Genel Yayın Yönetmenimiz Hüseyin Karadeniz, genel kurulların işleyişiyle ilgili yazdığı köşe yazısında önemli konulara temas etti…
Kabul edenler etmeyenler
Son 10 yıldır katıldığım pek çok genel kurulda vakitten kazanmak için kullanılan bir oylama yöntemidir; ” Kabul edenler, etmeyenler? “
Vakit hepimiz için değerli bir nimet, ancak ben başka bir açıdan bakacağım bu olaya. Dernekçilikte bu tür seçime gidişler, yeni insanların yetişmesi ve yönetim süreçlerine katılması konusunda kısır döngü içerisinde olduğumuzu, yenilikçi projeler üzerinde farklı düşünceleri olgunlaştırmadığımızı da gösteriyor
Farklı fikir ve projeleri yarıştırmaktan, bunları delege ve üyelere sunmaktan çekiniyoruz gibi geliyor bana. Ya da acaba herkes aynı şeyleri düşünüyor da zaten bunları bilen büyüklerimiz yetiyor mu bize?
Birden fazla listenin her zaman kutuplaştırdığını düşünürüz. Oysa her yarışma ve mücadelenin içerisinde farklılıklar ve tatlı sertlikler olur. Önemli olan genel kurul adabı içerisinde ve terbiye sınırını aşmadan bu tür farklılıkları ve tatlı sertlikleri büyütmeden, kavga konusu yapmadan içimize sindirebilmemiz ve bunların korkulacak şeyler olmadığını bilmemizdir.
İşin bir başka boyutu da şudur: Çoğu kez kongre öncesi yapılan anlaşma ya da pazarlıklarla belirlenmiş tek bir listeyi “uzlaşma kültürü”nün sonucu der, alkışlar ve onaylarız. Oysa uzlaşma kültürü bu değildir. Ana konu ya da konular üzerinde ortaya çıkan farklı görüşlerden ortak bir havuz oluşur önce. Bu demokratik bir tartışma sürecini gerektirir. Bu yetmez. Uzlaşılan konuların, önceliklerin seçmenin de onayına sunulması gerekir. Yine yetmez. Üzerinde uzlaşılan önceliklerin kim ya da kimler tarafından, hangi yöntemlerle, hangi araçlarla, hangi kaynaklarla yapılacağı da kongrenin önünde tartışılmalı ve özgür seçimle sonuca ulaşılmalıdır. Nasılsa yangından mal kaçırmıyoruz değil mi?
Kimi zaman, ortaya çıkabilecek olan farklı adaylıkları, farklı listeleri önlemek amacıyla yaşlı, deneyimli, etkili, yetkili uzlaştırıcılar devreye girerler ve kuliste bu işi bitiriverirler. O zaman da şöyle bir merak sarar ortalığı: İyi, hoş da bu arkadaşlar en iyiyi kimin adına belirliyorlar? Çok iyi niyetli bile olunsa bu ve benzeri sorular önlenemez ve seçimin sonucu şeffaflık açısından askıda kalabilir.
Böylesi liste tekleştirmeler, seçecek olanların eleştiri haklarının da önünü keser, övgünün de. Daha çok “oldu-bitti!” ye gelmiştir iş. Hele de yeni insanların ve yeni düşüncelerin isteklerini kırması en acı yandır. Çünkü “Nasıl olsa iş kuliste halledilmiş, aday olsan ne, olmasan ne; konuşsan ne, konuşmasan ne!” kırılması yaratır.
Uzlaşma, seçme hakkını kullananların bilgi ve iradesi dışında; kulislerde olmaz, olmamalıdır. Uzlaşma adı altında çıkan tek liste, seçecek olanın hesap sorma yeteneğini ve manevrasını engeller. Hesap vermesi gerekenlerin elini rahatlatır. Hesap vermemeyi kolaylaştırır. Çünkü alternatifi yoktur.
Dayatılmış tek liste, seçenlerle seçilenler arasındaki ilişkileri zayıflatır. Seçenler, bir dayatmaya oy verdikleri kaygısına düşerler ve ileriki süreçlerde sorumluluk almaktan, yönetimin yanında yer almaktan haz almazlar. Giderek karşılıklı bir yabancılaşma ve yalnızlaşma oluşur. Bu sonuçtan da herkes zarar görür; ya da tersinden söyleyelim: kimseye bir yarar gelmez.
Çok listeli ve bol adaylı kongreler aynı zamanda ufuk açıcıdır.
***
Geçtiğimiz hafta Zeytinburnu Kültür Merkezi’nde 17.’si yapılan Kas-Der Olağan Genel Kurulu’nda mevcut Genel Başkan Sayın Latif Çilingiroğlu ve diğer aday Sayın Özcan Doğan’ın listeleri yarıştı.
Bu tür üst çatıları yönetmeye talip olanların sayısının artması, farklı düşünce yapısı ve proje odaklı vaat eden insanların olması gerekir. Yarışan, çekişen, her ne olursa olsun, sonunda kucaklaşan ve kazanan Kastamonu oldu diyebileceğimiz kongreler şart.
Kongre boyunca gözlemediğimiz birçok hata ve eksiklikleri burada yazmamız çok uygun olmayacak, çünkü yazılan her eksik ya da fazla bizimdir.
Yapmamız gereken, böylesi gönüllü kuruluşlarda her üyenin, her delegenin kendisini genel başkan olarak ortaya sürebilmesinin demokratik koşullarını yaratmak, özendirmektir. Yeni ses ve renklerden korkmamak, yeni ses ve renklere alan açmak bu tür kuruluşların üyelerine yönelik çabalarını hem artırır hem de nitelikli duruma getirir.
Değişme, yenileşme ve gelişme farklı heyecanların diri tutulmasıyla ancak yol alır.
Beş kişilik bir yönetime elli kişi aday olamıyorsa, kongrelerde insanlar saatine bakıyor ” Bitse de gitsek” diyorsa, söz almak için el kaldırana “Lüzumsuzluk ediyor” diye bakılıyorsa, kongrelerde katılanlara yönelik ciddi ön hazırlıklar yapılmıyorsa, ben bilmemciler çok, çok bilenler (!) çok çok az ise haydi şimdi eller havaya: Kabul edenler? ‘KA-BUL E-DİL-MİŞ-TİR’ der çıkarız.
Sandık iradesini ortaya koymuştur.
Memlekete hayırlı olsun…