Saygı değer hemşerilerim
Bizler her geçen gün birbirimizden uzaklaşan bir toplum olmak üzereyiz. Niyetimiz Peygamber Efendimizin müjdesine nail olmak, yani ‘sılai rahim’ ile murada ermekse, en önemlisi de ihtiyaç sahibi hemşerilerimize sahip çıkıp, zor günlerinde bir nebze olsun acılarını ve sıkıntılarını paylaşmaksa, herkesin yapabileceği bir şeyler vardır. Olmalıdır..!
‘’İyi ağaç kolay yetişmez; rüzgâr ne denli güçlü eserse, ağaç da o denli sağlam olur’’onun için tüm zorluklara hep beraber göğüs gerip bağlarımızı daha da güçlendirmeliyiz ki, hiçbir rüzgâr yaprağımızı bile alamasın. Artık toplum olaylarına ilgisiz kalamayız. Kalmamalıyız..!
Dürüstlük ve cesaret olmadan bu iş olmaz
Herkesin kendine göre doğruları var ama gerçek bir tanedir. Bazen sadece inat için, ötekileştirmek için yanlış olduğunu bildiğimiz birçok olaya kendimize göre bahaneler üretip yanlışta ya da hatada ısrar ediyoruz. Doğru; canımızı acıtsa da, sonundan bizi feraha, ruhumuzu huzura erdirecektir.
Etrafımıza bir bakalım; dünkü insanlar bugün neredeler… Bu kısa ömrümüzü dargınlıklarla, inatlaşmalarla geçirmeyelim. Hepimiz olduğumuz kişi olalım, hataları affedelim. Biz bağışlayalım ki rabbimde bizi bağışlasın
‘’Baba mirası yanan mum gibidir’’ Çocuklarımıza kalacak olan tek şey itibarımız ve iyi huyluluğumuzdur. Yokluğumuzun aranmasıdır. Ne mutlu arkasında hoş bir seda bırakana…
İdareciler her kesimi kucaklayabildiği zaman bu iş olur
Yolda yürürken sizi selam vermemek için yüzünüzü öbür tarafa çevirttiren nedir? İşte insanı bu kibir bitirir. Allah cümlemizi bu kibirdenuzak tutsun.(Âmin)
Kendini bilen için tek gerçek vardır. Adalet bazen size ağır gelse de onu doğru kullanırsanız sizi yüceltir, yanlış kullanırsanız sizi küçültür. Ve inanın bir hırs uğruna kırdığınız bu kalplere, bir merhem bulamazsınız. Zamanla daha da katılaşır. Her yaptığınız yanlışa kendinizce doğrular bulursunuz.
Ø Sayın; Ayhan Sekmen’e sorduk. Biz dernekçilikte nerde hata yapıyoruz, neden bir süre sonra kopmalar başlıyor, diye Ayhan Bey’in bakış açısı çok farklıydı, yönetenlerle, yönetilenler arasında bir ben bilirim duvarı örüldüğü zaman, başlar dedi ve devam etti.
Bence cemiyetlerde olabilecek en kötü şey oluyor. ‘Ben biliyorum’ diyenler arttıkça cemiyetinizde küsmeler ve kopmalar başlar. Kendinizden başkalarını da dinlemek zorundasınız, cemiyet hata kaldırmaz, idarecilik hata kaldırmaz. Böyle idare edilmeye çalışılan cemiyetlerde bir zaman sonra verdiğiniz her karar sorgulanır hale gelir. Siz bu cemiyete artık zarar verir hale geldiniz demektir. Bazen de cemiyetlerimizde kimlik arayışı ön plana çıkar; ya da ticari menfaatler. Bir cemiyette bunlar başlarsa, hatalar da başlar. Ve bu hatada ısrarcı olanlar hala etiket veya ticari menfaatler için orada durmaya devam edenler, cemiyetinizi böler, parçalar.
Kalanlarla bir iş yapıyor gözükseniz bile aslında siz; sizi çekemeyen rakiplerinizin bile size yapamadığı kötülüğü cemiyetinize kendiniz yapmış olursunuz. İşte dağıttığınız, darılttığınız bir bütünden kalanlara artık herkes başkanlık yapabilir. Eğer her cemiyet takkesini önüne koyar, önce kendi kapısının önünü süpürmekle başlarsa, işte bu cemiyetlerin değmeyin keyfine… Kral çıplak demekten korkmamalıyız.
Köylülerimiz ümitsizliğe düşmemeli
“Elmas nasıl yontulmadan mükemmelleşmezse, cemiyetler de su gibi çalkalanmadan durulmaz ’’ Cemiyetçiler olarak ne zaman, ne konuştuğumuzu bilir, doğrunun arkasında dimdik durursak, işte o zaman sözü doğru, özü doğru bir faydalı bir cemiyetçi olduk demektir.
Gelin artık bir sevgi fidanı dikelim. Gelin bu fidanı beraber köylülerimizle sulayalım ki yarınlarda olacak ormanda çocuklarımız rahat etsin. Bizler bugünden huzur, birlik, kardeşlik tohumu ekmezsek, yarın çocuklarımız ne biçecekler? Artık kenetlenme zamanı geldi ve geçmek üzeredir. Başın baş olmadığı yerde, ayaklar baş olur. Bunu unutmayın! Sorumluluk almaktan korkmayın! Herkesin haddini bildiği, saygı ve sevginin eksik olmadığı bir cemiyet görmeyi dilerim.
Düşünün bizler İstanbul’da ikinci ve kilit nesiliz. Çoğumuz birbirimizi tanımamakta ya da unutmak üzereyiz. Bu kuşak da değiştiğinde yeni nesil; bizim çocuklarımız veya torunlarımız nasıl birbirlerini tanıyacaklar? Cenazelerinden düğünlerine, hastalık veya mutlu günlerinden nasıl haberdar olacaklar? Çoğu zaman aynı mekânda yabancı gibi oturup, belki de yanındakinin akrabası olduğunu bile bilmeyecek… Ve bu onların değil, bizlerin kusuru veya ayıbı olacaktır…!
“Bana benden olur, her ne olursa. Başım rahat bulur, dilim durursa’’ Yine fazla konuştum dostlar, sohbete susamışlığıma sayın..