde gündeme geldi. ‘Acaba biz faizsiz bankacılık yapabilir miyiz’ arayışı doğdu.”

“Temel prensip peşin alıp vadeli satmak”

Tunç, konuşmasında, “Temel olarak fark, klasik bankalar nakit kredi sistemi üzerine çalışır. Katılım bankacılığı sistemi ise nakit kredi vermez, bunun yerine kendisiyle çalışan firmalara peşin alıp vadeli mal satar veya müteşebbisle ortak kar-zarar projesi gerçekleştirir. Finansal kiralama dediğimiz makine, araç, ekipman, arazi, bina gibi malların mülkiyeti bankada kalmak kaydıyla kiraya verir kira geliri elde eder. Fon kullandırma açısından en büyük farkı budur.” ifadelerine yer verdi.

“Para toplama açısından farkı ise, “Klasik bankaya gittiğinizde size hangi vadede yüzde kaç faiz alacağınız, ne kadar kâr elde edeceğiniz taahhüt edilirken, katılım bankacılığında böyle bir taahhüt yoktur, kârınız garanti altında olmadığı gibi anaparanız da garanti altında değildir” şeklinde açıklayan Hüseyin Tunç, “Katılımcı buranın ortağı gibidir, kâra da zarara da ortaktır. Aylık dönemler sonunda ne kazanıldıysa o nispette paylaştırılır.” dedi.

Toplanan paralar nasıl işletiliyor?

“Katılım bankacılığı sisteminde kurumlar bütün paraları öz kaynak gibi bir havuzda toplar, A kişisinin parası B kişisinin parası gibi kategorilere ayırmadan, sadece para cinslerine göre TL, ABD Doları ve EURO şeklinde ayırır. Daha sonra katılımcıların yatırım ve ticaret taleplerini bu havuzdan peşin olarak karşılar, vadeyle satarız. Kredi alan müşteri bize bu parayı dönemler itibariyle geri öder” ifadelerini kullanan Tunç, diğer bir yöntemin ise müteahhitlerle ortak iş yapmaları olduğunu, yatırımdan oluşan gelirin emeğin payı müteahhide, sermayenin payı bankaya şeklinde paylaşıldığını belirtti.

“Bankaya düşen kâr payını bize para yatıran müşterilerimize hisseleri oranında dağıtıyoruz, temel prensip bu” diyen Tunç, örnek olarak Batışehir projesi ve Basın Ekspres Yolu’ndaki İstWest projesini gösterdi.

“BDDK’ya tabiyiz”

Katılım bankacılığında 2005 yılında bir düzenlemeye gidildiğini hatırlatana Hüseyin Tunç, bu düzenlemeyle sistemde bir değişiklik olmadığını, yalnızca isim değişikliği olduğunu, bununda Katılım Bankaları Birliği olarak kendi talepleri doğrultusunda gerçekleştiğini belirtti.
Tunç bu talebin nedenini ise şöyle açıkladı: “Dünyada bu sistemin adı İslam Bankacılığıdır. Biz bu ismi iki açıdan desteklemiyoruz. Bu sistem dünyaya model olacaksa bu isimle dünyaya yayılması çok zor, çünkü dünyaya kapitalist ekonomi modeli hâkim. İkincisi de, her ne kadar prensiplerini İslam inancından alıyor olsa da insanın olduğu yerde hatalar ve yanlışlar kaçınılmazdır ve bunu insanlar dine mal etmeye yöneliyor. Türkiye’deki bir diğer neden de; ülkenin seküler, laik bir anlayışa sahip olmasından dolayı gelebilecek tepkiler.”
Sistemin Türkiye’de ilk kurulduğunda adının Özel Finans Kurumu olduğunu hatırlatan Tunç, bu ibarenin dünyanın başka hiçbir ülkesinde kullanılmadığını ve bu durumun dünya bankalarıyla entegrasyonu güçleştirdiğini, isim değişikliği talebinin bir gerekçesinin de bu olduğunu anlattı.

“İslam inancı sistemde etkisini sürdürüyor”

İlk kurulduğu yıllarda mevzuatı ve denetim süreci farklı olan Katılım Bankacılığı sisteminin BDDK (Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu)’ya tabi olmadığını, 2005’te çıkan yasadan sonra klasik bankalarla aynı denetime tabi olduklarını ama bunun çalışma sistemlerinde bir değişikliğe neden olmadığını söyleyen Tunç, İslami inancın sistemde etkinliğini koruduğunu ise şu sözlerle ifade etti: “Elbette inancımıza aykırı olan, örneğin; alkol, silah, domuz ve pornografik ürün alım-satımı yapmayız. Bu tür şeyleri finanse etmeyiz.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

İstamonu ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!