Araştırmacı-yazar Erdal Arslan’ın Babası Hacı Mehmet Arslan Hakkın rahmetine kavuştu.
Merhumun cenazesi 9 Ekim Salı günü ikindi namazını müteakip Saray Köyündeki kabristanlıkta son yolculuğuna uğurlandı.İSTAMONU AİLESİ olarak Sayın Erdal Arslan başta olmak üzere, Merhuma Allah’tan rahmet, sevenlerine ve ailesine başsağlığı diliyoruz.
Erdal Arslan’ın Babası Hacı Mehmet Arslan İçin Kaleme Aldığı Yazı
SON KEZ BABAMA…
Tarih: 09 Ekim 2012
Günlerden Salı…
Saat: 03.30…
Acı acı çalan telefon…
Ve babamın vefat haberi…
Lanet olası hayatta para kazanmayı bir türlü beceremediği için bir külüstür Hacı Murat bile alamayan beceriksiz evladın bu yüzden ellerinden son bir kez öpebilmek için sabahı beklemek zorunda kaldı.
Özür diliyorum baba…
Ya Rabbi, ben babamdan razı idim, sen de razı ol! Mekanını cennet eyle…
17 Haziran 2012 tarihinde BABALAR GÜNÜ münasebetiyle sana olan duygularımı böyle kaleme almıştım canım babam…
BABAMA
Onun kendisi gibi bir babası olmadı…
Hayatını evlatlarına feda edecek fedakar bir babası…
Toprağa hükmettiğini zannederken toprağa mahkum olan bir kısır döngünün cenderesinde…
Topraktan aldığını toprağa veren bir çıkmazda geçti gençlik yılları…
Sonra ilçeye gitmeye karar verdi…
Babası karşı çıktı, abisi, kardeşi…
Bu yüzden olsa gerek;
Sıfırdan başladı hayata…
12 metrekarelik bir odada eşi ve beş çocuğuyla hayata tutunmaya çalıştı…
Uzun yıllar bu küçük oda oldu dünyaları…
Ardından adına ev denilen iki odalı bir barakaya çıktıklarında bütün aile bayram etti…
Ailenin 6.ncı çocuğu merhaba dedi dünyaya bu barakada…
Temelinden çatısına kendi elleriyle bina ettiği iki katlı ev;
20 yılda belini doğrultabildi…
6 evladını da belki rahat içinde, huzur ve bolluk içinde büyütemedi…
Ama adam gibi adam olarak hazırladı hayata…
Kızlarını telli duvaklı gelin olarak uğurladı baba ocağından…
Erkek evlatlarının üçünü de devlet kapısına soktu…
…
Kader ortağı, eşiyle el ele verdi…
“Evlatlar uğrunda hayatını feda etmek” ne demektir?
Yaşayarak gösterdi…
Yaşamak mı?
Yaşamadı ki o!
Önce şeker hastalığı denilen illet yapıştı yakasına…
Şimdinin sıradan bir hastalığı olan şeker Hastalığı, o dönemde Azdavay’da tek tük görünen;
Sahibinin veremliden hallice gözle bakıldığı bir hastalıktı…
Ardından şekeri gözlerine vurdu…
Yıllar boyunca karanlığın beyaz perdesine mahkum olarak hastaneleri mesken edindi…
Sonunda beyaz karanlıktan flu bir görüntüye kavuşabildi…
Buna bile şükretti…
…
Şimdi;
20 yılda temelinden çatısına eşiyle birlikte ayağa kaldırdığı evinde…
Yine eşiyle baş başa kaldı…
Tıpkı,
Bir zamanlar bütün dünyanın sırtını döndüğü anda olduğu gibi…
Bir tarafta şeker hastalığı…
Bir tarafta gözlerindeki rahatsızlık…
Bir tarafta kemik erimesi…
Ve bir tarafta uğrunda sağlığını feda ettiği evlatlarına hasret…
…
Sen sadece Babalar Günü adı verilen Haziran’ın 3.üncü Pazar günü değil;
Hayatının her saniyesinde 6 evladının minnet ve şükranla andığı,
Yüreğinden hiç çıkarmadığı,
Afilli ambalajlara sarılmış pahalı hediyelerle değil;
6 kalbin koro halinde seslendirdiği en güzel sevgi şarkılarıyla hatırdan hiç çıkarılmayan
Adam gibi bir adamsın…
Sen benim babamsın…
Her iki ellerinden hürmet, minnet, sevgiyle öpüyorum Mehmet Arslan…